VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA EN’AM SURESİ 145. VE 147. AYET-İ KERİMELER

Müslümanlara Haram Kılınan Yiyeceklerle Yahudilere Haram Kılınanlar
145- De ki: “Bana vahyolunanlar arasında yiyecek kişiye haram olduklarını bulduklarım yalnız şunlardır: Ölü, akmış kan, domuz eti -ki o pistir- ve Allah’tan başkasının adına kesildiğinden dolayı fısk olanlar. Kim de mecbur olursa zulmetmemek ve haddi aşmamak şartıyla (yerse) muhakkak ki Rab-bin Gafûr’dur, Rahîm’dir.”
146- Yahudi olanlara da bütün tırnaklıları haram kıldık. Sığır ve koyunun iç yağlarını da üzerlerine haram kıldık. Bunlardan sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan yahut kemiğe karışan müstesnadır. Bununla biz onları zulümlerinden dolayı cezaya çarptırdık. Biz elbette sadıklarız.
147- Seni yalanlayacak olurlarsa de ki: “Rabbiniz geniş rahmet sahibidir. Onun azabı günahkârlar güruhundan geri çevrilemez.”
Nüzul Sebebi
“De ki: Bana vahyolunanlar arasında…” mealindeki 145. ayet-i kerimenin nüzulü ile ilgili olarak Abd b. Humeyd Tavus’tan şöyle dediğini riayet etmektedir: Cahiliye dönemi insanları bazı şeyleri haram, bazı şeyleri helâl kılıyorlardı. Bunun üzerine “De ki: Bana vahyolunanlar arasında yiyecek kişiye haram olduklarını duyduklarım yalnız şunlardır…” ayeti nazil oldu. [1][35]
Açıklaması
Yüce Allah Mekke’de inmiş bulunan bu surede bu dört şeyin dışında haram kılınmış bir yiyecek olmadığını beyan etti. Yalnızca bunların haram olduğunu ifade eden bir kip kullandı. Böylelikle bu dört şeyin dışında herhangi bir yiyeceğin haram olmayacağını beyan etmekte mübalağa kipini kullanmadı. Nahl suresinde de bunu pekiştirerek şöyle buyurmaktadır: “O sizlere ancak ölüyü, kanı, domuz etini, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilenleri haram kıldı. Her kim mecbur kalırsa zulmetmeksizin ve haddi aşmamak şartıyla (yerse) şüphesiz Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Nahl, 16/115)
“(innemâ)= yalnız, ancak” kelimesi hasr ifade eder. Mekke’de inmiş bulunan bu iki ayet-i kerimede haram kılman şeylerin bu dört yiyeceğe münhasır olduğunu göstermektedir. Bakara suresinde yer alan Medine’de inmiş bir ayet-i kerime de bu dört şeyin dışında haram kılınmış bir şey olmadığını göstermektedir. İşte Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Size yalnız ölü, kan, domuz eti ile Allah’tan başkasının adı anılarak kesilenler haram kılınmıştır.” (Bakara, 1/174). Burada hasr ifade eden “(innemâ)= yalnız, ancak” kelimesi aynı şekilde Yüce Allah’ın “De ki: Bana vahyolunanlar arasında yiyecek kişiye haram olduklarını bulduklarım yalnız şunlardır…” buyruğuna uygun düşmektdir.
Daha sonra Yüce Allah Maide suresinde şöyle buyurmaktadır: “Size okunacak olanlar müstesna, davarlar size helâl kılındı.” (Mâide, 5/1) Müfessirler “size okunacaklar müstesna” buyruğundan kastolunanın ise Yüce Allah’ın hemen bu ayet-i kerimeden biraz sonra sözünü ettiği şeyler olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Bunlar da şu ayet-i kerimede dile getirilmektedir: “Size ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş olan, vurulmuş, yüksek yerlerden yuvarlanmış, susulmuş, yırtıcı bir hayvan tarafından yenilmiş hayvanlar -yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere- haram kılındı.” (Maide, 5/3). İşte bütün bunlar da meyte (ölü) türündendir. Yüce Allah bunları tekrar söz konusu etti. Çünkü onlar bu tür ölmüşlerin de helâl oldukları hükmünü veriyorlardı. Böylelikle şeriatın başından sonuna kadar bu hükmü ve bu hasrı belirlemiş olduğu sabit olmaktadır.
