Müşriklerin Ve Kafirlerin ALLAH C.C İnancındaki Dengesizliği
İki önceki yazımda ‘’Peygamberlerin sürülmesine sebep olan kelime; LAİLAHE İLLALLAH ı açıklamıştık. Günümüzde bunun yanlış anlaşıldığını , bu sebepden dolayı da yanlış amel edildiğinden bahsetmiştik. Şimdi o yazımıza biraz dönelim. Lailahe illallah demek Allah tan başka ilah yok demektir. Bunun manasını idrak ederek söyleyen ve bu uğurda mücadeleye girişen kişi biiznillahi Teala kurtuluşa erecektir. Dikkat edersek LA ALLAH A İLLALLAH (Allah tan başka Allah yoktur) denilmesi istenmiyor. Lailahe illallah(Allah tan başka ilah yoktur) denilmesi isteniyor. İlah Allah azze ve celle nin bir sıfatıdır. Ve kendisine ait olan bu sıfatın başka bir varlığa verilmesini istemiyor. Bu ilahi emirlere uyanları büyük bir mükafatla müjdeliyor. Emirlere uymayanları ise büyük bir azapla tehdit ediyor. Tekrar hatırlatalım, ilah; iyiliği beklenen, rızası gözetilen, yardım istenilen ve yarattıklarını başıboş bırakmayıp, onların nasıl yaşayacağı hakkında hüküm koyma yetkisine sahip tek merci demektir.
Gerek kafirler, gerek müşrikler ve gerekse iblis Allah’ın varlığını kabul etmektedirler.
— ZUHRUF 87- Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?
— ZUHRUF 9- Eğer sen onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette: “Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı.” derler.
—ANKEBUT 61- Andolsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?
ANKEBUT 63- Andolsun ki onlara, “Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından
yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah ” derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah’a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.
Evet gerek kafirler, gerek müşrikler ve gerekse iblis Allah’ın varlığın kabul etmekle beraber, ilahlık sıfatını hakkıyla Allah’a vermedikleri için kafir ve müşrik vasfıyla vasıflandırılmışlardır. O günkü Allah inancıyla bugünkü Allah inancı arasında maalesef fazla bir fark görülmemektedir.
Bununla ilgili birkaç örnek verelim.
Ebu cehilin kabe örtüsüne yapışıp Allah’ım Muhammed haklıysa onu galip getir,ben haklıysam beni galip getir, diye dua etmesi. Yine kabeyi ziyarete gelen insanlara hizmet için masrafları üstlenmesi kendince Allah içindi.
Yine Sad b. Ebu Vakkas (ra) Resulullah ın çağrısına kulak verip islama girince, annesi, Sad b. Ebu Vakkas ı Resulullah tan ayırıp atalarının dinine dönmesi için büyük bir mücadele vermiştir. Ve annesinden gelen bir söz şöyledir: Ey Sad! Allah sana anne babaya itaati emretmedi mi? Böyle bir Allah inancı işte!!!
Yine onların Allah inancı hakkında bir ayet. ZÜMER 3 –“Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Allah a yaklaşmak için verilmiş bir mücadele içinde olduklarını gösteren bir ayet. Allah azze ve celle böyle bir yaklaşımı kabul etmemektedir.
Onların Allah için yaptıkları, aynı zamanda toplumun alışılagelmiş ve itibar kazandıran özellikleri arasındaydı. Allah ın istediği ise hoşuna gitsede gitmesede, inkarcılar tarafından tepki görsede görmesede, örf ve adete uygun olsada olmasada, eğer emir Allah tan geliyorsa onunla amel etmek için gereken mücadeleyi verebilmektir. Aslında onlar Allah ın ilahlığının bir kısmını kabul ediyorlardı. Zuhruf süresinin 84. Ayetinde :Allah gökte de ilahtır, yerde de ilahtır. Buyurulmaktadır. Bu ayetteki gibi Allah ı gökte ilah kabul edip yeryüzünde tamamen kabul etmemeleridir. Aslında başları sıkılşınca yeryüzünde de ilahlığın bir kısmını Allah a veriyorlardı. Yardım isteme noktasında vs (ANKEBUT 65- Baksana, gemiye bindikleri zaman, dini yalnız O’na has kılarak (ihlasla) Allah’a yalvarırlar. Fakat onları salimen karaya çıkarınca, bir bakarsın ki, (Allah’a) ortak koşmaktadırlar.)
Onlar yaratanın aynı zamansa yönetme yetkisine de sahip olduğunu kabul etmiyorlardı. Yani Allah ın gökteki ilahlığını kabul edip yeryüzünde hayatlarına karıştırmıyorlardı. Güneşe, aya, yıldızlara, mevsime, geceye, gündüze, yağmura, kara, doluya Allah hükmeder (Zaten bu konuda aciz olduklarını biliyorlardı) ama bizim hayatımıza karışmaz müdahale etmez diyorlardı. O zamana kadar dinler tahrif edilmiş, hükümler değiştirilmiştir ve bunu da insanların yaşantılarına ağır gelmeyecek şekilde yapılmıştır.
Aslınsa bir dine inandıklarını söylemekle beraber, kendi düzenlerini kendileri kurmuş, insanları kendileri yönetiyor ve yönlendiriyorlardı. Allah azze ve celle kendisine inanan bir topluma peygamber gönderdi. Bu peygamberler gayesi Allah ı varlığını anlatmak değil, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemeğe çağırıyorlardı. Böyle bir peygamberi kabul etmek alışıla gelen hayatlarını değiştirmeyi gerektirecekti.
Kulaktan dolma ve kendi nefislerine uydurularak tahrif edilmiş dini bir yaşantıdan vazgeçmediler.bundan dolayı kabul etmediler. Bugün İslam dinini kabul ettiğini iddia edipte kendi istediği bir yaşantıdan vazgeçmeyen, yapacağı her fiilde Allah ın rızası varmı yokmu düşünmeyen, gönderilen pergamberlerden kitabın hükümlerinden habersiz olan, Allah ın herhangi bir emrini yerine getirirken insanlardan gelecek tepkiyi dikkate alıpta, ahirettteki ebedi cehennem tehtidini dikkate almayan bir kişinin o güngü Mekke toplumundan farkı nedir ? bunu söylememin sebebi kimseyi tekfir etmek değildir, bilakis böyle bir yaşantıdan uzaklaşıp ebedi azaptan kurtulmamız için yapılmış birer tebliğdir. Böyle bir yaşantıyla amellerin boşa çıkacağı ayetlerle sabittir.
Sahabeden Sad (ra) bir diğer sahabeye ben hanımımı biriyle yakalarsam onu öldürürüm diyor. Diğer sahabe olayı Resulullah a götürüyor. Ve Resulullah şöye cevap veriyor.`ǹNiye şaşırıyorsunuz.Vallahi Sad kıskançtır, ben ondan daha kıskancım, Allah ise benden daha kıskançtır.` Allah azze ve celle kendi yarattığı yeryüzünde kendisinden başkasının hüküm `koymasına razı değildir.Bundan dolayı Enfal suresi 39. Ayette şöyle buyuruyor.“Fitne[beşeri kanunlar] yeryüzünde kalmayıp,Din[HÜKÜM] yanlız Allah`ın oluncaya kadar onlarla mücahede edin.`
Bizlerin Allah azze ve celle yi sadece zatında değil sıfatlarında ve fiillerinde de birlemedikçe Kur’an daki batıl topluluktan farkımız olmaz. Rabbim bize Kendini hakkıyla tanımayı ve ona göre yaşamayı nasip etsin inşallah.
Rabbim Hakkı Hak bilip Hakka sarılan , batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin bizleri. (AMİN)