sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Hicretten Önceki Hicret

13.06.2017
574
A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun

Hicr ayrılık demektir. Hicret ise bir yerden bir yere göç etmektir.  Aslında hayatımızda devamlı gerçekleştirdiğimiz bir durumdur.  Bir kız evlendiğinde erkeğin memleketine hicret etmesi,  bir işyerinde tayini çıkan memurun dünyalık çıkarı için hicret etmesi, doğuda işsizlik dolayısı ile batıya hicret edilmesi, soğuk memleketten sıcak memlekete hicret  edilmesi, üniversite okumak için puanı tutan yere hicret edilmesi  gibi değişik sebepler dolayısıyla hayatımızda yaygın olan bir haldir.

Hicretin bu kadar yaygın olmasına rağmen maalesef daha iyi ilim öğrenmek için, islamı daha rahat yaşamak için, kötü ortamlardan iyi ortamlara geçmek için, harama teşvik edilen yerlerden hayra teşvik edilen yerlere geçmek için vs. bunun gibi bir çok sebepten dolayı yani kısacası Allah için olan hicret çok azdır. Bu noktada ben hicreti iki bölümde ele alacağım.

Allah için yapılan hicret

Dünyalık için yapılan hicret

1-      Allah için olan hicret

Allah için olan hicreti de iki bölümde ele alalım

Bedenle yapılan hicret

 

Şimdide bunları izah etmeye çalışalım

a)Bedenle Yapılan Hicret :

Allah için bir yerden bir yere göç etmektir. Bundaki asıl hedef, Allah’a yapacağı kulluğun önündeki engelleri kaldırmak için bulunduğu bölgeden ayrılması ve Allah’a daha iyi kulluk yapabileceği bir yere göçmesidir. Asrı saadet devrinden bunun örneklerini görmekteyiz. Önce Habeşistan’a ve sonra Medine’ye yapılan hicrette olduğu gibi.

Habeşistan hicreti: Peygamberimiz (sav) ;  Kureyş müşriklerinin, kendi kabilelerinden iman edenleri dinlerinden döndürmek için onları hapsettiklerini,onları işkencelere uğrattıklarını,ve bu işkencelerini şiddetlendirdiklerini görünce, Müslümanlara:

“Siz şimdi yeryüzüne dağılın

Yüce Allah sizi yine biraraya toplar!” buyurdu.

Müslümanlar

“Yâ Rasûlallah! Nereye gidelim?” diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.), Habeş ülkesinin bulunduğu yana eliyle işaret ederek:

“İşte, oraya! Habeş toprağına giderseniz iyi olur!

Çünkü orada yanındakilerin hiçbirine zulmetmeyen bir kral vardır. Hem, orası bir doğruluk ülkesidir.

Yüce Allah içinde bulunduğunuz sıkıntılardan bir çıkış ve kurtuluş yolu açıncaya kadar, siz orada bulunun!” buyurdu…

(Asım Köksal İslam Tarihi)

Mekkeli Müslümanların Medine’ye Hicretleri

İkinci Akabe Bey’atında, Ensandan yetmişüç erkek ile iki kadın bey’at ederek Peygamberimiz (a.s.)ın yanından ayrıldıkları ve Yüce Allah yiğit, savaşçı, hazırlıklı ve koruyucu bir kavim ile Resûlünün gönlünü huzur ve sükûna kavuşturduğu zaman,  Resûlullah (a.s.)a böylece koruyu­cu bir kavim ve bir hicret yurdu hazırlandığını gören ve Mekke’deki Müslümanların da bir gün Medine’ye çıkıp gideceklerini anlayan müşrikler,  birbirlerini kışkırttılar, kızıştırdılar.  Müslümanları dinlerinden döndürmek için,  onlara  ve Peygamberimiz (a.s.)a  yapa geldikleri  işkenceleri büsbütün şid­detlendirdiler, yapmadık işkence bırakmadılar.

Peygamberimiz (a.s.)dan izin istediler.Müslümanlar, bu dayanılmaz işkencelerden dolayı Mekke’de oturamayacak hale geldikleri zaman,  durumlarını Peygamberimiz (a.s.)a arzettiler ve hicret için

Peygamberimiz (a.s.):

“Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi.

Orasının, iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm.

Orası, Yesrib (Medine)’dir.

Gitmek isteyen, oraya gitsin!

Orası yakın bir beldedir. Siz orayı biliyorsunuz…

(Asım Köksal İslam Tarihi)

Görüldüğü üzere dini daha iyi yaşayabilmek için bu bedenen hicret şarttı. Kalmak isteyen ya dininden taviz verecek yada müşriklerin şiddetli ve dayanılmaz işkencelerine maruz kalacaktı. Dininden taviz vermemek ve daha iyi bir şekilde  Allah’a kulluk etmek için bunu gerçekleştirdiler. Hicret etmeye gücü yetipte hicret etmeyenler işkencelere uğramıyorsa bu onların dinlerinden tavizler verdiğini ortaya çıkarıyordu.

