Adalet Ve İnsaf Sahibi Varlık Olan İnsan
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.
İnsanoğlunun her konuda adalet ve insaf sahibi olması gerekir. İnsandan da böyle bir şey beklenir. Bunu sırf insan olduğu için yapar. Bunun içinde Müslüman olması gerekmez.
Hayvanlar bile avını yakaladığında avının üzerinde işkence uygulamadan, direk öldürüp daha sonra yerler. İnsan dışı bir kısım varlıklar ise maalesef bu halden mahrumlar. İşkenceyi bir zevk haline getirmişler. Geçmiş tarihte de bu insanlık dışı olayları görmekteyiz. Bunu 1400 sene önce Resulullah zamanından hatırlıyoruz ve yine aynı vahşet maalesef İslam düşmanlari tarafından bugün de yapilmaktadir.
Bunun sebebi ise kişinin yaratılmış ve aciz olan varlıklara kulluk etmesidir. Oysa adalet, insaf ve akıl sahibine düşen bunlardan arınması ve kendisini yaratan, en üstün güç ve kudret sahibine kulluk etmektir.
Allah azze ve celle tin suresi 4. Ayette şöyle buyuruyor: Biz insanı en güzel şekilde yarattık. Yaratılan bu insanoğluna, Yaratan Yüce Allah tarafından yaşayabileceği bir ortam, rızkını temin edebilme imkanı ve daha birçok nimet verdi. Aynı zaman da kendi gönderdiği kitaba ve peygambere uyanlara da hem dünya hayatında hem de ahrette büyük nimetler vaat etti. Ki Musa (a.s.) a tabi olan İsrail oğullarını firavunun baskı ve zulmunden kurtarmıştı. Sağlam olan bir inançla ölüme ulaşanlarda büyük cennet nimetini de elde etmişlerdi. Adaletli ve insaflı bir varlık olan insandan da kendisini diğer varlıklardan ayıran akıl gibi üstün nimeti iyi kullanıp, kime kulluk etmek gerektiğini anlaması gerekir.
Evet !!!
İNSAN, dağların, göklerin ve yerin kabullenmediği emaneti kabul eden varlık.
İNSAN, yeryüzünde Yüce Yaratıcı’nın halifeliğini sırtına yüklenen varlık.
İNSAN, Rabbim Allah dediği ve yalnızsa O’na kulluk ettiği için şeytanın kara listesine yazılan varlık.
Evet ne oldu da insan kendini Yaratanını, rızık vereni vs. unuttu da aciz ve geçici olan dünyaya aldanarak adaletsiz ve insafsız bir şekilde düşünmeye ve yaşamaya başladı.
Genellikle insan bir manzarayı ilk defa gördüğünde, bir şeyi ilk defa işittiğinde ya da bir şehre ilk defa gittiğinde bütün dikkatleri toplayarak gördüğü şeyin mahiyetini öğrenmek ister. Ama zaman geçip gördüğü şeye alıştıkça ya da onunla sık sık karşılaştıkça o dikkati dağılır, artık görerek alıştığı manzaralar yanından geçerken dikkatini bile çekmez.
İşte insan maalesef Allah’a da böyle yapar. O’nun yaratan,rızık veren, öldüren ve dirilten olduğunu unutur.
Evrende dolaşır da ondaki açık delillere dikkat etmez. Isı ve ışık saçan güneşe, geceyi aydınlatan aya dikkat etmez.
Rengarenk kokulu çiçeğe, değişik seslerle öten kuşlara, buluttan boşanan suya, şimşeğe, yıldırıma, doğan çocuğa, ölen insana bakmaz ve yaratıcının kudretinin yanında kendi acziyetini görmez.
Ya da yiyeceği, içeceği ve şehveti ile meşgul olduğu için bu karakteri ve tabiatı bozulur. Bu kısa dünya varlığı ile uğraşmak onu, Allah’ın ayetlerini düşünmekten, evrenin ve hayatın yaratıcısına yanaşmaktan, ahireti ve oradaki hesabı ve cezayı düşünmekten alıkoyar. Veya da nefsindeki kibir Allah’a ibadet etmesini engelliyordur. Önündeki Allah’ın ikramı olan şeylere aldanıp, her şeyin yaratandan olduğunu unutmuşda olabilir. Aklına, malına, gücüne de aldanabilir.
Bunlardan yada nefsindeki bozukluklardan meydana gelen herhangi bir sebepten dolayı bu en güzel şekilde yaratılan fıtrat bozulabilir. O zaman insan Allah’ı tamamen unutur yada ona ortak koşar. Bu da adaletsiz ve insafsızca bir yaşantıdır. O zaman en güzel şekilde olmaz. Bilakis aşağıların aşağısına düşer. Yüce Allah’ın doğru yolundan uzak, şeytanın elinde bir oyuncak olur. Adalet ve insaf sahibi kişi kendine yüce yaratıcı tarafından gönderilen kitap ve peygamberi tanıdıkça kime itaat etmesi gerektiğini anlar. Bunun sonucunda da adaletli ve insaflı bir tercih yapmış olur. Yüce Allah dışında bir itaat mercisi aramak adaletten çok uzak bir iştir.
Rabbim dünyaya dünya kadar değer vermeyi, ahirete de Ahiret gibi değer verip dünyadaki imtihan süresini ona göre değerlendirmeyi bize nasip etsin. İnsanı Allah’a imandan sonra dünya çirkefinden kurtarıp yükseltecek Ahiret gününe imandan başka bir şey değildir.
Ahiret gününe iman; İnsanın Allah’a boyun eğmek ve rızasını kazanmak için bu dünyaya tenezzül etmediği her şeyin ahirette onun için sonsuzlaşacak bir nimete dönüşeceğine imandır. Aynı zamanda dünya için Allah’ın emrinden çıkmak(maazallah) onun için dayanamayacağı bir azap demektir. Bunu böylece anlamayı, inanmayı ve hayatımıza geçirmeyi Rabbim bizlere nasip etsin. İnşallah.
Rabbim hakkı hak bilip, hakka sarılan,batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin.(AMİN)