Hamd kendisinden başka ilah bulunmayan yegâne hâkimiyetin sahibi kâinatın müdebbiri olan Allah (c.c)’a mahsustur Salat ve selam kuranın yolunu bizlere öğreten kâinatın efendisi başkomutanımız Hz. Muhammed( s.a.v )’e ve yine selam onun aline ashabına yolunu yol edinenlerin üzerine olsun.
Bizler kurtuluşun nefislerimizi hesaba çekmekle mümkün olacağını doğru bir inanç ve salih amelle bütünleştirmemiz gerektiğini Allah’ın rızasını bu sebeplerle kazanabilme ihtimalimizin olduğunu biliyoruz. Bizden önce yaşamış ve kurtuluşun belli sebeplerle olacağını tefekkür etmiş kimselerden de ders alıp ahlakımızı olgunlaştırmamız adına bu kıssanın faydalı olacağına inanıyorum inşallah.
Hatim el-Esam ile, hocası Şakik el Belhî aralarında şöyle bir konuşma geçer: Şakik: Kaç yıldır benden ders alıyorsun?
Hatim: 33 yıldan bu yana Şakîk: 33 yılda ne öğrendin? Hatim : “Ancak sekiz mesele öğrenebildim”
Şakik :“Fe Subanallah! Seninle 33 yıl beraber olduk, demek ki ancak sekiz mesele öğretebildim! Yazık bana. Fazla faydalı olamamışım! O halde öğrendiğin sekiz mesele nedir?” Bunun üzerine Hâtim el-Esam hocasına şunları sayar
BİRİNCİSİ: İnsanlara baktım ki, her birisinin bir sevdiği var. O sevdiği ile hayatını sürdürüp gidiyor. Ölümü hiç aklına getirmiyor. Fakat kabre varınca sevdiğinden ayrılıyor. Bu hali görünce Kur’an’ı Kerîm’deki “Sizin kendinizden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz” (Cuma, 62/8) ayeti ile, Hz Peygamber’in şu hadisini hatırladım “Ölüyü kabre kadar üç şey takip eder; ikisi döner biri kalır. Yakınları ve malı döner, ameli ile baş başa kalır.” (Buhârî, Rikâk, 42) Bunun üzerine ben de salih amelimi kendime sevgili yaptım ki kabre girdiğimde benden ayrılmasın!
İKİNCİSİ: Nâziat suresinin 39 ve 40. ayetlerini düşündüm. Burada Allah Tealâ: “Her kim Rabbinin makamından korkup nefsini heva ve şehavetten alıkoymuşsa işte cennet onun varacağı yerdir.” buyuruyor. Bu ayeti öğrenince nefsimle mücadele edip onun dizginlerini elime aldım, nefsimi itaatte daim eyledim.
ÜÇÜNCÜSÜ: İnsanlara baktım. Gördüm ki devamlı dünya için çalışıp çırpınıyorlar. Ne kazanırlarsa onu biriktiriyorlar. Oysaki Cenab-ı Hak: “Sizin yanınızdaki dünya nimetleri tükenir, Allah katındaki rahmet hazinesi ise bâkidir” (Nahl,16/96.) buyurmaktadır. Bu ayeti hatırladım ve senelerdir kazanıp, biriktirmiş olduğum şeyleri Allah rızası için tasadduk ettim ve ahiret azığı olsun diye Allah’a emanet eyledim.
DÖRDÜNCÜSÜ: İnsanlara baktım, üstünlüğü soyda, sopta, zenginlikte, makam ve mevkide zannediyorlar. Ben ise Allah’ın: “Biliniz ki, Allah katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır” (el-Hucurat, 49/13 ) Kavli kerimine baktım ve takvaya sarıldım. Ta ki Allah yanında mükerrem olayım.
BEŞİNCİSİ: Şu insanlara baktım, mal ve şöhret sebebiyle birbirlerine haset ve buğz ediyorlar. O zaman yine Allah’ın kelamına müracaat ettim; “Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz taksim ettik” (ez-Zuhruf, 43/32 ) ayetini düşündüm, benim hakkımda irade buyurmuş olduğu taksimata razı oldum. Herkesle iyi geçindim. Hiç kimseye haset ve düşmanlık etmedim.
ALTINCISI: İnsanlara baktım birbirlerine düşmanlık ve kötülük etmekte sanki yarışıyorlar. Hakikatte düşmanıma baktığımda onun da şeytan olduğunu düşündüm. Cenab-ı Hakkın “şeytan sizin (ezeli) bir düşmanınızdır. Onun için siz de kendisini bir düşman kabul ediniz” (el-Fatır, 35/6) fermanına baktım, ona düşman oldum ve insanların hepsini Allah için sevmeye başladım.
YEDİNCİSİ: Baktım ki bütün insanlar dünyevi ihtiyaçları için çalışıyorlar. Bunun için nefislerini dahi zillete düşürüyorlar, hatta haram ve şüpheli şeylere bile giriyorlar. Bunun üzerine şu ayete baktım: “Yeryüzünde ne kadar yürüyen canlı varsa hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir.” (el-Hud, 11/6) Böylece kendimi de o canlılar arasında bir canlı olarak hesap ettim ve ömrümü Rabbimin taatında geçirmeye koyuldum.
SEKİZİNCİSİ: Gördüm ki insanların kimi malına, kimi mülküne, kimi sanatına, kimi gençliğine… Güvenip dayanıyor. Böylece bütün insanlar mahlûkata güvenmiş oluyorlar. Oysa Cenab-ı Hakkın: “Kim Allah’a güvenip dayanırsa Allah ona kâfidir” (et-Talak, 65/3) ayetini hatırladım ve yalnız Allah’a güvenip O’na dayandım.
Bütün bunları can kulağıyla dinleyen hocası şakik el-Belhî:
– “Ey Hâtim! Gönlümü hoş ettin. Kur’an’dan pek güzel istifade etmişsin. Bu saydığın şeyler üzere amel edersen iki cihanda mutluluk senindir. Ben dahi bunlarla amel edersem ancak kurtulabilirim. Seni tebrik ederim beni de irşâd ettin. Rabbimden tüm talebelerimin böyle yetişmesini niyaz ederim. Allah sana hayırlı ve uzun ömür versin, gönlün muhabbet ve sürurla dolsun.
Şimdi herkes ilim öğrenmeye başladığı yılını ve bu yıllarda kendisine aldığı dersleri maddeler halinde sıralasın. Öğrendiği anladığı derslerin hayatında yaptığı değişiklikleri ahlakında düzelttiği şeyleri eğittiği nefsi emmaresini…
Allah yılların lehimize şahitlik yapmasını nasip etsin.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN.