sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 76. VE 77. AYETLER

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 76. VE 77. AYETLER
06.08.2020
640
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

76- Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra da onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik.(59) (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi başka.(60) Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
77- Dediler ki: “Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı.”(61) Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden) : “Siz daha kötü bir konumdasınız” dedi. “Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir.”

AÇIKLAMA

59. Şimdi şu soruyu düşünelim: Allah, planıyla (keyd) Hz. Yusuf’u (a.s) doğrudan nasıl destekledi? Oysa biliyor ki Bünyamin’in yükündeki kap planı bizzat Hz. Yusuf (a.s) tarafından tasarlanmıştı. Ayrıca memurların yükleri aramalarında olaganüstü birşey yoktu, böyle bir durumda yapmaları gerekeni yapmışlardı. Bu ibarede, Allah tarafından mucizevi bir desteğin olduğuna dair, memurların biraderlere Hz. İbrahim’in (a.s) şeriatında hırsızın cezasının ne olduğunu sormaları ve onların da “köleleştirilmesi gerekir” şeklindeki cevapları dışında olağanüstü bir alamet yoktur. Böylece Hz. Yusuf hem kardeşini alıkoymayı başarmış, hem de onun hapsedilmesini engellemiştir. Dolayısıyla Hz. İbrahim’in şeriatını uygulamıştır.
Bunu takip eden cümle de bu yorumu tediy etmektedir.
60. Allah dileseydi Hz. Yusuf’un (a.s) planındaki boşluğu gidermezdi. Plandaki zayıf nokta şuydu: Yusuf planına göre kardeşlerini yalnızca melikin yasasına göre alıkoyabilirdi. Fakat bir Allah Rasulüne kendi şahsi meselesi için gayri İslami bir yönetimin yasasına başvurmak yakışmazdı. Zira o, siyasi iktidarı tedrici olarak İslami yasayı yürürlüğe koymak için uhdesine almıştı, yoksa melikin yasasını takviye edip yürülükte kalmasını sağlamak için değil. Allah dileseydi, Hz. Yusuf’a (a.s) gayri İslami bir yasaya başvurmaktan başka çıkar yol koymazdı. Fakat bunu dilemedi; zira Rasulü’nün temiz isminin bu şekilde lekelenmesini istemedi. Bu yüzden Hz. Yusuf (a.s) memurlarına emir vererek (alışılmadık) birşeyi öğrenmelerini istedi: Onlar hırsızları nasıl cezalandırıyorlardı? Biraderler de Hz. İbrahim’in (a.s) yasasını söylediler. Bu, plandaki boşluğu gidermekle kalmadı aynı zamanda biraderlerin de Mısırlı olmadıkları dolayısıyla bu ülkenin yasalarıyla yargılanamayacakları şeklinde herhangi bir itiraz beyan etmelerine de mahal bırakmamış oldu.
Daha önce de işaret edildiği gibi bu Allah’ın bir yardımıydı; peşpeşe iki ayette O’nun lütfunun bir alameti, yüce ilminin bir işareti olarak zikredilen yardımı…
Hz. Yusuf’u (a.s) kendi şahsi meselesi için Mısır Melikinin gayr-i İslami yasasına başvurmaktan koruyan Allah’ın lütfuydu. Çünkü insani zaafın baskısı altına bunu yapmaya yeltenebilirdi. Ve Allah’ın bizzat bir kimsenin ahlaki mertebesini korumak üzere düzenlemelerde bulunması kadar o kimse için büyük bir lütuf olamaz.
Ancak şu da belirtilmeli ki, yalnızca sıkı imtihanlardan “alnının akıyla” çıkanlar bu yüksek nişanla taltif edilir.
Hz. Yusuf’un (a.s) planındaki boşluğu gidermek suretiyle Allah, ilminin, kendisine ilim verilmiş olan (Hz. Yusuf gibi) kimselerin ilminden üstün oluduğunu göstermiştir.
Bu bağlamda mütalaa edilmesi gereken bazı meseleler vardır. Onlara kısaca değinelim.
1) Genellikle ” ” ifadesi şöyle çevrilmektedir: (Yusuf) kardeşini Melik’in yasasına göre alıkoyamazdı. “Yahut:” (Yusuf) kardeşini Melik’in yasasına göre alıkoymaya yetkili değildi. “Diğer bir deyişle çeviri şu anlama gelmektedir: “Bunu yapamazdı zira Melik’in yasasında buna izin yoktu.” Fakat Arap dilinde ve Kur’an’da “ma kane” bu şekilde kullanılmamıştır. Nitekim bunun örneklerini Kur’an’da fazlasıyla bulabiliriz; “ma kane limü’minin en yaktule müminen” (Bir mümin bir mümini öldüremez “öldürmesi yakışık almaz”) . “ma kane Allahu en yettehize min veled” (Allah bir çocuk edinemez “edinmesi yakışık almaz”) . Dolayısıyla Hz. Yusuf hakkında kullanılan “buna gücü yoktu”, “bunu yapamazdı”, “buna hakkı yoktu” şeklindeki ifadeler anlamsızdır.
Çünkü Hz. Yusuf’un (a.s) kardeşini “bir hırsızdır” diye Melik’in yasasına göre alıkoymaya güç yetirememesi için bir neden yoktu. Bir hırsıza ceza vermek için bir yasaya sahip olmayan bir yönetim düşünülebilir mi? İfadenin gerçek karşılığı şu şekilde olmalıdır: “Kardeşini Melik’in yasasına göre alıkoyamazdı. Çünkü böyle davranmak bir peygambere yakışmazdı”.
2) Kur’an’ın kullandığı “din’il-Melik” (Melikin dini) tabirini “Melik’in yasası” şeklinde anlarsak bu, tartışmalı ifadeyi anlamamıza yardım eder. Çünkü çok açık ki, peygamber Allah’ın dinin (nizamının) ikamesi için gönderilmişti. Melik’in gayri İslami sistemini (dinini) yürürlükte kılmak için değil. Bu zaman zarfında Hz. Peygamber (a.s) görevini bir ölçüde başarmıştı, ama yönetim tam anlamıyla Allah’ın dinine göre teşekkül ettirilememişti. Dolayısıyla artık bir peygamberin kendi şahsi bir meselesi için “Kralın sistemini” benimsemesi uygun olmaz, yakışık almazdı. Yani, “Kardeşini Melik’in yasasına göre alıkoymak Yusuf’a yakışmazdı”.
3) Dahası, “Melik’in Dini” ibaresini “ülke yasaları” anlamında kullanmak suretiyle Allah, “din” kelimesinin geniş kapsamına işaret etmiş; Risaletin sahasını yalnızca Allah’ın birliğine inanmakla sınırlandırıp, onu kültürel, siyasi, sosyal, hukuki ve hayatın diğer dünyevi cephelerinin dışarda bıraktığına inanan kimselerin din kavramını kökünden kesmektedir. Veyahut böyle tipler dinin saydığımız vechelerle bir ölçüde ilgili olduğunu kabul ederler ama onlara göre bunlar, yapılsa da yapılmasa da olur kabilinden tavsiyelerdir. Güya din, inananları bunları yahut insan-yapısı yasaları benimsemekte serbest bırakmıştır, zira düşüncelerine göre, ikincisini benimsemelerinde bir beis yoktur. Din’in uzun bir süredir müslümanlar arasında yürürlükte olan bu yanlış kavranışı, İslami hayat tarzını hakim kılmak için gerekeni yapmaları yolunda kendilerini ihmalkar hale getirmiştir ve bu yüzden mesul tutulacaklardır. Dinin bu yanlış kavranışının sonucu olarak müslümanlar İslami olmayan hayat tarzıyla uzlaşır hale gelmişlerdir. Hatta bu yanlış kavrayış yüzünden Hz. Yusuf’u (a.s) güya örnek ittihaz ederek bu sistemlerin destekçisi ve uşağı haline gelebilmişlerdir. Oysa bu ayet ifade biçimi olarak bu yanlış kavramayı reddetmekte, “ülke yasaları”nın tıpkı namaz, hacc, oruç ve zekat gibi dinin bir parçası olduğunu bildirmektedir. Dolayısıyla Ali İmran Suresinin 19. ve 85. ayetlerindeki “el-din”in kabulu gereği, yasalar da namaz ve diğer farzlar gibi bu kavramın kapsamına girer. Bu yüzden dinin bu bölümünün herhangi bir sistemden ihracı Allah’ın gazabını celbedecektir.
4) Bunlarla birlikte yukarıdaki yorum, bir itiraza mahal bırakmamaktadır. Hiçbir şey olmasa, bu satırların yazarının bile katıldığı bir gerçek vardır ki, Hz. Yusuf (a.s) ülkenin en yüksek mevkiindeyken Mısır’da gayri İslami bir düzen yürürlükte bulunmaktadır. Dolayısıyla bu durum bizzat peygamberin Melik’in gayri İslami yasalarını uygulamak zorunda olduğunun bir delilidir. Şu halde Hz. Yusuf’un (a.s) kendi özel meselesinde Hz. İbrahim’in (a.s) , şeriatı yerine, uygulamak zorunda kaldığı Melik’in şer’i sistemine göre amel etse ne farkederdi? Kesinlikle farkederdi, zira mesele Hz. Yusuf’un bir peygamber oluşuyla ilgi içindedir. Çünkü o İslami hayat nizamını tesis etmeye çalışmaktaydı ve bu, tedrici olarak başarılabilecek bir işti. Dolayısıyla bu süre içinde Melik’in yasası kaçınılmaz olarak yürürlükte kalacaktı. Aynı şey Hz. Peygamber’in (s.a) Medine’de olduğu sırada Arabistan’da vuku bulmuştu. İslami sistemi bütünüyle ikame etmek dokuz yılı almış ve bu dönemde bir takım gayri İslami yasalar yürürlükte kalmıştı. Sözgelişi içki, faiz, gayri İslami miras ve evlilik geleneği, batıl ticaret şekilleri vs. bir süre daha yürürlükte kalmak durumundaydı. Aynı şekilde İslam’ın medeni ve ceza hukukunun bütün olarak yürürlüğe girmesi de belli bir süreyi gerektirmişti. Dolayısıyla Hz. Yusuf’un (a.s) hükümranlığının ilk dokuz yılında Melik dininin (yasal düzeninin) yürürlükte kalmasında hiçbir tuhaflık bulunmamaktadır. Şu var ki geçiş dönemi esnasında gayri İslami melik yasasının devam etmesi, Allah Rasulü’nün Allah’ın dinini ikame için değil, Melik’in dinini izlemek için gönderildiğine delil teşkil etmez. Melik’in yasasına kendi şahsi davası için başvurmasının Hz. Yusuf’a (a.s) yakışmayacağı meselesine en iyi karşılık yine Rasulullah’ın (s.a) uygulamasında bulunmaktadır. Geçiş dönemi esnasında yani cahili yasaların henüz İslami yasalarla yer değiştirmediği dönemde, kimi müslümanlar daha önce yaptıkları gibi şarap içmeye, faiz yemeye devam ediyorlardı. Ancak Rasulullah (s.a) bu gibi fiilleri asla işlemiyordu. Yine iki kız kardeşle birden evlenmek, muta gibi yasalar uygulanmaktaydı, fakat Rasulullah (s.a) asla böyle bir uygulamada bulunmadı. Böylece açıklığa kavuştu ki, İslami yasaların evrimi döneminde kimi gayri İslami yasaların yürürlükte bırakılmasıyla onların bizzat uygulanması arasında fark vardır. Eğer Hz. Yusuf (a.s) Melik’in yasasını kendi şahsi davası için uygulasaydı bu onun yaptırım gücünü bu yasaya hamlettiği, bu yasayı tasdik ettiği anlamına gelirdi. Oysa bütün cahili şeriatleri ortadan kaldırmak üzere gönderilmiş bir peygamberin, başkalarına ruhsat verilmiş olsa bile bu yasaları izleyemeyeceği açıktır.
6l. Yalnızca, kardeşlerinin yükünden kabın çıkarılışıyla içine düştükleri durumu kurtarmak için bu suçlamada bulunmuşlardı. Kap ortaya çıkmış, kendilerinin hırsız olmadıkları anlaşılmıştı ama anında durumlarını sağlama almak isteyerek Bünyamin’den kopmuşlar ve onu da kardeşi Hz. Yusuf (a.s) gibi hırsız ilan etmişlerdi. Besbelli ki bu, cin fikirli kardeşlerin oracıkta uydurdukları bir yalan, hatta kardeşlerin iki üvey kardeşlerine karşı besledikleri garazı açığa vurdukları bir ruh haliydi. Onların bu halleri aynı zamanda Hz. Yusuf’un(a.s) kardeşini niye yanında alıkoymak istediğinin karşılığıydı.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.