SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 103. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
103- “Sonra bu peygamberlerin arkasından Musa’yı ayetlerimiz ile Firavun’a ve yakın adamlarına gönderdik, fakat onlar ayetlerimize karşı zalimce bir tutum takındılar. Gör bakalım, bozguncuların sonu nice oldu?
Bu kasabalardan, bu kasabaların ve ilâhi mesajları yalan sayan ahalisinden sonra Musa’ya peygamberlik gelmişti… Kur’an°ın ifade tarzı, kıssayı Firavun’un ve kurmaylarının peygamberliği nasıl karşıladıklarını açıklayan bölümle başlatıyor. Sonra onların peygamberliği neden böyle karşıladığını belirten özet bir açıklama geliyor. Ve hemen onların vardıkları acı akıbete işaret ediliyor. Onlar bu ayetlere, mucizelere zalimce davranmışlardır. Yani onları red ve inkâr etmişlerdir. Kur’an’ın ifade biçimi “zulüm” ve “fasıklık” kavramlarını “küfür” ve “şirk” yerine kullanmaktadır. İşte burada da bu kavramlar Kur’an’da kullanıldığı şekilde kullanılmıştır. Çünkü gerek şirk, gerekse küfür zulmün en iğrenç şeklidir. Aynı şekilde fasıklığın da en kötü biçimidir. İnkâr edenler veya ilâhlık gerçeğine, tevhid gerçeğine (ilâhları bir’e indirgeme gerçeğine) zalimce bir tutum izlemektedirler. Hem de kendilerini dünya ve ahirette uçuruma yuvarlatmakla, kendilerine haksızlık etmektedirler. Ayrıca insanları bir tek Allah’a kulluktan uzaklaştırıp dizilerle azgın zorbalara, değişik değişik ilâhlara kul yapmakla, insanlara da zulüm etmektedirler. Hiç şüphesiz, bundan öte büyük zulüm olamaz. Bu nedenle küfür aynı zamanda zulümdür de. Kur’an-ı Kerim’in de ifade ettiği gibi, “Kâfirler zalimlerin kendileridir.” Aynı şekilde inkâr edenler veya Allah’a ortak koşanlar dinin emirlerini çiğnemiş (fasıklık yapmış) olurlar. Allah’ın yolundan, O’nun dosdoğru caddesinden çıkmış, Allah’a götürmeyen ancak cehenneme ileten yollara girmiş olurlar!
Firavun ve kurmayları da Allah’ın ayetlerine, mucizelerine zalimce karşı koymuşlardır. Yani onları red ve inkâr etmişlerdir.
“Gör bakalım, bozguncuların sonu nice oldu!”
Onların uğradıkları akıbet kıssanın seyri içinde yakında gelecektir. Şimdi biz burada, “kâfirler” veya “zalimler” kavramlarının eş anlamlısı olan “bozguncular” kavramı üzerinde biraz duralım. Onlar Allah’ın ayetlerine zulmettiler. Yani onları red ve inkâr ettiler. Gör bakalım bu “bozguncuların” akıbeti ne oldu!
Onlar bozguncudurlar. Çünkü “zulmetmişler” yani “red ve inkâr” etmişlerdir… Zira küfür, bozgunculuğun en iğrenç şeklidir. Bozmanın en tiksindirici biçimidir. Hayatın (insanlığın) doğru bir istikamete yönelmesi ve düzelmesi ancak tek bir Allah’a iman ve tek bir Allah’a kulluk esasına dayanması halinde mümkün olur. İnsanların hayatında kulluk sadece Allah’a yapılmadığı zaman, yeryüzü bozguna uğrar. Yalnız başına Allah’a kulluğun anlamı insanların, hem ibadetlerinde, hem de boyun eğişlerinde O’na yönelmeleridir. Yalnız O’nun hukuk sistemine, yasalarına boyun eğmeleridir. insanların sürekli değişen arzu ve isteklerine ve insanların basit ihtiraslarına boyun eğmekten hayatlarını kurtarmalarıdır! Allah’ın dışında insanların hayatlarına hükmeden değişik birtakım ilâhların ortaya çıkmasıyla insanların sosyal hayatları bozguna uğradığı gibi, düşünceleri de bozguna uğrar. İnsanların inanç sistemi, ibadet ve şeriat (hukuk) olarak yalnız Allah’a kulluk yaptıkları dönemlerin dışında yeryüzü asla rahat yüzü görmemiş, düzelmemiş, insanların hayatı da sağlıklı, düzenli bir sisteme kavuşmamıştır! “İnsanlar” tek bir Allah’a kul olmanın gölgesi dışında hiçbir zaman özgürlük havasını teneffüs edememişlerdir! .. İşte bu nedenle yüce Allah, Firavun ve kurmayları için buyuruyor ki;
“Gör bakalım, bozguncuların sonu nice oldu!”
İnsanları kendisinin çıkardığı kanunlara, şeriata (hukuka) boyun eğdiren ve Allah’ın şeriatını kaldırıp atan her merkezi otorite, (her zorba, her diktatör) yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve insanların yararı için çalışmayan “bozguncular”dan birisidir.
Kıssanın böyle bir giriş ile başlaması Kur’an’ın kıssaların sunuşunda kullandığı kendine özgü metodudur. Surenin diğer olayları bağlamında kullanılması gereken en uygun metod da budur. Bu yöntem surenin etrafında dönüp dolaştığı ana eksene (temel konuya) de uygun düşmektedir. Çünkü bu metod, ta baştan acı sonu hemen gözler önüne sermektedir. Böylece konuyu ele almasının ana hedefini belirlemektedir. Bu özet açıklamadan sonra detaylara inmektedir. Böylece olayların sonuna kadar nasıl seyrettiklerini görmemiz daha da kolaylaşmaktadır.
Hz. Musa ile Firavun ve kurmayları arasında neler geçmişti?