Maksat Arap müşriklerinin kanaatlerini reddetmektir. Çünkü helâl ve haramı bilmenin tek yolu vahiy olduğuna ve Allah tarafından da Muhammed (s.a.)’den başkasına vahiy gelmediği sabit olduğuna göre, ayrıca bu konuda bu ayet-i kerime ile onun benzeri diğer ayet-i kerimelerin dışında bir emir de nazil olmadığına göre, bu ifade, yalnızca söz konusu dört şeyin haram kılındığını göstermektedir.
Yani Yüce Allah peygamberine emrederek şöyle buyurmaktadır: Ey Mu-hammad! Allah’ın kendilerine verdiği rızkı Allah’a iftira ederek haram kılan şu kimselere de ki: Ben bir kimseye şu aşağıdaki dört hususun dışında kalan herhangi bir şeyin haram kılındığını görmemekteyim:
1- Meyte (ölü): Şer*î bir kesim olmaksızın ölen hayvandır. Bu kelime, boğulmuş, ağır bir darbe ile vurulup öldürülmüş, yüksekten düşüp ölmüş, süsülmüş, yırtıcı bir hayvanın yediği ve benzer şekilde ölmüş hayvanları kapsar. Böylesinin haram kılınmasının sebebi, kanın derinin içinde pıhtılaşıp kalmasıyla hayvanın zararlı hale gelmesidir. Bu durumdaki hayvanın zehirlenme, etinin parçalanması sırasında da ondan yiyen bir kimsenin de bundan etkilenerek hastalanıp rahatsızlanmasına sebep teşkil etme tehlikesi her zaman bulunmaktadır.
2- Akmış kan: Yani kesilen hayvanın damarlarından fışkırarak akan, dökülmüş kan. İşte bu, haram kılınan kanın akan kan olduğunun delilidir. İbni Abbas der ki: Burada henüz canlı iken davarlardan çıkan kan ile kesim esnasında şah damarlardan çıkan kan kastedilmektedir. O bakımdan katılıkları dolayısıyla karaciğer ve dalak gibi katı kanlar, bunun kapsamına girmediği gibi, kesilmiş hayvana bulaşmış bulunan kan da girmemekte, damarlarda kalmış kan damlaları da bunun kapsamına girmemektedir. Çünkü bütün bu kanlar akan kan değildir. İkrime Yüce Allah’ın, “Akmış kan” buyruğu ile ilgili olarak şöyle der: Eğer bu ayet-i kerime olmasaydı, insanlar Yahudilerin yaptıkları gibi damarlardaki kanı dahi tespit ederek çıkartmaya çalışırlardı. Beyha-kî’nin Sünen’inde ve Hâkim’in (Müstedrek’inde) rivayet ettiği İbni Ömer yoluyla gelen hadiste şöyle demektedir: “Bize iki ölü ve iki kan helâl kılındı. îki ölü balık ve çekirge, iki kan ise karaciğer ve dalaktır.” Akmış kanın haram kılmış sebebi ise çeşitli mikrcp ve hastalık yapıcı virüsleri ihtiva etmesidir. Çünkü kan mikropların, hastalık yapıcı virüslerin üremesi için elverişli bir ortamdır.
3- Domuz eti: Domuz yağı ve vücudunun diğer parçalan da domuz eti gibidir. Köpek de domuz gibidir. Bütün bunlar tıpkı meyte ve kan gibi pislik ve tiksinti verici şeylerdir. Temiz nefisler ve sağlıklı tabiatlar bundan tiksinir; ayrıca bunlar vücuda da zararlıdırlar. Şafiî Yüce Allah’ın, “Ki o pistir” buyruğunu domuzun necisliğine delil göstermiştir. Çünkü oradaki “o” zamiri domuza raci-dir; çünkü zamire en yakın olarak anılmış isim odur.
4- Fısk: Allah’tan başkası adına kesilerek veya üzerinde Allah’ın adı anılmadan kesilen hayvandır. Yani Allah’tan başkasına ibadet kasdıyla kesilen ve bir kimseye yaklaşmak için Allah’ın adı değil o kimsenin adı anılarak kesilen hayvandır. Bunlar ise dikili taşların üzerinde ve putların yanında kesilen veya fal oklarıyla yani kumar sonrası kesilen hayvanlardır.
Daha sonra Yüce Allah zorunluluk (zaruret) halini istisna ederek, “Kim de mecbur kalırsa…” diye buyurmaktadır. Yani her kim helâl olan bir şeyi bulamaz da içinde bulunduğu mecburiyet hali onu haram kılınan şeylerden birisini yemeye mecbur ederse, bu ikisi de böyle bir durumu istemediği halde bu durumda kalmış olur ve zaruret haddini de aşmaksızın yiyecek olursa, şüphesiz Allah hayat hakkını korumak için yaptığı bu davranışını affeder, ona merhamet eder. Kendisini ölümden kurtaracak ve telef olmasını önleyecek kadarını yediği için Allah onu bundan sorumlu tutmaz.
Özetle söyleyecek olursak; bu ayet-i kerimeden maksat, tutarsız görüşlerinden hareket ederek bahire, sâibe, vasile, hâmî vb. şeyleri kendilerine haram kılmak şeklindeki bidat ve dinde aslı olmayan davranışlarda bulunan müşriklerin bu tutumlarını reddetmektir. Allah, rasulüne, kendilerine Allah’ın vah-yettikleri arasında bunların haram kılınmış olduğuna dair birşey bulmadığını haber vermesini, bunun yerine şu dört şeyi haram kıldığını bildirmesini emretmektedir: Ölü, akmış kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilenler. Bunların haram kılmışının esas sebebi ise, bunlardaki maddî tehlikeler ya da akideye ve Allah’a ibadete yakışmayan manevî zararları ve bunların etkilerinin pis oluşudur. Peygamberin görevlerinden birisi ise temiz olan şeylerin mubah kılmak, pis ve murdar şeylerin de haram olduğunu beyan etmektir: “Ve onlara temiz şeyleri helâl kılar, pis ve murdar şeyleri de haram kılar. Sırtla-rındaki ağırlıkları indirir ve boyunlarındaki tasmalarını da kaldırır.” (A’râf, 7/157)
Fakat bu ayetten ve benzerlerinden anlaşılan hasr ifadesi mutlak değil, nisbîdir. Bu ayet-i kerime de bu dört şeyin dışında haram kılman hususlara delâlet eden diğer ayet ve haberlerle de tahsis edilmiştir. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Onlara pis ve murdar olan şeyleri haram kılar.” Bu buyruk çeşitli necasetler, yerdeki haşereler gibi kendilerinden tiksinilen bütün murdar şeylerin haram kılınmasını gerektirmektedir. Nitekim Buharî ve Müslim Sahih’ lerinde Câbir’den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: “Resulullah (s.a.) Hayber günü evcil eşek etlerini yasakladı.” Yine bunlar Ebu Sa’lebe’den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: “Resulullah (s.a.) yırtıcı hayvanlar arasından azı dişi olan bütün hayvanları yasakladı.” İbni Abbas yoluyla gelen rivayette ise şöyle denilmektedir: “Ve parçalayıcı pençesi olan bütün uçan kuşları (yemeyi) yasakladı.” Yine Buharî ve Müslim Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve İbni Ömer’den Resulullah (s.a.)’m şöyle buyurduğunu rivayet etmektedirler: “Canlılardan beş hayvan vardır ki bunların hepsi de fasıktır, harem bölgesinin içinde de dışında da öldürülürler: Karga, çaylak, akrep, fare ve saldırgan köpek.” İşte bunların öldürülmesine dair verilen emir, bunları yemenin haram kılındığına da delâlet etmektedir. Çünkü öldürmek ancak serî boğazlamanın dışındaki bir yolla olur. Böylelikle onların etinin yenilmediği sabit olmaktadır. Diğer taraftan eti yenilebilen hayvanın öldürülmesi nehyedilir.
