sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GİZLİ GÜNAHIN SON HESABI

Kasım 8, 2025 11:59
33
A+
A-

GİZLİ GÜNAHIN SON HESABI 

Hamd Sena ve övgü kalplerin Rabbi dilediği gibi kudret elinde çekip çeviren Allah’a mahsustur. Salat ve selam selim kalbe sahip Resulune(s.a.v), ashabına, ehli beytine ve tüm müminlerin üzerine olsun.

Kur’an’ı Kerim’de Allah(c.c) şöyle buyurur:

“Nefisler boğazına kadar geldiğinde, ‘Kimdir onu kurtaracak?’ denir.” (Kıyâmet, 26–27)

İbn Abbas (r.a.) tefsir eder:

 “Ruh, kötü bir insanda çekilirken, her damar ayrı ayrı yanar. Çünkü o ruh, Allah’a dönmek istemez. Dünyaya bağlanmıştır.”

İbn Receb (rahimehullah)  şöyle demiştir:

“Kötü son ({سوء الخاتمة}), kulun içinde gizli kalmış bir iç hastalığı, bir gizli günahı veya bozuk niyeti sebebiyle meydana gelir; insanlar onu fark etmezler. Bu gizli yön, ameliyle veya başka bir sebeple bağlantılı olabilir. İşte o gizli kötü huy, ölüm anında kötü bir sona sebep olur. Aynı şekilde, bir kimse ömrü boyunca cehennemliklerin amelleri gibi işler yapar; fakat içinde gizli bir hayır tohumu, bir samimi niyet bulunur. İşte o gizli hayır, ömrünün sonunda galip gelir ve ona iyi bir son  kazandırır.”

 Kibir, kötü sonun ilk tohumudur.

İmam Teymiyye der ki:

“Kibir, insanın kalbine şeytanın taht kurmasıdır.”

Allah(c.c) Kuran’ı Kerim’de şöyle buyurmuştur;

“Kim kendi nefsini temize çıkarırsa, o zalimlerin ta kendisidir.” (Necm, 32)

 Nice âbidler, son nefeste kaymıştır çünkü “Ben zaten Allah’a yakınım.” demiştir.

Allah(c.c) ise o güveni tevekkül değil, perde saymıştır.

 Bazı insanlar vardır ki zinadan, içkiden, hırsızlıktan uzak durur; ama kibir, haset, ucb, riya, gurur gibi kalbî hastalıklarla yaşar. Bunlar da en az zahiri günahlar kadar tehlikelidir.

 İmam Gazâlî der ki:

“Kalbin günahı, bedenin günahından daha tehlikelidir. Çünkü kalbin günahı, sahibinin fark etmediği bir ateştir; içten içe yakar.”

Bu nedenle bir mümin, kendi kalbini sürekli murâkabe etmelidir.

 İbn Hazm (rahimehullah) el-Ahlâk ves-Siyer” adlı eserinde şöyle bir muhasebe yapar:

 “İnsanların beni övmesinden zevk aldığımı fark ettiğimde, bunun kalbime gizli bir hastalık gibi yerleştiğini anladım. Allahtan korktum; çünkü övülmeyi seven, riyânın eşiğindedir.”

 Bu, günümüz müslümanların hastalığı değil midir?

Takdir edilmek.. Allah(c.c)’ın rızası için değil, insanlar nazarında en” olabilmek.

Hâlbuki hakiki mümin, iyiliğini gizler, kendisini göstermez.

 Bir alim şöyle der:

 “İnsanlar seni övdüğünde, bil ki seni değil Allah’ın üzerindeki örtüsünü övüyorlar. O perde kalkarsa, seni kimse beğenmez.”

 Yine;

Nice kimseler ibadet eder, ama ibadetiyle gururlanır. Allah o ibadeti onun başına bela eder.” denilmiştir.

Artık anlaşılmalı ki, sadece günah işlemekle değil, ibadetle dahi helak olunulabilir.

Çünkü ibadet, eğer nefsin besini haline gelirse, artık Allaha yaklaşmaya değil aksine kendini tanrılaştırmaya götürür. 

İnsanın son nefeste Allahtan yüz çevirmesi, bir anda olan bir şey değildir.

O, yıllarca süren bir iç ihmalin, kalpte biriken bir pasın, samimi edilmemiş bir tövbenin, nefsin gizli isyanlarının sonucudur. 

İmam Kuşeyrî (rahimehullah) der ki:

Bir kalp, her gün Allahtan biraz uzaklaşa uzaklaşa, sonunda öyle bir noktaya gelir ki; ölüm geldiğinde dönmeye mecali kalmaz.”

İbnü’l-Cevziyye  anlatır:

Bir adam ölüm döşeğinde şehadet getiremiyordu.

Yanındakiler Lâ ilâhe illallah” demesini söylediler.

Ama o “İçki! Bana içki verin!” diyordu.

Sonra öldü.

Bir öğrencisi rüyasında onu gördü, dedi ki:

Niçin o hâlde öldün?

Adam cevap verdi:

Dilim alışkındı. Her sıkıntıda ‘İçki verin!derdim. Son anımda da dilim Allah’ı değil, onu söyledi.” 

İşte alışkanlıkla, gafletle yaşayan, son anda da alışkanlığını sürdürür.

Kötü son, ölüm anındaki dilin, kalbin gerçeğini ifşa etmesidir.

İbnü’l-Kayyim der ki:

 Son nefeste insan, bütün ömrünü bir kelimeyle özetler.”

 İbn Hazm:

“İnsan ölürken Rabbinden razı değilse, ölümde yüzü kararır.

Çünkü hayatında da kadere itiraz etmiştir.”

İmam Rabbânî ise Mektûbâtta der ki:

Kötü sonun aslı, kalpte Allaha güvenin olmamasıdır.

O anda ruh korkar, çünkü teslim olmayı hiç öğrenmemiştir.” Sadece kalbi olarak değil, dünyadayken de müminin (lugatte (e-m-n) kökünden gelir/teslim olan) Allah azze ve cellenin emirleri ve nehiylerine karşı da vasfını muhafaza etmemiş olmasıdır.

 Cüneyd-i Bağdadî ise;

Kalbi diri olan, ölümde zorlanmaz.

Kalbi ölü olan, ölümde can çekişir.” demiştir.

İmam Kurtubî “et-Tezkire”de şöyle yazar:

Kötü sonun en korkunç hali, ruhun bedenden çıkmak istememesidir.

Ruh, yıllarca sevdiği dünyaya tutunur; Azrâil çekmek ister, o direnir.

O anda kulun dili tutulur, nefesi daralır, gözleri göğe kilitlenir.”

Alimler bunu “öm sancısı değil, kalp direnişi” olarak yorumlar.

Bu yoruma sebep ise O hal üzere olan kalbin, Allahtan değil, dünyadan kopamamanın acısını yaşamasıdır.

Bu yüzden sahabe her gün “ölmeden önce ölünüz” hadisini hatırlarlardı.

Zira ölüm, alışık olunmayan bir ayrılıktır.

Dünyaya bağlı kalpler için o ayrılık, azaptır.

Allaha bağlı kalpler içinse vuslattır.

 

Kendine güvenme, ameline aldanma.

Çünkü şeytan da ibadetle meleklerin arasına karışmıştı.”

 (İbnü’l-Cevziyye)

 velhamdülillahi rabbil alemin.

Yazarın Diğer Yazıları
Ekim 15, 2025 11:59
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.