BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd içimizden bize Allah’ın ayetlerini okuyan bizleri arındırıp temizleyen bizlere itap ve hikmeti öğreten ve Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuş olan bu yol ile dalalet bataklığından koruyup hidayetle şereflendiren (Ali İmran 164) âlemlerin Rabbi ve yeryüzünün Meliki Allah SubhanehuveTeala’yadır. Salât; Allah’ın, bize neyi getrdiyse almamızı ve bize neyi nehy ettiyse ondan sakınmamızı emrettiği (Haşr 7) ve en güzel ahlak üzeredir (Kalem 4) diye vasfettiği iman edenlere en güzel örnektir (Ahsap 21) dediği kutlu Peygamber Muhammed (s.a.v) e olsun. Selam, muhacir ve ensardan öne geçen ve güzellikle onların yolunu takip edinen, Allah’ın onlardan ve onlarında Allah’tan razı olduğu (Tevbe 100) sahabe tabiin ve etbai tabiine ve kıyamete kadar kitap ve sünnete tabi olmayı kendine şeref bilip sünneti savunan ve sünnete saldıranlara eliyle, diliyle ve kalbiyle savaş açan mümin ve muvahhidlere olsun.
Yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz inşallah.
6- Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.
7- Bilin ki, Allah’ın elçisi içinizdedir. Şayet birçok işte size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.
8- Bu size Allah’ın bir lütuf ve nimetidir Allah bilendir, hâkimdir.
(Hucurat 6-7-8)
Bundan önce birinci sesleniş, önderliği ve emir alınacak kaynağı belirtiyordu. İkinci sesleniş, önderliğe karşı takınılması gereken saygı ve terbiyeyi belirtiyordu. Gerek birinci ve gerekse ikinci sesleniş, bu surede yer alan tüm yönlendirme ve yasamaların esas ve temelini oluşturmaktadır. O halde Müminlerin almış oldukları haberlerin kaynağı mutlaka açık olmalı, kumanda yeri belirtilmeli ve ona saygı gösterilmeli ki, bundan sonra yapılacak yönlendirmelerin bir değeri, bir ağırlığı ve itaat değeri olabilsin. Dolayısı ile bu üçüncü sesleniş gelmekte ve Müminlere haberleri nasıl alacaklarını ve onları nasıl değerlendireceklerini açıklamakta ve haberin mutlaka kaynağından araştırılmasının gerektiğini belirtmektedir:
“Ey inananlar! Size fasık (yoldan çıkmış) bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Yüce Allah burada emrini, fasıkın getireceği haberin araştırılmasına özel kılıyor. Çünkü onun getirdiği haberin yalan olması muhtemeldir. Sonra, İslam toplumunda o toplumu oluşturan kişilerin arasında birbirlerine iletmiş oldukları her haber konusunda bir şüphe yayılmaması gerekmektedir. Yoksa Müslümanlar arası bilgi akımı felç olmaya yüz tutar. İnanmış bir toplumda asıl olan, fertlerinin güvenilir ve birbirlerine iletmiş oldukları haberlerin inanılır ve kabul edilir olmasıdır. Oysa fasık, getirmiş olduğu haberin doğruluğu ortaya çıkana kadar şüphe altındadır. Ve bu prensip ile toplumun durumu düzgün hale gelir, kendisine ulaşan haberi alıp reddetmekle orta yolu bulur toplum. İslam toplumu bir fasıkın getirdiği habere dayanarak, hemen acele ile o haberin gereğini yapmaya kalkışmaz. Çünkü bilmeden ve acele ile o topluma zarar verebilir. Sonra da yüce Allah’ı gazaplandıran bir hareketten ve acele ile Hak ve Adaletten uzaklaşmasından dolayı pişmanlık doğar.
