EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA HİCR SURESİ 84. VE 87. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
84- Buna rağmen kazandıkları şeyler, (uğrayacakları sondan kurtarmaya) onlara yetmedi.(46)
85- Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakileri hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık.(47) Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
86- Çünkü Rabbin, yaratan ve bilenin ta kendisidir.(48)
87- Andolsun, sana çiftlerden yediyi(49) ve büyük Kur’an’ı verdik.(50)
AÇIKLAMA
46. Onlar, dağların içinde, dağları keserek yaptıkları evleri de kurtaramamışlardı.
47. Burada, Peygamber (s.a) , Hakk’ı tebliğ ettiği ve bütün evren de hak üzere kurulduğu için muhakkak başarıya ulaşacağı konusunda temin edilmektedir. O dönemde böyle bir destek gerekliydi, çünkü batıl zaferi kazanmış gibi görünüyordu. Burada şöyle denilmek isteniyor: “Ey peygamber, batılın bugünkü kazandığı zafere üzülme, çünkü bu geçicidir. Aynı şekilde hak yoldaki engeller, zorluklar ve sorunlar da sürekli değildir. Cesur ol ve Hakka güven, batıla karşı zafer kazanacaksın, çünkü tüm evren sistem olarak hakka yatkın, batıla düşmandır. Bu nedenle hak kalıcı, batıl yok olucudur. (Bkz. İbrahim suresi, 25, 26, ve 35-39. notlar) .
48. Allah’ın bu sıfatları, peygamberi (s.a) teskin etmek için anılmıştır: “Allah Yaratıcı olduğu için, yaratıkların tümü üzerinde kudret sahibidir ve hiç kimse O’nun cezasından kurtulamaz. Bunun yanısıra o herşeyi bilendir: O senin insanları ıslah etmek için tüm çabanla çalıştığını bilmektedir ve sana karşı kurulan tuzaklardan da haberdardır. Bu nedenle bu meseleye üzülmemen gerekir. Sabırla ve birgün mutlaka onlara adaletle davranılacağına inanarak beklemelisin.”
49. Her farz namazda tekrar tekrar okunan bu yedi ayet, FATİHA’nın ayetleridir. Bazıları “el-Mesani”nin, ikiyüz veya daha fazla ayete sahip yedi sureyi, yani Bakara-A’raf ve (Enfal-Tevbe) veya Yunus gibi sureleri kastettiği görüşündedirler. Fakat ilk devir müfessirlerinin çoğunluğu bunun FATİHA olduğunda birleşmişlerdir. İmam Buhari de bunun el-Fatiha olduğunu destekler nitelikte iki sahih hadis rivayet etmiştir.
50. Kur’an’ın büyük bir nimet olarak verildiğinin belirtilmesi, Peygamber (s.a) ve ona uyanlara, kafirlerin dünyevi mallarına özenmemeleri gerektiğini, zira Kur’an gibi büyük bir nimetin yanında onların varlıklarının hiçbir değeri olmadığını hatırlatmak içindir. Bunun önemini tam anlamıyla kavrayabilmek için, o dönemde Peygamber (s.a) ve ona uyanların fakirlikten kıvrandıklarını gözönünde bulundurmak gerekir. Peygamber (s.a) tebliğe başladığında ticari etkinlikleri hemen hemen sona ermişti. Bunun yanısıra Hz. Hatice’nin (r.a) bütün malını da harcamıştı. Sahabenin çoğu ise evlerinden ayrılan ve fakirleşen gençlerdi. Ekonomik boykot, ticaretle uğraşanların işlerini olumsuz yönde etkilemişti. Bunlardan başka, Kureyşlilerin kölesi veya mevlası olan ve hiçbir ekonomik pozisyonu olmayan müminler vardı. Bu ekonomik dertlerin yanısıra, bütün müslümanlar, peygamberle (s.a) birlikte, Mekke ve çevresindekilerden işkence görüyorlardı. Kısacası o kadar çok işkence çekmiş, alay edilmiş ve horlanmışlardı ki, neredeyse hiçbiri maddi veya manevi işkenceden ma’sun kalamamıştı. Diğer tarafta, onlara işkence eden düşmanları olan Kureyş, bu dünyadaki bütün iyi şeyleri alıyor ve lüks içinde bir hayat sürüyorlardı. İşte müminlere yapılan tesellinin arka planı budur: “Neden bu konuda cesaretinizi yitiriyorsunuz? Biz size her türlü zenginliğin ötesinde bir ‘servet’ verdik. O halde düşmanlarınız sizin bilginizi ve yüce ahlakınızı kıskanmalıdır; siz onların kötü yoldan kazanılmış servetlerini ve günah dolu zevklerini kıskanmamalısınız. Çünkü onlar Rableri katına vardıklarında, orada değeri olan hiçbir servet kazanmadıklarını göreceklerdir.”