AKLIN ÖNEMİ
HAMD ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAHA MAHSUSTUR.SALAT VE SELAM PEYGAMBERİMİZE VE ONA İNANLARIN ÜZERİNE OLSUN İNŞALLAH.
Bağlamak, engel olmak, tutmak, diyet vermek, idrak, muhakeme kabiliyeti, kavrayış, zeka. İnsanların tehlikeye düşmesine engel olan şey. Düşünme, kavrama ve bilgi elde etme gücü.
İlmi kabul etmeye hazır olan güce denir.Bu güç ile insanın elde ettiği ilme “akl” denir.
Sözlük anlamından hareketle denilebilir ki ‘akıl’; ilimle insanı koruyan, kale içerisine alan, insanı mahveden yollara sürüklemeyen bir ruhí kuvvettir. Kur’an-ı Kerim’e göre insanı insan yapan, onun her türlü fiillerine anlam kazandıran, Allah’ın emirleri karşısında yükümlülük altına sokan ve ona sorumluluk yükleyen akıldır. Aklı genellikle fiil halinde kullanan Kur’an âyetleri, akletmenin, yani aklı kullanmanın ve doğru düşünmenin önemine dikkat çekmektedirler.
‘Akıl’ kalbin bir faaliyetidir. Kişi kalbinin bu faaliyeti sayesinde bir şey hakkında bilgiye ulaşır, o şeyle ilgili özellikleri korur, elde ettiği bilgileri inceler, yerine göre hatırlar, o şeyle ilgili şahitlik yapacak kadar kesin bir bilgiye kavuşur.
Emir’el-Mü’minin Hz. Ali(r.a) şöyle demiştir : “Gördüm ki “akıl” iki kısımdır: Doğuştan gelen ve işitilen.Doğuştan geleni olmadıkça işitileni fayda sağlamaz.
Tıpkı göz görmediği halde güneş ışığının yarar sağlamadığı gibi.
1) Doğuştan gelen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir; “Allah akıldan daha fazla değerli bir şey yaratmamıştır.”[1]
2) İşitilen akıl çeşidine, Hz.Peygamber (sav) şu sözüyle işaret etmektedir, “Hiç kimse,kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değildir.”[2]
Hz. Peygamber (s.a.s.) “Allah akıldan daha fazla değerli bir şey yaratmamıştır.” ifadesiyle insanoğlunun sahip olduğu aklın doğuştan olduğunu; “Hiç kimse, kendisini hidayete yönlendirecek ve kötülükten döndürecek bir akıldan daha üstün bir şey elde etmiş değildir.” hadîsiyle de aklın insana sonradan verilen bir özellik olduğunu ifâde buyurmuşlardır.
Yüce Allah’ın kafirleri akılsızlıkla yerdiği her ayet ikinci akıl çeşidine işaret eder.
Örneğin;
” İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler.”(bakara 171)
Akıl olmadığından dolayı kulun sorumlu tutulmadığı her ayette birinci akıl çeşidine işaret eder.(Doğuştan akli melekeleri olmayan insanlar)
Kur’an-ı Kerim aklın işleyişi ile ilgili;
“Şayet Biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirmiş olsaydık; sen, onun Allah’ın haşyetinden baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. İşte Biz, bu misalleri insanlara anlatırız, belki düşünürler.”(haşr 21) buyurarak aklın faaliyetinin düşünmek olduğunu belirtmektedir.
Bir gerçeğe varabilmek için, ayetler, işaretler, deneyler ve eserler (izler) aklın üzerinde yürüdüğü yoldur.Akıl bunlardan geçerek, bunların ifade ettiği gerçeğe ulaşır.
Akıl’a nakil, yani Kur’an ve naklin açıklaması olan Sünnet yön verirse isabetli karar alır.İslam, aklı hakem sayan bütün pozitivist düşünceleri ve felsefeleri reddeder.Hevanın (aşırı isteklerin) güdümündeki akıllar doğru hükme, hikmete ve hidayete ulaşamazlar.
İslam’da Aklın Önemi :
İbnAbbas’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Allah’ın Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her şeyin bir aleti ve hazırlığı vardır. Mü’minin âleti ise akıldır. Herşeyin bineği vardır. Kişinin bineği ise akıldır. Herşeyin direği vardır. Dinin direği ise akıldır. Her kavmin bir hedefi vardır, âbidlerin hedefi ise akıldır. Her kavmin bir dâvetçisi vardır, ibadet edenlerin davetçisi ise akıldır. Her tüccarın bir sermayesi var, Allah yolunda çalışanların sermayesi ise akıldır. Her hane halkının bir idarecisi var. Sıddîklerin hanelerinin reisi ise akıldır. Her harâbe olan yerin bir tamircisi vardır, âhireti imar eden ise akıldır. Her kişinin bir zürriyeti ve nesli vardır, ona nisbet edilir ve o da o nesille yâd edilir. Fakat sıddîklerin, nisbet edilen ve yâdedilmelerine vesile olan nesilleri akıldır. Her kavmin bir çadırı vardır, müslümanların çadırı ise akıldır.”[3]
Allah (cc)’ın aklı muhatap aldığının en bariz delillerinden bir tanesi de bir çok ayet-i kerimedeki (Akletmeyecek misiniz?) ibaresidir.İnsanı, diğer canlılardan ayıran özellik aklının olması değil aklını kullanmasıdır.Bununla alakalı Kur’an-ı Kerim;
“Andolsun ki; Biz cin ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. Onların kalbleri vardır; anlamazlar, gözleri vardır; görmezler, kulakları vardır; duymazlar. Onlar; hayvanlar gibidirler, hatta daha da sapıktırlar. İşte onlar; gafillerin kendilerdir.”(araf 179) buyurmaktadır.
Ayetten de anlaşıldığı üzere; aklın elverişli hale gelmesi; duyu organlarının yaratılış amacına uygun kullanılmasına bağlıdır.Nitekim Allah Rasulu (sav)’in Ömer b. Hişam’a Ebu Cehil demesinin sebebi, etrafındaki maddeleri görememesi ya da Rasulullah (sav)’i işitememesinden değil; maddeye baktığında Allah (cc)’ın görmesini istediğini görmediğinden, doğru haberi işittiğinde de duymamazlıktan geldiğinden kaynaklanıyordu.
Nitekim, Hz. Peygamber bir hadîsinde şöyle buyuruyor:
“Allah’ın yarattığı şeylerin ilki akıldır. Aklı yarattıktan sonra ‘Yüzünü çevir (gel)’ dedi, akıl da yüzünü çevirdi. ‘Arkanı dön (git)’ dedi, o da arkasını çevirdi. (Akıl, Allah’ın dediğini olduğu gibi kabul etti). Bu teklifleri kabul ettikten sonra Allah Teâlâ ona şöyle hitab etti: İzzet ve celâlim hakkı için senden daha kıymetli bir mahlûk yaratmadım. Seninle halkı muahaze eder, seninle verir, seninle sevab kazandırır ve seninle cezalandırırım.”
Yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı üzere yaratacıyı tanımak, O’na kulluk etmek ve azaba ya da mükafata dücar olmak insanoğluna verilmiş akıl vasıtasıyla gerçekleşmektedir.
Hz. Aişe’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:
– Ey Allah’ın Rasûlü! Dünyada insanlar ne ile birbirlerinden üstün olabilirler?
– Akıl ile…
– Ahirette ne ile üstünlük sağlanabilir?
–Akıl ile…
– Peki, âhirette herkes yaptıklarıyla mükâfat veya ceza görmez mi?
– Ey Aişe! Acaba insanlar Allah’ın kendilerine vermiş olduğu akıldan fazla mı amel ederler? Bu bakımdan herkese ne kadar akıl verilmişse, onun nisbetinde hayırlı hareketleri olur ve hayırlı hareketleri nisbetinde de mükâfat alır.[4] Buyurdular.
Hz. Peygamber(sav): “Akıllı, nefsini kontrol altına alıp ölümünden sonraki ebedi hayat için hazırlanan kimsedir.”[5]buyurmuştur.
Aklın iki fonksiyonu vardır; kullanmak ya da kullanmamak.Kur’an her iki durumu bize şu şekilde izah etmiştir;
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” “Rabbimiz, şüphesiz Sen kimi ateşe sokarsan, artık onu ‘hor ve aşağılık’ kılmışsındır; zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” “Rabbimiz, biz: “Rabbinize iman edin” diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik, hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi de iyilik yapanlarla birlikte öldür.”(ali İmran 190 193)
“Allah katında canlıların en şerlisi; akletmeyen sağır ve dilsizlerdir.”(Enfal 22)
Allah (cc)’ın insanı üstün bir vasıfta yarattığı kat-i nas ile sabittir. Bu üstünlüğünün sebebi ise kendisine verilmiş olan aklın görevi, fonksiyonu ve sorumluluğunu yerine getirmesi sebebiyledir. Nitekim Allah (cc) Kur’an’ da mealen şöyle buyurmaktadır;
“Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.Sonra aşağıların aşağısına çevirdik.”(tin 4 5)
Nasıl ki üstünlüğün sebebi kendisine verilmiş olan akıl ise, ayette bahsedilen “aşağıların aşağısı olmak” da aklın kullanılmaması sebebiyledir. İnsanoğlu aklını faal bir hala getirmeyerek fıtratını bozmuş ve hayvanlardan daha aşağı bir konuma kendisini düşürmüştür.