Şafiîler, ayet-i kerimeyi aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a)den gelen şu rivayetle de tahsis etmektedirler: “Arapların kendisinden tiksindikleri şey de haramdır.” Görüşlerinin muhtevası şudur: Kendisine dair helâl ya da haram olduğu hakkında nas varit olmamış, öldürülmesi emrolunmamış, yasak da kılınmamış herhangi bir hayvanı yemekten Araplar hoşlanıyor ise helâldir, şayet tiksiniyor iseler o da haramdır. Bunların delilleri ise Yüce Allah’ın, “Onlara temiz şeyleri helâl kılar ve onlara pis ve murdar şeyleri haram kılar.” (A’raf, 7/157) buyruğu ile, “Sana kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. De ki: Size temiz olan şeyler helâl kılındı” (Mâide, 5/4) buyruklarıdır. Derler ki: Burada temiz olan şeyden kasıt helâl değildir. Çünkü bunun helâl diye anlaşılmasının bir anlamı yoktur; zira bunun takdiri şöyle olur: Size helâl olan şeyler helâl kılındı. Ancak temiz olan şeylerden kasıt Arapların hoşuna giden şeylerdir; pis ve murdar şeylerden kasıt ise onların hoş görmedikleri, tiksindikleri şeylerdir. Bu konuda hoşa giden ve gitmeyen hususlarda genel âdetlerine riayet edilir, özel örflere bakılmaz. Çünkü o takdirde helâl ve haram hakkındaki hükümlerin farklı olması sonucu ortaya çıkar.
Seleften pek çok kimse de ayetin zahirini delil göstererek, bu ayet-i kerimede anılan şeylerin dışında kalanları mubah kabul etmişlerdir. Ebu Davud, İbni Ömer (r.a.)’e kirpinin yenilmesine dair soru sorulması üzerine, bu ayet-i kerimeyi okuduğunu rivayet etmektedir.
İbni Ebî Hatim ve başkaları da sahih bir sened ile Hz. Aişe’den rivayetine göre, ona yırtıcı hayvanlardan azı dişliler, kuşlardan da pençeli olanların yenilmesine dair soru sorulduğunda “De ki: Bana vahyolunanlar arasında…” ayetini okuyordu.
İbni Abbas’tan da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Yeryüzünde hareket eden hayvanlardan Yüce Allah’ın Kitabında haram kıldıkları dışında haram kıldığı bir şey yoktur deyip, “De ki: Bana vahyolunanlar arasında… bulduklarım yalnız şunlardır” ayetini okurdu. Ayrıca Yüce Mlah’ın/Yiyecek kişiye” buyruğunu delil göstererek meyteden haram kılınanın ondan yemek olduğunu belirtmiştir. Bu ise ona göre hayvanın tabaklanmış derisini, kılını ve benzeri kısımlarını kapsamına almaz. Nitekim Resulullah (s.a.) da ayet-i kerimenin ifadesinden bunu anlamıştır. Ahmed ve başkaları İbni Abbas’tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Şevde b. Zemaa’ya ait bir koyun öldü. Bir diğer rivayette ise bu Sevde’ye değil de Meymune’ye aittir Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Keşke onun derisini almış olsaydınız…” Hanımı “Ölnraş bir koyunun derisini mi alacaktık?” dedi. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: “Yüce Allah buyurdu ki: “De ki: Bana vahyolunanlar arasında yiyecek kişiye haram olduklarını bulduklarım yalnız şunlardır: Ölü…” Siz bunu alıp yemeyeceksiniz ki. Eğer o deriyi tabaklayacak olursanız ondan yararlanırsınız.”
