VEHBE ZUHAYLİ (RH.A)’İN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 103. VE 116. AYET-İ KERİMELER
Musa (As.)’ın Firavun Ve Avanesiyle Olan Kıssası
- Sonra onların ardından Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Onlarsa onlara zulmettiler. Bak, fesatçıların sonu nice oldu!
- Musa: “Ey Fir’avun, ben hiç şüphesiz ki alemlerin Rabbi katından bir peygamberim.”
- “Allah hakkında haktan başkasını söylememem üzerime borçtur. Gerçekten size Rabbinizden açık delil ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.”
- (Firavun şöyle) dedi: “Eğer sen bir ayet ile gelmişsen ve doğru söyleyenlerden isen onu göster.”
- Bunun üzerine asasını bıraktı. Hemen apaçık bir ejderha oluverdi.
- Elini çıkardı. O da temaşa edenlere bembeyaz oluverdi.
109-110. Firavun kavminden ileri gelenler dedi ki: “Muhakkak bu, gayet bilgin bir sihirbazdır. Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun sordu): “O halde ne buyurursunuz?”
111-112. “Onunla kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar gönder de sana bilgin sihirbazların hepsini getirsinler.”
- Sihirbazlar Firavun’a geldi. Dediler ki: “Eğer Musa’ya galip gelirsek bize herhalde bir mükâfat var, değil mi?”
- (Firavun): “Evet! Hem siz elbette en yakınlardan olacaksınız” dedi.
- (Sihirbazlar Musa’ya) “Ey Musa sen mi atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım?” dediler.
- “Siz bırakın” dedi. Bıraktıklarında insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Ve büyük bir sihir getirmiş oldular.
Musa (a.s.) Kıssası:
Musa (a.s.)’ın adı Kur’an-ı Kerim’de 130’dan fazla yerde anılır. Doğuşundan itibaren, onunla ilgili birçok dikkat çekici kıssalar vardır. Firavun, İsrailo-ğulları’nm erkek çocuklarını öldürtüp kadınlarını sağ bıraktırdığı zaman, annesi bir sandık içinde onu Nil’e bıraktı. Sonra Allah onu,emzirmesi için annesine göndertti. İşte onun annesiyle ve kız kardeşiyle olan kıssası Kasas ve Tâ-Hâ sûrelerinde, bir İbranî’ye yardım etmek için bir Mısırlıyı öldürmesi sebebiyle Mısır’dan Medyen topraklarına gitmesi Kasas (15-21) ve Tâ-Hâ suresinde (40); Şuayb (a.s.)’ın kızlarına ait sürüyü suvarması Kasas (22-25) sûresinde; Şuayb (a.s.)’a damat olması Kasas (26-38) ve Tâ-Hâ (41) sûrelerinde, sonra da Şuayb (a.s.)’m sürüsünü kızının mehri olarak Vadi’l-Mukaddes’de (Tuvâ) on yıl gütmesi anlatılır.
Ailesi için ısınmak üzere ateş getirmeye gittiği sırada kendisine peygamberlik verilmesi İsra (2-3), Tâ-Hâ (6-9; 17-36; 42-47), Kasas (45-46; 29-35), Fur-kân (35-36), Şuara (12-16), Nemi (7-12), Secde (23-25), Nâziât (15-19) sûrelerinde anlatılır.
Kardeşi Harun’la beraber Mısır’a geri dönüşü, Firavun’u peygamberliğine inanmaya daveti A’râf (104-105) ve Şuarâ (17-22) sûrelerinde anlatılır.
