BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
HAMD ALEMLERİN RABBİ MELİKİ OLAN ALLAH (C.C)’A MAHSUSTUR. SALAT VE SELAM ÖNDERİMİZ ÖRNEĞİMİZ HZ. MUHAMMED (S.A.V)’E OLSUN.
Eksiklerimizin olduğu en önemli konulardan biri talebelerin hocalarına karşı takındıkları tavırdır. Bunun gündeme gelmesinin en önemli sebepleri de gaflet ve cehalettir. İlmin kapısı olan HZ.ALİ dahi “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyuruyor. Halbuki kendisi zaten ilmin kapısı olmuş. Onun ağzından bu hikmetli sözlerin çıkması elbette ki ilmin cennet kapısının açılmasına vesile olan anahtar olduğunu anlamasından kaynaklanmaktadır. Bizlerde ilmin önemini anlarsak inşallah kimlere karşı nasıl tavır takınmamız gerektiği anlayacağız. İMAM GAZALİNİN Hoca ve Talebenin Riayet Edeceği Âdab eserinden faydalanalım inşallah.
Talebenin hocaya karşı takınacağı tavırlar ve zahirî vazifeler çoktur. Fakat biz bunları on cümle ile ifade etmek isteriz.
- Talebenin birinci vazifesi, kalbini çirkin ve rezil sıfatlardan temizlemektir; zira ilim, kalbin ibadeti, namazın sırrı ve batını Allah’a yaklaştıran bir sıfattır. Nasıl ki azaların vazifesi olan namaz, ancak zahirî necaset ve taharetten temiz olmakla sahih ve caiz oluyorsa; batının ibadeti de kalbin ilimle tamir edilmesinden, necis sıfatlar ve habis ahlaklarından uzaklaştırılmasından sonra caiz olabilir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmamış mıdır?
(Bu) din, nezafet temeli üzerine kurulmuştur.
Haddi zatında ister zahirî olsun, isterse batınî, nezafet dinin temelidir.Allah Teala Kur’an’ da şöyle buyurmaktadır: Müşrikler pistir!(Tevbe/28)
Bu hükmü, taharet ve necasetten temizlenmenin, sadece bilinen taharet ve necaset manasında olmadığını anlatmak için buyurmuştur. Zira müşrik kimsenin bazan bedeni yıkanmış, elbisesi temiz olur. Fakat cevheri (batını) necistir. İşte Allah Teala bunu kastediyor…
Necaset, sakınılması ve kendisinden uzak durulması gereken şeylerin tamamının adıdır. Batınî sıfatların necasetinden korunmak, zahirî necasetten korunmaktan daha mühimdir; zira batınî pislikler dünyada pis oldukları gibi, büyük bir felaket kaynağı olurlar.
Hz. Peygamber (s.a) bu manayı şöyle ifade buyurmaktadır:
(Rahmet) melekleri, içinde köpek bulunan bir eve girmezler.
Kalp bir evdir. Meleklerin girip eser bıraktıkları ve yerleşmek istedikleri bir mahaldir. Ucûb, kibir, hased, kin, şehvet, gazab ve benzeri rezil sıfatlar ise, uluyan köpeklerdir. Bu köpeklerle dolu olan bir yere melekler nasıl girer? Halbuki, Allah Teala’nın nûru da insanların kalbine melekler vasıtasıyla ilka edilir.
Hiçbir insan yoktur ki, Allah’ın onunla (doğrudan doğruya) konuşması olsun. Ancak vahiy ile veya perde arkasından; yahut bir peygamber gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi suretiyle olur. Çünkü o çok yücedir, hikmet sahibidir.(Şûra/51)
İşte böylece ilim rahmetini, kalplere doğrudan doğruya ilka etmez. O rahmeti, yani ilim rahmetini bu mevzuda vazifeli olan melekler vasıtasıyla gönderir. Melekler her türlü kötü ve çirkin sıfatlardan beridirler; pak ve temizdirler. Onlar ancak güzeli seyrederler, yanlarındaki Allah’ın rahmetinin hazinelerinden ancak temiz yerleri tamir ederler.
Sakın benim ‘Beyt’ten gaye kalptir, Kelb’en (köpekten) de gaye, gazab ile çirkin sıfatlarıdır’ dediğim zannedilmesin.
