sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KAİNATTA ŞİRKTEN DAHA KÖTÜ ÇARPIKLIK VE ZULÜM YOKTUR

13.06.2017
770
A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.

Şirk ortak koşmak demektir. Günümüzde kullanılan şirket kelimeside bu kökten türemiştir. Şirk bataklığına düşmemek için tevhidin iyi anlaşılması gerekmektedir. İbni kayyum el-Cevzi ne diyor:

Şirkten kurtulmanın yolu tevhide sarılmakla,

Bidatlerden kurtulmanın yolu sünnete sarılmakla,

Günahlardan kurtulmanın yolu ise tevbe etmekle olur.

Şimdi şirkten kurtulmanın yolu olan tevhidden bahsedelim. Tevhid ikiye ayrılır.

a)Tevhidi ilmi     b)Tevhidi ameli

a)Tevhidi İlmi, ilmen vakıf olunan tevhidtir.

İkiye ayrılır: Halıkıyet ve Rububiyet Tevhidi

Şimdi bunları kısaca açalım.

Halikiyet Tevhidi: Allah azze ve celle nin yegane yaratıcı olduğunu bilmek ve kabullenmektir.

Yani yaratıcı olarak Allah (cc) ı birlemek. Eğer yaratan o ise yarattıkları hakkında hüküm koyma yetkisinin bir tek ona ait olduğunu bilmek ve kabullenmektir.

Araf 54 : Dikkat edin! Yaratmak ta emretmekte Allah’a aittir.

Rububiyet Tevhidi : Allah’ı Rab likte birlemektir. Yani yarattığı bütün alemleri idare eden, çekip çeviren, terbiye eden ve rızıklandıranın O olduğunu, O’nun hiçbir ortağı olmadığını bilmek ve kabullenmektir.

Yani alemleri yaratmakla bırakmayıp, onları yöneten Allah ise, bizde alemler içerisinde bulunuyorsak hayatımızı yönlendirme yetkisinin birtek O’na ait olması gerektiğini bilmek ve kabullenmektir.

 

 

Enfal 164 : O her şeyin Rabbi iken ben başka bir Rab mi arayayım

  1. b) Tevhidi Ameli, amellerimizde Allah’ı birlemektir.

İkiye ayrılır: Uluhiyet ve Mabudiyet Tevhidi

Uluhiyet Tevhidi :  Allah’ı ilah olarak birlemektir. Yani hakimiyet  ve müdebbiratta (idare etme de) Allah’ı yegane yetki sahibi olarak kabul etmekle beraber O’nun bu yetkilerine başka hiçbir varlığı kabul etmemektir.

Her şeyin yaratıcısı ve her şeyin Rabbi olan Allah azze ve celle, hükmetmeye layık tek merci olduğu için hayatımızı O’nun hükümleriyle şekillendirmek ve  O’nun yarattığı bu bedene O’ndan başkasının hükmetmesine müsaade etmemektir.

Nahl 51 : Allah şöyle dedi: İki ilah edinmeyin. O, ancak tek ilahtır. O halde yalnız benden korkun.

İnsanlar en çok uluhiyet tevhidi noktasında sapıtıp, Allah’ın ilahlık yetkilerinin bir kısmını veya tamamı nı başka varlıklara vermişlerdir. Bütün peygamberler insanları  Allah’ı uluhiyette birlemeye çağırmışlardır. Bunu iki kısımda açıklarsak;

1-Peygamberlerin gönderiliş gayesin de;  hakimiyeti, hükmetme yetkisini yaratılmış varlıklardan alıp Allah’a ait kılmaktır. Bu inancın gereği  ilah olarak seçtiğimiz Allah’ın hayata hükmetmesi için gereken mücadeleyi vermektir. (Nasıl diğer insanlar kendi ilahlarının hakimiyeti için mücadele ediyorlarsa)

2-İnsanları kula kulluktan kurtarıp, sadece ve sadece Allah’a kulluk yapmaya davet etmektir.

Vahdaniyet inancının gereği olarak tevhid akidesini kabullenip onu hakim kılmaya çalışmaktır. Zira bu çalışma olmadan Allah’ın birlenmesi  anlaşılmış ve kabul edilmiş olamaz.

Mabudiyet Tevhidi: İbadet edilmeye layık ve müstehak olarak ancak Yüce Allah’ı bilip tanımak ve mabudiyet konumunda Allah’tan başkasını kabul etmemektir.

