SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA EN’ÂM SURESİ 61. VE 62. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
61- O, kulları üzerinde kesin egemendir. Size koruyucu melekler gönderir. Sonunda birinize ölüm gelince, elçilerimiz hiçbir görev kusuru yapmaksızın onun canını alırlar.
62- Sonra o canlar gerçek sahipleri olan Allah’a götürülürler. İyi biliniz ki, egemenlik yalnız O’nun tekelindedir ve hesap görenlerin en çabuğudur.
“O, kulları üzerinde kesin egemendir”…
O, üstün otorite sahibidir. Onlar da O’nun otoritesi ve hakimiyeti altındadırlar. Onlar, bu otoritenin kontrolünde yaşayan zayıf kimselerdir. Ne bir güçleri ne de yardımcıları söz konusudur. Kuldur onlar, üzerlerinde üstün bir otorite vardır. Bu üstün otoriteye boyun eğmek zorundadırlar.
İşte üstün ilâhlık makamına kulluk yapmak budur. Her ne kadar diledikleri gibi kullanmaları için kendilerine yeterince özgürlük, öğrenmeleri için bilme ve halifelik görevini yerine getirebilme yeteneği verilmişse de, insanların realiteleri bu gerçeği dile getirmektedir. İnsanın alıp verdiği her nefes bir kadere bağlıdır. Bünyelerinde meydana gelen her hareket, yüce Allah’ın içlerine yerleştirdiği kanun uyarınca meydana gelmesi bakımından Allah’ın otoritesine boyun eğmektedir. Bu otoriteye karşı çıkmaları mümkün değildir. Kuşkusuz bu kanun, her defasında, hatta bir nefes alış verişinde ve ufak bir harekette bile bir kader doğrultusunda hareket etmektedir.
“Size koruyucu melekler gönderir.”
Ayet burada koruyucuların niteliğinden söz etmemektedir. Başka yerlerde bunların insanlardan kaynaklanan şeyleri kaydeden melekler oldukları belirtilmektedir. Ancak buradaki açık amaç, doğrudan gözetim gölgesini nefislerin üzerine düşürmektir. Nefislerde bir an bile kendi başlarına olmadıkları, başıboş olmadıkları duygusunu uyandırmaktır. Çünkü ortada her hareketi ve sesi kaydeden gözetici koruyucular vardır. İnsandan kaynaklanan her şeyi kaydederler, hiçbir şey gözlerinden kaçmaz bu koruyucuların. Bu düşünce, insan bünyesinin titremesini, içindeki her kıvrımın her uzvun uyanmasını garantilemektedir.
“Sonunda birinize ölüm gelince, elçilerimiz, hiçbir görev kusuru yapmaksızın onun canını alırlar.”
Aynı gerçeğin gölgesi bir başka şekilde belirmektedir. Alıp vereceği nefesleri sayılı olan her nefis, ne zaman geleceğini bilemediği bir ecele bağlıdır. (Ecel insana göre bir gaybdır ve insanın onu ortaya çıkarması mümkün değildir.)
Ancak ecel, yüce Allah’ın bilgisi dahilinde bir plana göre belirlenmiştir. Geriye ya da ileriye alınması mümkün değildir. İnsanın alıp verdiği nefesleri kaydetmek ve eceli gelince de camı almakla görevli hazır ve doğrudan doğruya insanın yakınında bulunan koruyucu, hiçbir zaman uyuklamaz, unutup ihmal etmez. Çünkü koruyuculardan bir koruyucu, meleklerden bir elçidir. Önceden belirlenen, vadedilen an geldiğinde nefis, her şeyden habersiz oyalandığı bir sırada, koruyucu görevini yerine getirir, elçi elçiliğini yapar. Bu düşünce, insan bünyesinin titremesine yeterli bir nedendir. Çünkü o, kendisini çepeçevre kuşatan görülmez kaderi algılamaktadır. Artık her an canının alınabileceğini ve her nefeste kaçınılmaz ecelin yaklaştığını bilmektedir. Sonra o canlar gerçek sahipleri olan Allah’a götürülürler.
Yakardıkları tanrıların dışında tek ve gerçek efendileri… Onları yoktan var eden ve yanılmaz, şaşmaz gözetimi altında dilediği kadar yaşamalarına izin veren gerçek efendileri O’dur. Hiç kimse tarafından hesaba çekilmeksizin haklarında hükmünü vermek için, dilediği zaman onları yanına döndürecektir. “İyi biliniz ki, egemenlik yalnız O’nun tekelindedir ve hesap görenlerin en çabuğudur.”
Hükmeden sadece O’dur. O’dur tek başına hesaba çeken. Hükmederken ağır davranmaz, cezayı da ihmal etmez. Ayette yer alan `çabukluk’ ifadesinin insan kalbine dokunan bir yanı vardır. Buna göre insan, hesap anında söz konusu olacak bir ihmale bile terk edilmemiştir.
Müslümanın hayata, ölüme, ölümden sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeye ilişkin inancından kaynaklanan bu düşünce, yeryüzünde kullara ait işlerde yüce Allah’ın tek başına hükümran oluşuna ilişkin tüm tereddütleri gidermeyi garantilemektedir.
Ahirette gerçekleşecek hesap, ceza ve hüküm, insanların dünyada yaptıklarına göre olacaktır. Ortada neyin helal, neyin haram olduğunu belirleyen Allah’dan gelmiş bir şeriat olmadığı sürece, insanların dünya hayatında kazandıklarından dolayı hesaba çekilmeleri söz konusu olmayacaktır. Çünkü ahirette bu şeriatın esaslarına göre hesaba çekileceklerdir. Dünyada ve ahirette hakimiyet bu temele dayanılarak birlenebilir.
İnsanlar yeryüzünde Allah’ın şeriatının dışında bir yasayla hükmederlerse, ahirette neye göre hesaba çekileceklerdir? Acaba yeryüzünde hükmettikleri ve hükmüne başvurdukları insanların yasalarına göre mi hesaba çekileceklerdir? Yoksa, onunla hükmetmedikleri gibi hükmüne de başvurmadıkları Allah’ın semavi şeriatına göre mi hesaba çekileceklerdir?
İnsanlar şunu iyice bilmek zorundadırlar, yüce Allah onları kendi şeriatına göre hesaba çekecektir, kulların yasasına göre değil. Şayet hayat düzenlerini, dinsel sembol ve kulluklarını olduğu kadar, toplumsal ilişkilerini Allah’ın şeriatına uygun bir şekilde düzenlemeyecek olurlarsa, Allah’ın huzurunda ilk bundan hesaba çekileceklerdir. O gün, yeryüzünde Allah’ı ilâh edinmeyip, O’nun dışında birçok rabbler edinmelerinden ötürü hesaba çekileceklerdir. O halde Allah’ın ilâhlığını inkâr etmekten -ya da ibadet ve sembolik kulluk davranışlarında O’nun şeriatına, sosyal, siyasî ve ekonomik düzen bakımından, uygulama ve ilişkilerinde O’ndan başkasının yasasına uymak suretiyle şirk koşmaktan- dolayı hesap vereceklerdir. Kuşkusuz yüce Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz bunun dışındaki günahları dilediğine bağışlar.
Sonra ilâhlık gerçeğini bilen ve zorluk anında gerçek ilâhına sığınan fıtratlarıyla, onları muhakeme etmektedir. Bu fıtratın korku ve sıkıntı anındaki durumu gözler önüne getirilmektedir. Kısa ve süratli, ancak net, kesin, duygulandırıcı ve etkin bir sahnede rahatlık ve güven ortamında, bu fıtrata karşı çıkışları da sergilenmektedir.
Kuşkusuz insanın ödünü koparacak korku ve sıkıntılı anlar her zaman toplanma ve hesaba çekilme gününe bırakılmış değildirler. Karanın ve denizin karanlıklarında aynı korkuyla karşılaşmaları her zaman mümkündür. Bu sıkıntılı anda Allah’dan başkasına yönelmezler. Zaten Allah’dan başkası da kurtaramaz onları bu sıkıntıdan. Ancak, kendilerini rahat ve güvencede hissettikleri an, tekrar içinde bulundukları şirke dönüyorlar.