Daha sonra Yüce Allah özel olarak İsrailoğullarma ceza olmak üzere haram kıldıklarını bize haber vermektedir. Böylelikle Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara teşrî buyurduğu hükümler ile karşılaştırma yapılmaktadır. Allah buyuruyor ki: “Yahudi olanlara da bütün tırnaklıları haram kıldı…” Yani başkalarına değil de yalnızca Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldı. Tırnaklı hayvandan kasıt ise parmakları birbirinden ayrı olmayan yahut da kuş türünden olsun, kara hayvanı türünden olsun parmakları birbirinden yarıkla ayrılmamış olan bütün hayvanlardır. Deve, devekuşu, ördek ve kaz gibi. Nitekim İbni Abbas, Mücahid, Katâde ve Saîd b. Cübeyr böyle demişlerdir.
Biz onlara -başkalarına değil- inek ve koyunların kolaylıkla yerlerinden ayrılabilen ve fazlalık olan iç yağlarını da haram kıldık. Çünkü bunlar ete ve kemiğe bitişik bulunmamaktadır. Söz konusu yağlar ise yalnızca işkembe ve böbrekler üzerinde bulunanlardır. Sırt ve kuyruk yağlan ise helâldir. Çünkü Yüce Allah “Bunlardan sırtlarına… yapışan müstesna” diye buyurmaktadır. Ayrıca bağırsaklarına yapışan ve kemiğe kansan da müstesna edilmiştir. Biz bütün bu iç yağlan kendilerine helâl kılmıştık.
Biz bunları kendilerine azgınlıkları sebebiyle, onlara bir ceza olsun diye haram kıldık. Çünkü onlar haksız yere peygamberleri öldürmüş, Allah’ın yolundan alıkoymuş, faiz yemiş, batıl yollarla insanların mallarını almayı helâl kabul etmişlerdi.
Bu buyruk aynı zamanda Yahudilerin, “Allah bizlere herhangi bir şeyi haram kılmış değildir. Bunun yerine biz İsrailin kendisi için haram kıldığı şeyleri haram kıldık” şeklindeki sözlerini yalanlamaktadır.
Bu, Yüce Allah’ın geçmişte Yahudiler hakkında koymuş olduğu hükmü haber verdiğinden ve bu konuda kimsenin bilgisi olmadığından, onların da “Bize herhangi bir şey haram kılınmadı” şeklindeki sözlerine bir cevap teşkil ettiğinden dolayı Yüce Allah, “Elbette biz sadıklarız” diye buyurmaktadır. Taberî der ki: Yani elbette ki bizler, bizim bunları kendilerine haram kıldığımıza dair verdiğimiz bu haberlerimizle doğru söyleyenleriz. Durum onların iddia ettikleri şekilde bunları kendisine İsrail’in (Hz. Yakub’un unvanı) haram kıldığı şeklinde değildir. Allah’tan daha doğru sözlü kim vardır? İbni Kesîr der ki: Yani muhakkak bizler kendilerine vermiş olduğumuz bu ceza ile oldukça adil hüküm verenleriz.
Mücahid ve -Süddî’nin dediği gibi Yahudiler yahut Mekke müşrikleri ey Muhammed seni yalanlayacak olurlarsa … Doğrusu ey Muhammedi Sana muhalif olan müşrikler, Yahudiler ve onlara benzeyen kimseler peygamberlik ve risalet iddianda, hükümleri tebliğinde seni yalanlayacak olurlarsa, “De ki: Rabbiniz geniş rahmet sahibidir.” İşte bu onların Allah’ın geniş rahmetini aramalarına, rasulüne tabi olmalarına bir teşviktir. “Onun azabı ise günahkârlar güruhundan geri çevirilemez.” Yani onun azabı hiç bir günahkârdan geri çevrilemez. Bu ise onların son peygamber Allah rasulüne muhalefetlerine karşılık bir korkutmadır.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de teşvik ve korkutmayı bir arada pek çok defa zikretmektedir. Nitekim Yüce Allah bu surenin sonunda da şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak senin Rabbin cezası çok çabuk olandır ve muhakkak ki O, Ga-fûr’dur, Rahîm’dir.” [2][36]