sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TAASUP

Kasım 1, 2025 11:59
21
A+
A-

TAASSUP

HAMD ÂLEMLERİN RABBİ OLAN ALLAH’A MAHSUSTUR. SALAT VE SELAM EFENDİMİZE VE İZİNDEN GİDEN TÜM MÜMİNLERİN ÜZERİNE OLSUN. İNŞALLAH

Taassup belli bir eğilime körü körüne bağlanmak, doğru veya yanlışlığına bakmaksızın bir fikrin savunmasını yapmak, bağlandığı fikriyatın yanlış olduğu delillerle ispat edilse bile gerçeği reddetme katılığı,mensup olduğu düşünceyi, mezhebi, fırkayı veya ekolü her türlü düşünce ve inançtan üstün görme zihniyetidir.Taassupta kör bir tarafgirlik ve doğruluğu hiç araştırılmadan karşıt düşünceyi inkâr etme anlayışı vardır.

İnsanda herhangi bir konuda oluşan aşırı sevgi ve heyecan bilgi ile değil de cehaletle desteklenirse, o konuda taassup, ilimle desteklenirse müsamaha meydana gelir. Taassup sahiplerine mutaassıp denir. Bu kişilerin bağlı olduğu inanç veya görüş yanlış veya doğru olabilir,taassup olarak değerlendirilen onların düşüncelerini savunma şeklidir. Mutaassıp kişiler aklı ile hareket etmez,duygu ve tutkularının esiri olmuşlardır. Kendi inanç ve düşüncelerinin doğruluğu üzerinde zihin yormazlar, bunları yaşatmak adına şiddete başvurmak onlar için en kolay yoldur.

Taassup hoşgörü ve hürriyetin zıddıdır. Bu yüzden bir kimsenin taassubu arttıkça müsamaha ve hürriyet anlayışı daralır.Çünkü taassup,hangi konuda olursa olsun, dış dünyaya kapalı, değişmeye direnen ve kendi mezhep, fırka, düşünce dünyasına ait olanların dışında hiçbir görüş ve düşünce biçimine katlanamayan bir zihniyet ve tutumu ifade eder.Mutaassıp, başkalarının inanç ve düşüncelerini zorla da olsa kendisine benzetmeyi hedefler.Eğer bu benzetme imkânsız ise başkasına zulmetmeyi ve onun varlığını ortadan kaldırmayı dahi göze alır.Taassup içerisindeki kimse kendisinin gerçeğin tek temsilcisi ve vasıtası olduğuna inanır.  Müsamahasız, kendi mezhep,fırka ve ekolünün zaferi için tutkulu, onun dışındaki her şeye duyarsızdır. Mensup olduğu düşünceyihakim kılmak uğruna farklı düşünceleriyok etmek veya değişikliğe uğratmak için maddi manevibaskı ve şiddet kullanmaya hazır durumdadır.Müteassıp kimsede şiddet duygusu hakimdir,  ikna yoluyla ilişki kuramadığı için şiddet yoluyla ilişki kurmayı hedefler.

Yıllarca ülkemizde yapılan büyük bir yanlış vardır bu da dindar kelimesi ile mutaassıp kelimelerinin aynı anlamda kullanılmasıdır. Dindar,dinini Allah’ın ve Rasulünün istediği şekilde ifrat ve tefritten uzak olarak yaşayandır. Dindar kimseye mütedeyyin denir. Mutaassıp ise Allah ve Rasulünün koyduğu çizgilerin dışında bir din anlayışına sahip olan kimsedir. İslam özü itibarı ile taassup ve bağnazlıkla bağdaşmaz.Ne var ki Müslümanlar yıllarca taassup ve yobazlık gibi kavramlarla suçlanarak İslam’dan soğutulmaya uğraşılmış ve böylece İslam dini ve Müslümanlar karalanmaya çalışılmıştır.

Kur’ânî nasslara ve sünnete bağlılık taassup değildir. Zira iman, tasdik etmek; İslâm ise, hak ve doğru olana teslim olmak demektir. Bu da dine bağlılık ve sadık olma anlamını taşır.Müslümanlar Allah’ave Rasülüne öyle bağlıdırlar ki, insanların kınamasından korkmazlar.

“Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah’ın lütfu ve ilmi geniştir.”  (Mâide, 54)

Âyetinde de zikredildiği gibi, Allah bizlerden İslam’ı son derece hassas bir şekilde yaşamamızı ve bu yolda tarafımıza yapılacak kınamalardan da etkilenmemizi buyuruyor.

Bunun aksine, gittiğimiz yolun bizi nereye götüreceğine bakmadan, araştırmadan bizden önce dünyaya gelen insanların yanlışlarına karşı teyakkuzda olmamızı tembih ederek şöyle buyuruyor

“Onlara «Allah’ın indirdiğine uyun» dendiğinde: Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan, onları alevli ateşin azabına çağırıyor idiyse!”  (Lokmân; 21)

Ayeti Kerime, hayat tarzımızı oluştururken; yanlış kim tarafından bize empoze edilirse edilsin, gerçekleri araştırmamızı, düşünmemizi ve hayata basiretle bakmamızı bizlere öğütlüyor.

“Onlara, «Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin» denildiği vakit, «Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter» derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?”  (Mâide; 104)

Taassuba neden olan durumlar:Cahillik, Kızgınlık ve Öfke, Sevgi, Menfaat, Heva ve Hevese tabi olma, İnat,Kıskançlık,Çekememezlik

 

Taassuba Neden Olan Cahillik

Taassubun pek çok sebepleri vardır. Ancak bütün bu sebeplerin de temelinde cehalet vardır. Bilgisizlikten kaynaklanan taassup inat ve muhakeme yetersizliği üzerine kurulur. Yüce Rabbimiz pek çok ayeti kerimede delilsiz mesnetsiz ataların ve öncekilerin yanlış inanç,  batıl tutum ve davranışlarını sorgulamadan bağnazca sürdürme inat ve ısrarlarını yermektedir.

“Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? Hayır! «Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz.(zuhruf 21.22)

Kızgınlık ve öfke

Şia ve ona bağlı fırkalar Hz.Aliye sevgi ve muhabbette aşırı gidip Ashab-ı kiramın büyüklerinden Hz. Ebu Bekir, Hz.Ömer ve Hz. Aişe validemize hakaret edip küfretmeyi neredeyse imanlarının şartı haline getirmişlerdir.Hariciler ise Hz Ali ve Hz.Muaviye’yi Allah’ın hükmünü bırakıp da kedileri hüküm koyduklarını ileri sürerek her ikisini ve taraftarlarını tekfir ederek katledilmelerine hükmetmişlerdir.

“Ey iman edenler! İyilik ve (Allah’ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah’tan korkun; çünkü Allahın cezası çok şiddetlidir.(maide2)

Sevgi

“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.”  (Tevbe; 31)

HevâHeves ve Dünya Hayatı:

“O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.”  (A’râf; 51)

“Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.”  (Kasas; 50)

“Hevâ ve hevesini ilah edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?”  (Câsiye; 23)

Menfaat mal ve mülk

“Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.”  (Kasas; 76)

“Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).”  (Kasas78)

“Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.”  (Kasas; 79)

“Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.” (Kasas; 81)

İnat,Kıskançlık,Çekememezlik      

“Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.”  (Şûrâ; 14)

Taassuptan nasıl korunabiliriz?

İlim

Allaha ve Rasüle  itaat

Sevgi ve Öfkede itidal

Ahireti dünyaya tercih etmek

İslam kardeşliğini ve Ümmetin birliğini daima ön planda tutmak.

Bugün de İslâmiyet hakkında yeterli ve doğru bilgisi olmayan, dinimiz hakkında yanlış bilgilere sahip olan ve kendi bildiklerini tartışmasız doğru ve yegane  kabul ederek İslâm’a karşı olan taasupkar sözde aydınlar olduğu gibi, dinî heyecanları çok, fakat dini bilgileri eksik olan mutaassıp dindarlar da vardır. Müslüman mutaassıp değil, hoşgörülü olmalıdır. Müsamahakâr insan, sabit fikirli değildir, medeni cesaretle fikirleri tartışabilir, doğru ile yanlışı ayırdetme gücüne sahiptir. Hakkında yeterli bilgisi olmayan şeylerde körü körüne iddia sahibi değildir. Ancak böyle davranıldığı zaman doğruyu anlama ve anlatma imkanı olur.