‘’Birçok müfessir bu ayetin Velid bin Ukbe bin Ebi Muayt hakkında nazil olduğunu beyan etmiştir. Hadise şöyle cereyan eder: Hz. Peygamber (s.a) , Benu Mustalik kabilesi İslam’ı kabul ettikten sonra, zekât tahsil etmesi için Velid bin Ukbe’yi onlara gönderir. Velid oraya gider, ama onlardan korktuğu için geri dönerek, Hz. Peygamber’e onların zekât vermeyi reddettiklerini ve kendisini öldürmeye kalkıştıklarını söyler. Bu haberi duyan Hz. Peygamber (s.a.) öfkelenir ve onları cezalandırmak amacıyla bir ordu göndermeye niyetlenir. Bazı rivayetler bu ordunun, onlara saldırmak için harekete geçtiğini, bazı rivayetler ise sadece harekete hazır olduğunu bildirmektedirler.
Fakat tam bu esnada, Benu Mustalık’ın reisi Haris bin Dırar’ın (Ummu’l-Mü’minun Hz. Cüveyriye’nin babasıdır) yanında bir heyetle Hz. Peygamber’e geldiği ve “Allah’a yemin ederiz ki, değil zekât vermeyi reddedip onu öldürmeye kalkışmak, biz Velid’i görmedik bile. Biz iman üzerindeyiz ve zekât vermeye de hazırız.” dediği ve bunun üzerine söz konusu ayetin nazil olduğu hususunda görüş birliği vardır. (Bazı kelime farklılıklarıyla bu hadiseyi, İmam Ahmed, İbni Ebi Hatim, Taberani ve İbni Cerir; İbn Abbas, Haris bin Dırar, Mücahid, Katade, Abdurrahman bin Ebi Leyla, Yezid bin Ruman, Dahhak ve Mukatil bin Hayyan’dan nakletmişlerdir. Hz. Ümmü Seleme rivayetinde tüm hadise aynen nakledilmiş olmasına rağmen, Velid’in adı açıklanmamıştır.)
Nazik bir dönemde, böylesine asılsız bir habere dayanılarak büyük bir faciaya yol açılabilirdi. Bu bakımdan Allah Teâlâ, önemli bir konuda getirilen bir habere hemen güvenmemelerini, haberi getiren şahsın itimada layık olup olmadığını araştırmalarını, bu şahsın fasık ve zahiren itimada layık bir kişi olmadığı anlaşılırsa, getirdiği haber doğrultusunda harekete geçmeden önce haberin doğruluğunu tahkik etmelerini Müslümanlara bir ilke olarak vazetmiştir. Bu ilahi emirden, geniş bir sahayı kapsayan oldukça önemli bir şer’i ilke ortaya çıkmaktadır. Bu ilke ışığında, bir İslam devletinin, güvenilir olmayan bir kimsenin getirdiği bir habere dayanarak bir şahıs, bir grup veya bir millete savaş açmasının caiz olmadığı anlaşılmaktadır. Bu ilkeye dayalı olarak muhaddisler, Hz. Peygamber’den hadis rivayet eden kimselerin tercüme-i hallerini tahkik etmek amacıyla Cerh ve Tadil ilmini geliştirmişlerdir. Çünkü rivayet edilen bu hadisler daha sonraki nesillere tesir edecektir. Yine İslam hukukçuları bu ilkeye dayanarak şahitlik müessesesinden şer’i hükümlere bağlı meselelerde veyahut bir şahsın hakkı, hukuku konusunda fasık bir kimsenin şahitliğini kabul etmemişlerdir. Ancak âlimler arasında, günlük-sıradan her haber ve haber veren kişi hakkında araştırma yapılmasına gerek olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Çünkü ayette “Nebe” kelimesi kullanılmıştır. “Nebe”; her haber için değil, sadece önemli habere atfen kullanılır. Bu bakımdan fakihlere göre, günlük meselelerde araştırma yapmak şart değildir. Sözgelimi, ziyaretine gittiği kimsenin evine girmek için izin istediğinde, kendisine “buyurun” denilen kimse, eve girmeden önce, “buyurun” diyen kimsenin gerçek ev sahibi ya da fasık olup olmadığını araştırması gerekmez.’’ (Mevdudi (r.a))