Akıl Emniyeti :
Aklın mahiyetine, işleyişine, önemine ve değerine değindikten sonra, belirtilmesi gereken bir nokta daha var ki o da aklın emniyet altına alınmasıdır. Zira aklın sağlıklı çalışabilmesi için onun kimyasını bozacak olan işlevselliğini yitirmesine sebep olacak olan faktörlerden korunması gerekir. Akıl emniyeti, İslam’ın sağlamış olduğu beş emniyetten sadece bir tanesidir. Akıl, İslam’ın anlaşılıp yaşanması noktasında en önemli vasıtadır. Bundan dolayı İslam, onun muhafazası için gerekli tedbirleri almakla beraber onu dumura uğratacak etkenleri de bildirmiştir.
Nitekim Allah (cc) ;
“Ey iman edenler; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları; ancak şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki, felaha eresiniz.Şeytan; ancak içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçersiniz değil mi?”(Maide 90 91) buyurmaktadır.
İmam Gazalî; Hadd-i Şûrb (içki cezası) insanların akli melekelerini muhafaza içindir.İlahi teklife muhatap olan akıl, ancak bununla muhafaza edilebilir.” Hükmünü zikretmektedir.
Kumarın, tapmaya mahsus dikili taşların ve fal oklarının da insanın akli melekelerini tahrip ettiği bilinmektedir.Çünkü, bunlarla şeytanın kalbe vesvese verdiği, haber-i sadık ile sabittir.Ayet-ikerimede bunların tamamı şeytana has ameller olarak nitelendirilmektedir.Akıl, kalpte bulunan bir nur olduğuna göre şeytan bu vasıtalarla aklı perdelemeyi esas alıyor demektir.Sihir, kehanet, ilm-i remil ve bunun gibi fillerin haram kılınması da, akıl emniyeti ile yakından alakalıdır.[6]
Dikkat edilirse; Peygamber (sav) in tebliğinde de Mekke’li müşrikler, insanların Kur’an’ı işitip anlamamaları adına büyük mücadeleler vermiştir.Nitekim Kur’an da;
“Küfredenler dediler ki: Bu Kur’an’ı dinlemeyin, onun hakkında yaygaralar yapın ki galip gelesiniz”(Fussilet 26) buyrulmaktadır.
İbn-i Abbas (r.a.) bu ayet-i kerime hakkında; “Onları meşgul edin” manasını vermiştir.[7]
Firavuni düzenler, insanların aklını esir alabilmek ve peygamberlerin açıkladığı hakikatlerin anlaşılmaması için bu metodu daima kullanmışlardır.Allah(cc) Kur’an-ı Kerim de;
“Böylelikle Firavun kendi kavmini aptallaştırdı, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.”(zuhruf 54)
Firavunun kavmini aptallaştırmasında ki önemli faktörlerden birisi sihirbazları idi. Sihirbazların toplum üzerindeki etkisi neyse bugün medyanın(tv,radyo,gazete) etkisi de odur.Bunlar aracılığıyla yapmış olduğu algı operasyonlarıyla onların aklını istediği gibi yönlendirebiliyordu.
Vahyi anlayışımızın (aklın işlevini yerine getirmesinin) önündeki engelleri, barikatları kaldırmak;ALLAH(cc)’ı tanımak, kitabını bilmek, peygamberin çağrısına doğru cevap verebilmek sağlıklı akılla olur ki kurtuluş ancak bu şekilde mümkündür.
Bilindiği gibi İslâma göre, ancak akıllı insanlar Allah’ın tekliflerinden sorumludurlar. Bir çocuğun mükellef (yükümlü) olma yaşı da akıllı olma ve ergenlik çağına ulaşma zamanıdır. Çocuklar ve deliler İslâmın hükümlerinden sorumlu değillerdir. Allah’ın teklifleri (dinin emir ve yasakları) ancak akılla idrak edilir. Akıl, bu tekliflerin sebebini, hikmetini, yerine getirildiği zaman faydasını, yerine getirilmediği zaman zararını anlayabilir. İslâm akıllı insanlara hitap ediyor ve insanlara akıllarını kullanmalarını emrediyor.