Ve Allah (ac) bu durumda olanlara şöyle buyuruyor:

Nisa 97- Melekler kendi kendilerine zulmedenlerin(129) hayatına son verecekleri zaman, derler ki: “Neyde idiniz?” Onlar: “Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz’aflar) idik.” derler. (Melekler de:) “Onda hicret etmeniz için Allah’ın arzı geniş değil miydi?”(130) derler. İşte onların barınma yerleri cehennemdir. Ne kötü yataktır o.
98- Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz’aflar olup hiç bir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) da bulamıyanlar başka.
99- Umulur ki Allah bunları affeder. Allah affedicidir, bağışlayıcıdır.
100- Allah yolunda hicret eden, yer yüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah’a ve Resulüne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah’a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.(131)

Mevdudi (rha) AÇIKLAMA

129. “Kendi nefislerine zulmedenler” İslâm’ı kabul eden, fakat geçerli bir nedenleri olmadığı halde henüz İslâm’a girmemiş kabileler arasında yaşayan kimselerdir. Onlar, “İslâm diyarı” varolduğu halde ve oraya hicret edip tam bir müslüman olarak yaşamaları mümkün olduğu halde, yarı İslâmî bir durumda yaşayarak kendi kendilerine zulmediyorlardı. Onların “biz yeryüzünde zayıflardan idik” diye öne sürdükleri özrün kabul edilmemesinin nedeni işte budur.
130. Yani “Niçin Allah’a isyankâr kimseler tarafından baskı altında tutulan ve Allah’ın kanunlarına uygun olarak yaşamanın mümkün olmadığı bir yerde yaşamaya devam ettiniz? Neden hiçbir engel olmadığı halde Allah’ın kanunlarına uyabileceğiniz bir yere hicret etmediniz?”
131. “Allah yolunda hicret etmek” iki durum dışında bir zorunluluktur: Kişi orada İslâm’ı yaymak, peygamberin ve takipçilerin görevlerinin ilk dönemlerinde yaptıkları gibi küfür üzerine kurulu hayat sistemini İslâmî bir sisteme çevirmek için kalabilir. Veya kişi oradan çıkıp gitmeye bir yol bulamaz da nefret ve hoşnutsuzluk içinde orada kalır. Bu iki durum hariç “küfür diyarı”nda yaşamak sürekli günah içinde yaşamak demektir. “Hicret edecek bir İslâm Diyarı bulamadık” diye öne sürülen özür de kabul edilmeyecek ve şöyle denilecektir. “Eğer ‘İslâm Diyarı’ diye bir bölge bulunmadı ise, küfrün kanunlarına boyun eğmekten kurtulmak için ağaç yaprakları ve keçi sütü ile beslenebileceğiniz bir dağ veya orman da yok muydu?”

Kahvelerden mescitlere, tv başından kitap başına, tv izlenen odadan diğer odalara, sıcak odadan soğuk odalara (daha rahat kitap okumak için, çünkü genelde ev halkı tv li ve sıcak odalarda oturmayı tercih ederler), evlerden ilim meclislerine, kısacası günümüzün belli saatlerinde Allah’ı razı etmek için geçici bölge değişikikleri gibi fedakarlıklar  yapılması gereken küçük hicretlerdir. Bugun 24 saatin 2-3 saatinde bile hicreti  hakkıyla yapamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz.

b)Ruhla yani kalple yapılan hicret

Bu özellik kişide olmayınca bedenle hicret de mümkün değildir. Yani kalbin ne tarafa yöneleceğine dair kesin karar vermek. Bir kişinin Allah’a kulluk gibi bir gayesi olmadıktan sonra ne O’nun gönderdiği kitabı okur, ne de gönderdiği peygamberi takip etmek gibi bir zaruret hisseder. Yani kısacası; batıl bir hayattan Allah’ın razı olduğu bir hayata, kötü arkadaşlardan kendisine  Allah’ı ve Resulunu hatırlatan arkadaşlara, haramlara teşvik eden ortamlardan helallere teşvik eden ortamlara hicrettir.Gayesi Allah’ı razı etmek olmayan bir kişi Medine’de Rasulullah’la bereber de yaşasa bir anlam ifade etmeyecektir.

Rabbim hakkı hak bilip, hakka sarılan, batılı da batıl bilip batıldan uzaklaşan kullarından eylesin.(AMİN)

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.