Firavunla, Allah’ın Rab olduğu hususunda konuşması, peygamberliğinin doğruluğuna işaret eden apaçık mucizeler göstermesi Tâ-Hâ (55) ve Şuarâ (24-29) sûrelerinde, Allah’ın ilahlığını kabul etmeyip kendi ilahlığını iddia eden ve göğe çıkmak için yüksek bir bina yapılmasını emreden azgın Firavun’un durumu Kasas (38) ve Mümin (36-37) sûresinde anlatılır: “Firavun dedi ki: “Ey Hâ-mân, benim için yüksek bir köşk bina et. Olur ki o yollara, göklerin yollarına ulaşırım da, Musa’nın ilahına muttali olurum. Çünkü ben onu yalancı sanıyorum.” İşte böylece Firavun’un kötü ameli kendisine süslendirildi ve (doğru) yoldan alıkonuldu. Firavun’un hilesi, ancak (ebedi bir hüsrandadır)” (Mümin, 40/36-37).
Firavun’un önünde asa ve beyaz el mucizelerini göstermesi A’raf (106-126), Yûnus (75-89), Tâ-Hâ (57-76) ve Şuarâ (29-52) sûrelerinde anlatılır.
Allah’ın, Fir’avun ve kavminin işlerini, sapıklıkta devam ve küfürde ısrar edişlerini reddi A’raf (107-129), Mümin (23-27), Fir’avun taraftarlarının Musa (a.s.)’yı öldürmek isteyişi ve bir müminin onu savunması, Mümin (28-35 ve 38-46), Firavun’un Musa’yı hakir görmesi Zuhruf (51-54) ve Nâziât (22-26) sûrelerinde anlatılır.
Musa’yı yalanladıkları zaman, Firavun ve kavmiyle ilgili dokuz mucize meydana geldi: Kuraklık, mal noksanlığı, can noksanlığı, meyve noksanlığı, tufan, çekirge, karıncalar, kurbağalar ve kan.
Asa, beyaz el, İsrailoğulları için denizin yarılması ve su fışkırması da Musa (a.s.)’ın mucizeleridir.
Firavun ve kavmiyle ilgili dokuz mucize, A’râf (130-135), İsrâ (101-102), Tâ-Hâ (59), Nemi (13-14), Kasas (36-37), Zuhruf (46-50), Kamer (41-42), Nâziât (20-21) sûrelerinde anlatılır.
Firavun ve kavminin ileri gelenlerinin Kızıldeniz’de boğulmaları A’râf (136-137), Yunus (90-92), İsrâ’ (103-104), Tâ-Hâ (77-79), Şuarâ’ (52-68), Kasas (39-40), Zuhruf (55-56), Duhân (17-31), Zâriyât (38-40) sûrelerinde anlatılır.
Firavun ve kavminin ahiretteki cezası ise -ki bunda ilahlık iddia eden ve peygamberlerin davetini kabul etmekten geri duran herkes için bir ibret vardır- Hûd (96-99), Kasas (41-42), Mümin (45-52) ve Duhân (43-50) sûrelerinde anlatılır.
Musa (a.s.) zamanındaki İsrailoğulları Mısır putperestlerini taklit etti. Musa (a.s.)’a, kavminden çok az kimse inandı. Bunlar da, Firavun’un kendilerini dinlerinden döndürme ve putperestliğe çevirme korkusundan dolayı Fira-vun’dan korku halindeydiler. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Musa’ya kavminden az bir kısmı inandı. Onlar da, Firavun ve kavminin ileri gelenlerinin kendilerini dinlerinden döndürmelerinden korku içindeydiler…” İsrailoğulları, putlara tapanları görünce, Musa (a.s.)’dan, kendileri için de bir ilâh istediler. Kudret helvasıyla bıldırcın etinin, hububat, soğan, sarmısak ve sebzelerle değiştirilmesini dilediler. Bu, Bakara sûresinin 61. ayetinde: “Biz yalnız bir (çeşit) yemeğe sabredenleyiz” A’raf sûresinin 138-140. ayetlerinde: “Ey Musa, onların nasıl tanrıları varsa, sen de bize böyle bir tanrı yapsan” şeklinde anlatılır. Musa (a.s.)’ın taşa vurması, on iki pınarın kaynayıp akması A’raf (160), kudret helvası ve bıldırcın eti indirilmesi de Tâ-Hâ (80-82) sûresinde anlatılır.