İslamiyetin 23 yıl gibi kısa bir zaman zarfında geniş kitlelere ulaşmasının temelinde Peygamber Efendimizin her türlü taassuptan uzak engin hoşgörüsü, sevgisi ve müsamahakar davranması  yatmaktadır.

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”  (Âl-i İmrân;

“(Dini anlatırken) kolaylaştırınız (hoşgörülü olunuz), zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz” (Buharî, Edeb, 80) hadisindeki tavsiye de bunu göstermektedir.

Enes b. Malikr.a.çocukluğunu  Hz peygamberimizin s.a.v. yanında geçirmiştir o şöyle der; Bir defa olsun peygamberimizins.a.v. bana neden böyle yaptın, yapmasaydın,keşke  şöyle yapsaydın  dediğini duymadım diyerek Allah Rasülünün sevgisini ve hoşgörüsünü yaşayarak gördüğünü anlatır.  Resûlü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mescidi Nebevisinde yaşanan güzel bir tabloyla yazımı bitirmek istiyorum.Rabbim kuranı ve sünneti iyi anlayıp yaşayanlardan eylesin.

Sahabeden bir grup, bir halka yapmışlar oturmuşlardı. Aralarında sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisinin Hz. Selman ile bir problemi vardı. Selman-i Farisi Mescid-i Nebevi’nin kapısından girdiğinde, Selman ile arasında sorun yaşayan sahabeden o insan Selman işitecek şekilde konuyu değiştirdi.

Etrafındaki arkadaşlarına  soyun-sopun nedir, sülalen nereye dayanıyor, hangi kabiledensin? diye sormaya başladı. Soruya cevap olarak her birisi kendi soyunu-sopunu anlattı. Birisi dedi ki, ben Mudar kabilesindenim, falan oğlu falanım. Bir başkası, ben Evs kabilesindenim, benim babam Medinelilerin en şereflilerinden falan oğludur. Dedem şudur, dedemin babası şudur, diye kendi soyunu-sopunu anlatmaya başladı.  Bir başka sahabe, ben de Temim kabilesindenim, falanın oğlu falanım. Bir başkası ben Hazrec kabilesindenim. Bir başkası da  ben de Kureyş kabilesindenim, insanların en şereflilerinin soyundanım dedi.

Sohbet bitince, sohbeti yöneten zat Hz. Selman’a döndü: Ya Selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor, sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?” diye sordu.

Selman, kıyamet sabahına kadar yeryüzündeki bütün Müslümanlara örnek olabilecek bir cevap verdi. Ve dedi ki,  Ben de İslâm oğlu Selman’ım. Ve sonra gözleri dolarak şöyle hitap etti. Ben dalalette, sapıtmış bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa (s.a.s) ile hidayete erdirdi.  Ben fakir, yoksul bir insandım, Allah beni Muhammed Mustafa (s.a.s) ile zenginleştirdi. Ben basit bir köle idim, Cenab-ı Hakk beni Muhammed Mustafa (s.a.s) ile özgürlüğüme kavuşturdu. Benim soyumu-sopumu öğrenmek mi istiyorsunuz? Ben de İslâm oğlu Selman’ım, dedi.

Hz. Ömer uzaktan bu sözleri duydu, ayağa kalktı, topluluğunun yanına geldi. Onlara dedi ki, benim de soyumu-sopumu öğrenmek istiyormusunuz. Ben de İslâm oğlu Ömer, İslâm oğlu Selman’ın kardeşiyim, dedi.”

Bu ve benzeri örnekleri hayatımıza hakim kılmalıyız ki; ümmet olma bilinciyle birlik ve beraberliğimizi tesis edip, İslam’ın ve Müslümanların yeniden eski güç ve ihtişamına ulaşmasına katkı sağlayalım.

SELAM VE DUA İLE

Yazarın Diğer Yazıları
Ekim 13, 2025 11:59
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.