sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 96. VE 100. AYET-İ KERİMELER

VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 96. VE 100. AYET-İ KERİMELER
Kasım 18, 2025 09:57
13
A+
A-

Hayrın Artması İçin İmana Teşvik, Erken Gelen Azap­la Küfürden Korkutma

 

  1. Eğer o memleketlerin halkı iman edip de sakınmış olsalardı, üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açar­dık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de kazanmakta oldukları yüzünden onla­rı tutup yakaladık.
  2. Acaba o memleketlerin halkı, gece­leyin uykudayken azabımızın onlara geleceğinden korkmayıp emin mi oldu­lar?
  3. Yoksa o memleketlerin halkı kuş­luk vaktinde oynarlarken kendilerine azabımızın gelip çatmasından da mı korkmayıp emin oldular?
  4. Yahut onlar Allah’ın azabından emin mi oldular? Hüsranda olan ka­vimden başkası Allah’ın mekrinden emin olamaz.
  5. Yeryüzüne, önceki sahiplerinden sonra vâris olanlara hâlâ şu belli olma­dı mı? Eğer biz dileseydik onlara da günahlarının cezasını verirdik. Onla­rın kalblerini mühürleriz de işitmezler.

 

Açıklaması

 

Bu, Allah’ın kulları hakkındaki bir başka kanununu bildirmektedir. Buna göre o şehirlerin halkı -Mekkeliler ve başkaları gibi- Allah’a, meleklerine, ki­taplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inansalar, Allah’ın nehyettiği, ha­ram kıldığı şeylerden, şirkten, yeryüzünde fesat çıkarmaktan, günahlardan ve hoş olmayan şeylerden sakmsalardı, elbette Allah onlara gökten yağmur gibi birçok hayırlar indirir ve yerin bitki, madenler ve hazineler gibi hayırlarını çı­karırdı. Kâinatın kanunlarını anlamak için onlara ilim, tanıma ve rabbani il­hamlar verirdi. Yani inansalardı, Allah onlara, üstlerinden, altlarından, kendi­lerinden ve fikirlerinden olmak üzere her türlü hayrı, her yandan verirdi.

Bunda, sahih imanın saadet ve bolluğa sebep olduğuna işaret vardır. Fa­kat onlar, peygamberlerini yalanladılar, iman etmediler ve sakınmadılar. Bu­nun üzerine onları, kazandıkları günah, haram ve dünya hayatını bozan şirkle­ri sebebiyle helâkla cezalandırdık. Bunda, cezanın, işlenen isyanların sonucu olduğuna işaret vardır.

Sonra Allahu Teâlâ onları, köklerini kazımak şeklinde bir azapla tehdit ediyor. Emirlerine aykırı davranmak ve nehiylerini işlemeye cüret etmekten korkutuyor. “Acaba o memleketlerin halkı, geceleyin uykudayken, azabımızın onlara geleceğinden korkmayıp emin mi oJdular?” Buradaki soru, yadırgama ifade eden bir sorudur. Onların hallerinin ve gafletlerinin hayret edilecek bir davranış olduğu belirtiliyor. Bundan sonra da, Mekkeliler ve benzeri şehir halkları gibi, o kâfir şehirlerin halkları, gaflet hallerinde yani gece uykuday­ken kendilerine azabımızın inmesinden emin mi oldular, demektir.

Yahut onlar, meşguliyet hallerinde -gündüz oyun ve eğlence ile meşgul iken kendilerine azabımızın gelmeyeceğinden güven içindeler mi? Burada, fay­dasız işlerle uğraşmaları, çocukların oyunları gibi görülüyor.

İki halde de, gaflet anlarında Yani gece uyku halinde ve gündüz kuşluk vaktinde kendilerine azap inmesinden korkutulmaktadırlar. Çünkü bu zaman­da insan, zevk veren şeylerle meşguliyete daha fazla dalar. Bir halden emin ol­sanız da, başka bir halden emin olamazsınız, demektir.

Râzi şöyle der: ‘Kuşluk vaktinde oynarlarken’ sözü, dünya işleriyle meşgu­liyete işaret olabileceği gibi, -çünkü bunlar bir oyun ve eğlencedirler- küfür içi­ne dalmalarına da işaret olabilir. [1][51] Çünkü bu, faydasız ve zararsız bir oyun­dur.

Sonra yüce Allah, azarı daha da fazlalaştırmak için: “Acaba o memleketle­rin halkı, geceleyin uykudayken azabımızın onlara geleceğinden korkmayıp emin mi oldular?” ayetinin ardından, “yoksa oynarlarken kendilerine azabımı­zın gelip çatmasından da mı korkmayıp emin oldular?” ayetiyle devam etmiş­tir. Bu ayette geçen, “Allah’ın mekri,” Allah’ın cezası ve kulunu farketmediği yerden yakalamasıdır. Onlar Allah’ın mekrinden ve cezasından emin oluyorlar­sa, Allah’ın mekrinden, ancak kendilerini aldatanlar emin olurlar. Hasan el-Basri (r.a) şöyle demiştir: “Mümin ibadetleri yaparken korku içindedir. Fâcir (günahkâr) ise, günahları emniyet ve güven içinde işler.”

İki ayetin toplu manası: Onların emniyet sebepleri, gece yahut gündüz gaflet vakitlerinde kendilerine azap gelmesi, yahut onların emniyet sebepleri Allah’ın mekrinden, yani onlara gelen Allah’ın azabından gaflet etmeleri mi­dir? Eğer böyle zannediyorlarsa, Allah’ın mekrinden, ancak kendilerini aldatan kimseler emin olabilir.

Allahu Teâlâ, köklerini kazımak suretiyle helak ettiği kâfirlerin halini açıkladıktan sonra, bu olayları zikretmekten maksadın, bütün mükelleflerin, dini yaşayışlarında ve itaatlarmda ibret almaları olduğunu açıklamaktadır: ‘Yeryüzüne önceki sahiplerinden sonra, vâris olanlara hâlâ şu belli olmadı mı? Eğer biz dileseydik onlara da günahlarının cezasını verirdik. Onların kalbleri-ni mühürleriz de işitmezler.”

İnsanlar, özellikle de, kendilerinden önce helak ettiğimiz kimselerin top­raklarına ve memleketlerine halef olan Kureyş, şu hakikati anlamadı mı? Bi­zim onlara karşı durumumuz, onlardan öncekilere karşı olan durumumuz gibi­dir. Dilersek, onlardan öncekilere azap ettiğimiz gibi, günahları ve kötü amelle­ri sebebiyle onlara da azap ederiz. Miras bırakanları helak ettiğimiz gibi, vâris olanları da helak ederiz.

Onları azapla helak etmezsek, kalblerini mühürleriz de, öğüt ve nasihat dinlemezler. Hakikati kabul edip öğüt almazlar. Kendilerine nehyedilen şeyler­den vazgeçmezler. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “O ayetler ve korkutma­lar, iman etmeyecek bir kavim için fayda vermez” (Yunus, 10/501): Müminler ise, kendilerinden öncekilerin başına gelenlerden öğüt ve ibret alırlar. Nitekim, aynı konuyu ele alan birçok ayette Cenab-ı Hak bunu ifade eder. O ayetlerden biri şudur: “Biz onlardan önce nice asırlar (halkınjı helak etmişizdir. Bu onları irşad etmedi mi? Halbuki kendileri de onların yurtlarında yürüyüp duruyorlar. Bunda salim akıl sahipleri için elbette ibret verici ayetler vardır.” (Tâ-Hâ, 20/128). [2][52]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.