Sonra Musa (a.s.), İsrailoğullarını bırakarak Rabbiyle görüşmek üzere gitti. İsrailoğullannın yapmaları istenen emirleri aldı. Bu, A’râf (142-147) sûresinde anılır.
Musa (a.s.)’m Tûr dağında bulunduğu sırada Sâmiri, İsrailoğulları’na tapmaları için buzağı şeklinde bir ilah yaptı. Bunu, kadınlardan topladığı mücevheratla yapmıştı. Heykelin içi boş olduğu için, içine hava girince inek böğürtüsü gibi ses çıkarıyordu. Sâmiri, daha sonra İsrailoğullarına: “İşte bu sizin ve Musa’nın ilâhı,” dedi. Harun (a.s.) onları, buzağıya tapmaktan alıkoyamadı: “Onlar: “Musa bize dönünceye değin biz buzağıya ibadete devam edeceğiz” dediler” (Tâ-Hâ, 20/91). Musa (a.s.) Tur’dan geldiğinde, aşırı hiddetinden, Harun (a.s.)’ın sakalından ve saçından tutup kendine doğru çekti. Harun (a.s.) elinden gelen bütün gayreti sarfettiğini söyleyerek ondan özür diledi. Sonra Musa (a.s.), Sâmiri’yi azarladı. Bunun üzerine Sâmiri: “(İsrailoğullannın) görmediklerini ben gördüm. O elçinin bastığı yerden bir avuç (toprak) alıp onu bıraktım. Bunu bana nefsim böylece süsledi” (Tâ-Hâ, 20/96) dedi. Bu sözleri üzerine Musa (a.s.) onu kovdu. Buzağıya tapma kıssası, Bakara (54 ve 92-93), A’râf (148-154) ve Tâ-Hâ (84-98) sûrelerinde anlatılır.
Sonra Allah, Musa (a.s.)’m diliyle, İsrailoğullarına, Arz-ı Mukaddes’e -Filistine girmelerini emretti. İsyan ettiler. Bunun üzerine Arz-ı Mukaddes onlara haram kılındı. Mısır’dan çıktıkları andan itibaren Musa (a.s.) ölünceye kadar, Tih sahrasında şaşkın şaşkın dolaştılar. Ürdün nehrini geçtiler. Ürdün’ün batısındaki Eriha ve çevresine kırk yıl hakim oldular. Bu kıssa Mâide (20-26) sûresinde zikrolunur.
Tih çölünde, Allah Tur dağını İsrailoğullannın üstüne kaldırdı, sanki dağ bir gölgelik gibi oldu. Onun üstlerine düşeceğini zannettiler. Allah onlara, emrettiği serî hükümleri yapmalarını emretti. Dağın kaldırılması kıssası Bakara (63-64) ve A’râf (171) sûrelerinde zikrolunur.
Birinci cüzde zikrettiğimiz buzağı kıssasının ilginçliğine rağmen, İsrailoğulları ondan ibret almadılar, kalbleri yine sanki taş gibi oldu. Musa (a.s.)’m öğütleri onlar üzerinde etkili olmadı.
Musa (a.s.)’ın, azgın Karun’la durumu, Karun’un taşkınlığı sebebiyle yere geçirilmesi ve Musa (a.s.)’ın sayıları 250 civarındaki düşmanlarının helak edilmesi Kasas (76-83) sûresinde anlatılır.
Musa (a.s.)’ın İsrailoğullarından eziyet görmesi, Allah’ın onu itham ettikleri kusurdan -fıtık yahut alaca hastalığı- uzak olduğunu açıklaması Ahzab (69) ve Saff(5) sûrelerinde anlatılır.