 

Kulluğun bir tek Allah’a yapılması gerektiğini bilmek, yapılan her ameli Allah için yapmaktır.

 

Yasin 22- “Bana ne oluyor ki beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? Hep

döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”

Sadece Allah’ın varlığına inanmakla mümin olunmaz, bununla beraber Halıkıyette, Rububiyette, Uluhiyette ve Mabudiyette Yüce Allah’ı birlemek, bu hususlarda O’na eş ve ortak koşmamak suretiyle tevhid etmek de şarttır.

Yaşadığımız zaman diliminde Allah cc zatında birlenmekle beraber, sıfatlarında ve fiillerinde birlenmemekte. İbrahim tatlısesin ‘’bir tanrıya taptım bir sana taptım’’(haşa) sözü halkın arasında dolaşmaktadır. Bunun gibi daha nice şirk içeren sözler…

Allah azze ve cellenin zatına sıfatlarına ve fiillerine bakıldığında sevilmeye ve korkulmaya layık bir tek Allah cc olması gerekirken,  insanların; aciz olan, kendisi gibi yaratılmış olan, Allah’ın belirlemiş olduğu kadar sınırlı bir güce  ve ilme sahip olan varlıklara kulluk etmesi  aklın kabullenmediği bir meseledir. Mesela  kişi tavuktan çok korkuyorda aslandan, kaplandan, timsahtan ürkmüyorsa burada bir çarpıklık var demektir. Bu kişiyi en yakın hastaneye götürmek gereklidir. Allah için yapması gereken bir şeyi, şehveti, makamı vs şeyler için yapıyorsa kendisine verilen aklı kullanmıyor demektir. Eşi ve benzeri olmayan sıfatlarıyla ve bizlere vermiş olduğu nimetleriyle, yapılması gereken kulluk yüceler yücesi Rabbimiz’e ait olması gerekmez mi? Allah azze ve celle nin haklarını  gasbeden  ve ömrünü bu şekilde noktalayan bir kişinin gideceği yer de elbette bellidir.(ateş). Allah’ın bizlere verdiği bu kadar nimete rağmen, yarattığı varlıklardan kıyaslanamayacak derecede üstün ve yüce olmasına rağmen, başkalarını razı etmeye çalışmak nankörlüktür. Bunun  karşılığı da  cehennem olacaktır. Böylelikle kişi kendisine zulmetmiş olmaktadır. Hayatında şirk olan bir kişi büyük bir zulmün içine girmiştir. Bu konu Kur’an ı kerim de bize şöyle bildirilmektedir.

Lokman 13- Hani Lokman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Hiç şüphe yok şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.”

Bu ayetin tefsirine bakıldığında Mevdudi rahimehullah meseleyi çok güzel izah etmiştir:”Zulm” bir kimseyi hakkından mahrum etmek ve adaletsizce davranmaktır. Şirk büyük bir zulümdür. Çünkü insan yaratıcısı, rızık ve nimet verenine, yaradılışı, rızıklanışı ve bu dünyada hoşlandığı şeylerle nimetlenişinde hiçbir katkısı ve ortaklığı bulunmayan varlıkları ortak koşmaktadır. Bundan daha büyük bir adaletsizlik olamaz. İnsanın yalnızca Allah’a tapması, Yaratıcı’nın insan üzerindeki hakkıdır. Fakat müşrik, başkalarına tapmakta ve Allah’ın bu hakkını çiğnemektedir. Dahası o, Allah’tan başkasına taparken yaptığı her işte, kendi akıl ve bedeninden tutun, yer ve göklere kadar birçok şey sarfeder; oysa bu harcadıkları, bir Allah tarafından yaratılmıştır ve insanın Allah’tan başkasına kulluk ederek onlardan hiçbirini sarfetmeye hakkı yoktur. Hem sonra insanın nefsi üzerinde bir hakkı vardır ki bu, kendisini alçaltmamak ve cezaya müstehak kılmamaktır. Fakat Allah’tan başkasına tapan kişi cezaya müstehak olduğu gibi kendisini de alçaltmaktadır. Bu şekilde müşrik’in bütün hayatı, her yönü ve zamanıyla Zulüm haline gelir. Artık onun aldığı her soluk adaletsizlik ve zulmün bir ifadesi halindedir.

Rabbim hakkı hak bilip, hakka sarılan, batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin.(AMİN)

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.