Ben sadece hadîsteki Beyt kelimesinden kalp, Kelb kelimesinden de kötü sıfatların kasdolunduğunu söylemeye
çalışıyorum. Sözünü ettiğim terimler, işte bu manalara işaret ediyor. Zahirî tabirleri batına maletmekle, ‘Batına işaret ediyor’ demek arasında büyük bir fark vardır. Zira ikincisinde, zahirî zahir olarak kabul ediyor, ‘Bunda batına işaret vardır’ diyorsun. İşte bu incelikten dolayı batınîlerden ayrılmış olursun. Çünkü bizim yaptığımız iş, ibret almaktır. Bu ise kamil alimlerin mesleğidir.
İbret almanın manası, zikredilenin öz manasında durdurulması demektir. Nitekim akıllı bir kimse başkasının başına gelen musibeti gördüğü zaman, o musibetten kendisi bir ibret dersi alır. Yani o musibet, kendisinin uyanmasına vesile olur. Çünkü kendisi de bir insandır ve başka insanların başlarına gelen musibetler kendi başına da gelebilir.!
Gazab, oburluk, dünyaya yapışmak ve insanların hayalarını yırtmaya çalışmak gibi çirkin sıfatlarla dolu olan bir kalp manen köpektir. O halde basiret nûru, suretleri değil, manaları arıyor. Bu alemde suretler, manalara galip gelmiş ve manalar suretlerin içinde kaybolup gitmiştir.
Ahirette ise tam tersi olacak, suretler, manaların içinde kaybolarak mağlup olacaklardır. O alemde mana tam kemaliyle galip gelecektir. İşte bu sır ve hikmete bİnaendir ki, her şahıs manevî sureti esas alınarak haşrolunur.
İnsanların namus perdesini yırtanlar, saldırıcı bir köpek, insanların mallarına ve mülklerine göz diken oburlar ise, saldırgan kurtların suretine bürün dürülerek haşrolunacaklardır. Dünyada, diğer insanlara karşı gurur ve kibir taslayanlar, ahirette kaplan suretine sokularak haşrolunacaklardır. Riyaset peşinde koşanlar ise, aynı muameleye arslan şeklinde tabi tutulacaklardır.174
İşte böylece, bu manaları ifade eden birçok hadisler varid olmuştur. Basiret sahibi insanların gözleri de bunları müşahede etmiştir.
Eğer ‘Nice bozuk ahlaklı talebeler vardır, bunların hepsi de ilim tahsili yapmıştır?’ dersen şöyle cevap veririz: Böyle bir kimse, ahirette kendisine yardım ve saadetini temin edecek hakikî ilimden mahrum kişidir. Bu kişi nerede, hakikî ilim tahsili nerede? Zira hakikî ilim, insana daha başlangıçta günahları öldürücü birer afet olarak gösterir. Acaba bir şeyin, öldürücü zehir olduğunu bile bile o zehiri yutanları hiç gördün mü?
Zahirî ilimlerin şekilciliğine dalanlardan dinlediğin ilim ise, dilleriyle söyleyip, kalpleriyle reddettikleri bir ilimdir. Bunun, uzaktan ve yakından, ilimle hiçbir ilgisi yoktur.
İbn Mes’ud şöyle demiştir: ‘İlim çok rivayetten ibaret değildir. İlim ancak bir nûrdur ve kalbe atılır
Bir alim ‘İlim Allah’tan korkmaktan ibarettir’ demiştir.
Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
Allah’tan kulları içinde, ancak (kudret ve azametini bilen) alimler korkar.(Fatır/28).
- İkinci vazife ise, dünyayla ilgili meşgaleyi azaltmak, ehlinden ve vatanından uzaklaşmaktır. Çünkü dünya ile fazla meşguliyet, insanı başka şeyleri yapmaktan alıkoyar. Allah Teala şöyle buyurmuştur:
Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmamıştır.175 (Ahzab/4)
Fikirler, başka başka sahalar üzerinde dağıldıkça hakîkatların anlaşılması da o nisbette zorlaşır. Bu hikmeti ifade etmek için şöyle söylemişlerdir. İlim, senin tamamını almadıkça birazını bile sana vermez. Ona tamamını versen bile, onun birazını alabilmen yine şüphelidir’.
Bir çok meselelere yayılmış zihinler, aynen çeşitli arklara dağılmış sulara benzer. Çeşitli arklara dağılmış suları arklar emer, emilmeyen sular da buhar olup uçar. Ekinlere faydası dokunacak olan bu sudan bir damla bile kalmaz.