İsrailoğulları, buzağıya tapmakla büyük günah işlediklerini görünce, Musa (a.s.), kavminden kendisiyle beraber Allah’a münacatı adet haline getirdiği dağa -Tur Dağı- gidip Allah’a itaatlarını, işledikleri günahtan pişmanlıklarını ve buzağıya tapmalarından dolayı tevbelerini arzedecek yetmiş erkek seçti. Al-lahu Teâlâ, onların Allah kelamını duyacakları bir şekilde, Musa (a.s.) ile konuştu. Buna rağmen onlardan bir kısmı yine isyan haline devam etti. Allahu Teâlâ’nın Musa ile konuştuğunu, ona Tevrat’ı verdiğine inanmadı. Onları gözleri göre göre yıldırım yakaladı. Allahu Teâlâ, Musa (a.s.)’ın yalvarıp yakarma-sıyla, onları öldükleri halde tekrar diriltti. Kıssa, Bakara (55-56) ve A’râf (155-157) sûrelerinde zikrolunur.
Musa (a.s.)’nın salih kullarından Hızır (a.s.) ile olan güzel bir kıssası, Kehf sûresinde (60-82) zikrolunur.
Allahu Teâlâ’nın İsrailoğullarına olan nimeti tekrar edilir: Bakara (47-57 ve 60-61), A’râf (141) ve İbrahim (6-8).
Önce Harun (a.s.) Tûr dağında vefat etti. Musa (a.s.) onu defnetti. Sonra, Musa (a.s.) Nebû dağında vefat etti. Kırımız kum yığını üzerine defnolundu.
Musa (a.s.)’ın vefatından sonra, İsrailoğulları’nın başına Yusuf (a.s.)’m torunu geçti. Allahu Teâlâ, onlara Tih çölünden çıktıktan sonra, Filistin’de bir şehre -Beytü’l-Makdis yahut Eriha- kapısından secde ederek, huşu içinde girmelerini ve hatta “günahlarımızı bağışla” demelerini emretti. Fakat onlar bu emre muhalefet edip kendilerine emrolunan şekilde girmediler. Bunun üzerine Allah onlara azap etti. Bu kıssa, Bakara (58-59) ve A’raf (161-162) sûresinde zikrolunur.
Allah Musa (a.s.) ve Harun (a.s.)’ı, Meryem (51-53), Saffât (114-122) ve Mümin (53-54) suresinde över. [1][54]
Musa (a.s.) Kıssasından Alınacak İbretler:
Asıl vahyolunmuş şekliyle Musa (a.s.)’m şeriatı, bütünü itibarıyla İslâm Şeriatı gibidir. Onun ümmeti, ıstıraplarla, rahatsızlıklarla ve şiddet olaylarıyla dolu bir tarihe sahiptir. Bazan, otorite sahibi oldu ve sivil hayata ortak oldu. Musa (a.s.)’ın İsrailoğullarıyla olan kıssasından alınacak ibretler ve öğütler var. Bunlar şöyle sıralanabilir:
1- Allah, Musa (a.s.)’ı daha emzikteki bir çocuk iken öldürülmekten kurtardı. Annesi onu Nil’e attı. Sonra Allah, onu emzirmesi için tekrar annesine gönderdi. Bu, Allah’ın onu koruması, gözetmesi ve annesi vasıtasıyla merhametidir.
2- Musa (a.s.), Firavun köşklerinde büyüdü, mümin ve ulu’1-azm peygamberlerden oldu. Cibril’in terbiye ettiği Samirî ise, buzağıya tapmayı ortaya çıkaran bedbaht bir kâfir oldu.
3- Şehrin en uzak yerinden gelerek Mısır’dan uzaklaşmasını tavsiye eden bir adamın nasihatma uyarak Musa (a.s.)’m Mısır’dan çıkıp gitmesi, onun için çok hayırlı oldu: Şuayb (a.s.)’a damat oldu, Allahu Teâlâ kendisine peygamberlik vahyetti. O adamın ona nasihati, Allah’ın ona lütuf ve ihsanına neden oldu. Onun kurtuluşuna ve peygamberliğine sebep oldu. İşte böyle, kim Allah’a hakkıyla tevekkül ederse, Allah onu korur, himaye eder.
4- Allah’ın yardımı olduğu zaman, insanların ihsana baskısının ve gizli düşüncelerinin hiçbir etkisi olamaz. Nitekim Firavun ve taraftarlarının kuvveti, Musa (a.s.)’ya hiçbir zarar veremedi. Şu keskin konuşmaya bak. Firavun ona: “Ey Musa, ben seni herhalde büyüye tutulmuş zannediyorum” (İsrâ, 17/101) dediği zaman, Musa (a.s.) ona çok yumuşak ve bâtılla mücadeleye sabır göstererek şöyle cevap verdi: “Andolsun ki bunları, birer ibret olmak üzere göklerin ve yerin Rabbinden başka kimsenin indirmediğini bilmişsindir. Ey Firavun! Ben de seni gerçekten helak edilmiş sanıyorum” (İsrâ, 17/102).
5- İlâhî yardım, zorluktan sonra ve Hakk’m nusreti, sıkıntı şiddetlendiği anda gelir. Firavun hanedanından olan ve imanını gizleyen mümin bir adam, Musa (a.s.)’ı savundu. Firavun ve avanesini, korkmadan ve kendisine aldırış etmeden geçmiş ümmetleri örnek göstererek Allah’ın yakalamasından korkuttu: “Firavun ailesinden imanını gizleyen mümin bir adam dedi ki: “Siz, benim Rabbim Allah’tır diyen bir adamı öldürür müsünüz? Halbuki o size, Rabbiniz-den mucizelerle geldi..” (Mümin, 28/35).
6- Ruhta iman şuuru taştığı zaman, bütün güçlükler onun önünde küçük kalır. Nitekim, Firavun’a ve onun adamlarına aldırış etmeden, sihirbazlar Musa’nın Rabbine iman ettiler.
7- Sabır, ferahın ve güzel akıbetin anahtarıdır. Nitekim İsrailoğullan, Fi-ravun’un, oğullarını öldürtüp kadınlarını bırakma şeklindeki ezasına sabrettiler. Bu sabırları sebebiyle Cenab-ı Hak da onlara güzel akıbet verdi: “Rabbinin Israiloğullarına olan o pek güzel va’di, katlanmaları sebebiyle tamamlandı” (A’râf, 7/137).
Titus komutasındaki Romalıların hücumuna maruz kaldılar. Romalılar, Beyt-i Mukaddeslerini ve büyük heykellerini tahrip ettiler. Bunun üzerine İsrailoğullan Filistin’i terkettiler. Musa (a.s.)’m vefatından sonra, tekrar Filistin’e döndüler. Eriha krallığını kurdular. Teymâ, Vadi’1-Kurâ, Fedek, Hayber ve Yesrib gibi Hicaz’dan bazı yerlere de yerleştiler. Oralarda kendilerine va’d olunan Yesrib’deki İsmâilî Araplar arasından peygamberin çıkışını beklemek ve ona yardım edip destek olmak için Yesrible Filistin arasındaki yol üstüne evler, kuleler yaptılar.
8- Buzağıya tapmaları, tevbe için gittikleri halde cahillikleri yüzünden Allah’ı görmek isteyen kimselerin bu hallerine Allah’ın kızmasına rağmen,
Musa (a.s.)’ın, kavmi İsrailoğullarına sabırla ve hazımla davranması, akılsız, cahil kimselerin kusurlarını affetmesi için Rabbine yalvarması. “Ey Rabbim, eğer dileseydin onları da, beni de daha önce helak ederdin. İçimizden birtakım sefihlerin işledikleri yüzünden bizi helak mi edeceksin? Zaten o da senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen onunla kimi dilersen dalâlete götürür ve kimi dilersen hidayete erdirirsin. Sen bizim dostumuzsun. O halde bizi bağışla, bize merhamet et! Çünkü sen mağfiret edicilerin en hayırlısısın” (A’râf, 6/155). [2][55]
Açıklaması
Allahu Teâlâ zikri geçen Nuh, Hûd, Salih, Lût, Şuayb (a.s.) gibi peygamberlerden sonra, Musa (a.s.)’ı peygamberliğine ve doğruluğuna açıkça işaret eden hüccet ve delillerle, Firavun’a ve kavmine gönderdi. Onlar da sırf inatlarından dolayı onu inkâr ettiler. İşte ey Muhammedi Zulümle yeryüzünde fesatlık çıkaran, insanları köle edinen, Allah yolundan alıkoyan, peygamberlerini yalanlayan Firavun ve adamlarının sonunun nasıl olduğuna bak. Onlara ne yaptık, Musa ve kavminin gözü önünde nasıl garkettik? Bu, Firavun ve kavminin cezası hususunda çok beliğ ve Allah’ın velilerinin -Musa ve mümin kavmine- kalble-rine daha çok şifa vericidir. Allah’ın şu sözü de bu ayete benzer: “Onların kalble-ri onlara inandığı halde, zulüm ve büyüklenmeleri sebebiyle onları inkâr ettiler. Müfsitlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bak” (Nemi, 27/14).
Cenab-ı Hak, “kavmine” değil “Firavun’a ve adamlarına” buyuruyor. Çünkü onlar, Firavun’un bir çeşit köleleştirdiği, dolayısıyla ona yardım eden hükümet taraflısı kimselerdi, yoksa diğer Mısır halkı değildi. Halk yöneticilere tabi idi. Firavun inansaydı, bütün halk da ona tabi olurdu.
“Bak, fesatçıların sonu nice oldu” sözünde gözleri, Allahu Teâlâ’nm zikredeceği Firavun ve adamlarının kötü akıbetine, Musa (a.s.) ve İsrailoğullannın kurtuluşuna çekme ve teşvik vardır.
Sonra Allahu Teâlâ, bu teşviğin ardından kıssanın bölümlerini açıklamaya başlıyor. Birinci bölümde Allahu Teâlâ, Musa (a.s.)’ın Firavunla tartışmasını, hüccet ve mantıkla ona galip gelmesini, Firavun ve kavmi olan Mısır Kıptileri-nin huzurunda apaçık ayetleri göstermesini haber veriyor.
Musa (a.s.) şöyle dedi: Ey Firavun! Ey Mısır kralı! Ben, her şeyin sahibi ve yaratıcısı, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Allah hakkında, hak olandan başkasını söyleyemem. Çünkü peygamber, her şeye muktedir olan Allah hakkında yalan söylemez. Onun için ben Allah hakkında, ancak hak ve doğru olan şeyi söylerim.
Bu iki cümle, tevhid akidesini -ins ve cinniyle bütün âlemlerin, tek bir Rabbi olduğu inancı- ve Allahu Teâlâ tarafından tebliğde ismet ile te’yid olunan peygamberlik akidesini içine alır.
Şu söz de, onun peygamberliğini destekleyen şeylerdendir: “Gerçekten size, Rabbiniz’den açık delil ile geldim” Size, Allah’dan bir burhan ve kesin bir hüccet getirdim. Onu bana, size haber verdiğim şeylerde doğru olduğuma işaret etsin, diye verdi.
“Rabbinizden” sözü, bütün insanların Allah’ın terbiyesi altında ve mahluku olduğuna, Firavun’un Rab ve ilâh olmadığına, gösterdiği mucizenin Musa’nın yaptığı bir şey olmadığına işaret etmektedir.
Sonra, Musa (a.s.)’ın açık bir mucize ile peygamberliğini isbatı açıklanıyor. Musa (a.s.), Firavun’dan İsrailoğullarını esaretten, kölelikten kurtarmasını, Rablerine ibadet etmeleri için, kendi vatanlarına, babalarının doğum yeri olan Arz-ı Mukaddes’e dönmek üzere gitmeleri için, onları serbest bırakmasını istedi. İsrailoğullan yüce bir peygamberin sülalesindendir: İsrail. Bu, Yakub İbni İshak İbni İbrahim Halilü’r-Rahman’dır.
Yusuf (a.s.) vefat edip kabileler yok olduğunda, Firavun İsrailoğullanna üstün geldi, onları köle etti. İşte Allah, Musa (a.s.) ile onları kurtardı. Yusuf (a.s.)’ın Mısır’a girdiği zamanla Musa (a.s.)’m girdiği zaman arasında 400 sene vardır.
Firavun, Musa’ya cevap vermek üzere şöyle dedi: Rabbinin katından bir mucize ile destekleniyorsan ve eğer iddianda samimi isen, göster onu.
Musa (a.s.), onun bu isteğine doğrudan cevap verdi: Asasını sağ tarafından toprağa, Firavun’un önüne attı. O, birdenbire gerçekten, hareket eden, bir yerden bir yere giden bir yılan oluverdi.
Elini gömleğinin yakasına koyduktan sonra çıkardı. Eli, parlayan güneş gibi bir şey oldu: “Ve elini de yakana sok. İlletsiz, parlak beyaz çıkıverir” (Nemi, 27/12).
İşte kıssanın ikinci bölümü: Yılan, asa ve elin vasıflan hakkında, Kur”an ayetlerinin belirttiğinden daha fazlasını söyleyemeyiz. Çünkü söylenenlerin güvenilir senetleri yoktur. Onlar, yahudi Ka’bu’l-Ahbâr ve İran asıllı Vehb b. Münebbih gibi sonradan İslâm’a giren, müdekkik ve ehl-i takva olmayan kimselerin İslâm’a soktuğu İsraili rivayetlerden ibarettir.
Bilindiği üzere, İslâm’ın ilk dönemindeki siyasi fitneleri yahudi Abdullah b. Sebe’ taraftan bir cemaat ve İslâm’ı içinden yıkmak için İslâm’a giren İranlı cemaatler çıkarmıştır. Nitekim Hz. Ömer, İran’daki gizli bir cemiyet tarafından gönderilen Ebû Lülüe tarafından ve Hz. Osman da Abdullah b. Sebe’nin ajan-lan tarafından öldürüldü.
Sonra kıssanın üçüncü bölümü gelir. Bu bölüm: Firavun’un adamlannın konuşmasını içine alır Firavun’un danışmanlan ve ona uyanlar: “Muhakkak bu, gayet bilgin bir sihirbazdır” dedi. Sihir konusunda uzman kimse, sihriyle insanlan kendine çekebilir. Bununla, bize üstün gelebilir, krallığımız elden gider, topraklanınız elimizden çıkar dediler. Bütün bunlar başka bir ayette açıklanır: “Onlara dediler ki: Siz bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan döndürmek ve yeryüzünde de büyüklük olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanıcılar değiliz” (Yunus, 10/78). Gerçekten o, Firavun’un söylediklerinin bir yankısıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, Firavun’un etrafındakilere söylediklerini şöyle anlatır: “Etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: “Muhakkak ki bu, çok bilen bir sihirbazdır. Bu sizi, sihri ile yerinizden çıkartmak istiyor. Siz ne emredersinizi” (Şuarâ, 26/34-35).
Ondan korktukları şey meydana geldi. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “Firavun’a, Hâmân’a ve askerlerine ondan korkageldiklerini gösterelim” (Kasas, 28/6).
Firavun’un ileri gelen adamları, görüşlerini şöyle açıkladılar: Onun ve kardeşinin işini açıklamalarını geciktir, adamlarını gönder de diğer bölgelerdeki ve şehirlerdeki sihirbazları toplayıp getirsinler.. “Şehirlerdeki” tabirini kullanması, sihrin, insanların çokça bulunduğu şehirlerde daha çok gelişmiş olmasındandır.
O zaman sihir çok yaygındı. Onun için Musa (a.s.)’m getirdiği şeyin, sihirbazların ortaya koyduğu gözbağcılık türünden bir şey olduğunu sandılar. O’nun için onlara gösterdiği mucizelerin benzeriyle ona karşı koymaları için sihirbazları topladılar. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur: “(Firavun) “Sen sihrinle bizi topraklarımızdan çıkarmaya mı geldin ey Musa?” dedi. Elbette biz de, senin sihrin gibi bir sihir getiririz. Bizimle senin aranda bir buluşma yeri ve vakti ver ki, sen de biz de caymayalım. Düz ve geniş bir yer olsun. (Musa): “Sizinle karşılaşma zamanımız zinet günüdür. Kuşluk vakti insanlar (orada) toplansınlar” dedi. Firavun dönüp hilesini toplayıp sonra geldi” (Tâ-Hâ, 20/57-60).
“Sana bilgin sihirbazların hepsini getirsinler.” Yani adamlarını gönder, sana sihir sanatında mahir sihirbazları getirsinler. Mahir sihirbazların gelmesinden maksadın, üstünlük sağlamak olduğu açıktır. Zemahşerî der ki: Bu, Kıpti-lerle danışma ile olmuştu.
Sonra dördüncü bölüm gelir: Sihirbazların rolü.
Her yerden sihirbazlar geldi. Firavun’a: “Musa’ya üstün gelirsek, bizim için bir mükâfat var mı?” dediler. Firavun: Evet, sizin için büyük bir mükâfat var, yakınlarımdan olacaksınız, dedi. Bu, onlara bir teşviktir.
Tayin edilen günde sihirbazlar Musa (a.s.)’a: İlk önce ya sen sihrini ortaya koy, ya da biz ortaya koyalım, dediler. Bunda, kendilerine duydukları büyük bir güven ve onun yaptığını küçümseme vardır.
Onların bu sorusuna, Musa (a.s.), bilgili zeki bir kimsenin cevabryla karşılık verdi. Çünkü sonraya kalan, durumun gereğine göre hareket etmesini daha iyi bilirdi. O da kendine güveniyor ve onlara üstün geleceğine inanıyordu: Siz atın.. Bu söz, önce onların ustalığını göstermelerine bir izindir. Yoksa sihir işini kabul ettiğini ifade etmez. Bu sözüyle o, insanların onların işini görmesini ve iyice düşünmelerini istiyordu. Çünkü onlar bu göz boyama işini bitirince, hak ortaya çıkacak ve insanlara daha etkili olacaktı. Onun için Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Bıraktıklarında, insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Ve büyük bir sihir getirmiş oldular” (A’raf, 7/116). Yani, sadece bir hayal ve yapma bir şey olduğu halde, insanlara gerçekmiş gibi geldi: “(Musa): “Hayır siz bırakın dedi. Birden onların ipleri ve değnekleri sihirleri yüzünden kendisine yürüyorlarmış hayalini verdi. Musa, nefsinde gizli bir korku buldu. Biz: “Korkma! Çünkü üstün (gelecek) olan muhakkak sensin” dedik. “Sağ (el)indeki-ni bırak. Onların yaptıklarını yutacak. Onların yaptıkları ancak sihirbaz hile-sidir. Sihirbaz ise nerede olursa felah bulmaz” (Tâ-Hâ, 20/66-69).
Musa (a.s.)’ın kendine güveni, kendi göstereceği şeyin sihir değil, ilahî bir mucize olduğuna güveni tescil ediyor: “Onlar attıkları zaman Musa dedi ki: “Sizin bu getirdiğiniz şey sihirdir. Şüphesiz Allah onu iptal edecektir. Elbette Allah, o fesatçıların işini ıslah etmez. Allah, günahkârların hoşuna gitmese de hakkı ispat eder..” (Yunus, 10/81-82).
“Bıraktıklarında, insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar” ayetinin manası: Sihirbazlar, iplerini ve sihir aletlerini attığı zaman, bakanların gözlerini büyülediler. Musa (a.s.) da, sihirlerinden dolayı onların koştuğunu zannetmişti. Sihirbazlar, insanların göz