Bu ayetin anlamı geneldir. Ayet fasık olan birinin getirdiği haber karşısında o haberi süzgeçten geçirmeyi ve tedbirli davranmayı emretmektedir. Görevlerini tam olarak yapan doğruların getirdikleri haber ise hemen alınır. Çünkü Müslüman toplumda asıl olan bu prensiptir. Ve fasıkın getirdiği haber bunun istisnasıdır. Görevlerini tam yapan doğru kimselerin haberini almak ise tedbirli davranmak prensibinin bir parçasıdır. Çünkü doğru kişi haber kaynaklarından birisidir. Bütün kaynaklardan ve bütün haberlerden şüphe etmek ise mümin toplum arasında uyulması şart kılınan güven prensibine aykırıdır. Hayatın akışına ve toplum içinde düzenin sağlanmasına engeldir. Hâlbuki İslam hayatı doğal akışı içinde gitmesi için serbest bırakmış ve baştan koymuş olduğu garantileri ve tedbirleri hayatı engellemek için değil aksine korumak için getirmiştir. Bu ayeti izleyen devamındaki ayet onlara muazzam gerçeği ve aralarında yaşayan büyük nimeti hatırlatmaktadır ki O’nun değerini anlasınlar ve O’nun varlığına karşı sürekli uyanık olsunlar.
“Bilin ki Allah’ın elçisi içinizdedir.”
Bu kolayca anlaşılabilecek bir gerçektir. Çünkü o pratikte meydana gelmiş ve herkes tarafından görülmüştür. Fakat insan ince düşünürse bu gerçek öyle görkemli gözüküyor ki nerede ise anlaşılamayacaktır. Gökyüzünün sürekli, canlı ve izlenen bir bağ ile yeryüzüne bağlanmasını ve gökyüzünün yeryüzü ile konuşmasını ve yeryüzündekilere durumlarını ve açığa vurdukları ile gizlediklerini bildirmesini ve attıkları adımlarını sıra ile peşi peşine düzeltmesini kendileri ve işleri hakkında onlara tavsiyelerde bulunmasını bir insanın anlayabilmesi kolay bir şey midir? Birisi bir iş yapınca, bir başkası bir şey söyleyince, bir diğeri birisine sır verince bir de ne görsün gökyüzü ona bakıyor, yüce Allah olup biteni Peygamberine haber veriyor ve ona yapacağı ve olup biten şey hakkında söyleyeceği şeyleri telkin ediyor. Bu çok önemli bir durumdur. Bu muazzam bir haberdir. Bu müthiş bir gerçektir. Bunlar önünde hazır olarak bulan kimse belki gerçeğin muazzamlığını hissetmeyebilir. İşte bu gerçeğin varlığına uyarı bu üslup içinde gelmektedir: “Bilin ki Allah’ın elçisi içinizdedir.” Yani bunu bilin ve bunun gerçek değerini vererek değerlendirin. Çünkü bu büyük bir olaydır.
Bu muazzam olayı bilmenin bir gereği olarak, Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmemeleri gerekir. Fakat yüce Allah, bu emrine açıklama ve güç katıyor. Ve onlara, Resulullah’ın Allah’ın ilhamı veya vahyi ile onlar için bulmuş olduğu çözümün kendilerine daha hayırlı, rahmet ve kolaylık olduğunu haber veriyor. Ve Resulullah onların kendileri için hayırlı olarak gördükleri hususlarda kendilerine uyarsa, sıkıntıya düşeceklerini ve durumun kendileri için çok zor olacağını bildiriyor. Çünkü yüce Allah kendileri için hayırlı olan şeyi onlardan daha iyi bilir. Ve O’nun Peygamberinin kendileri için uygun görüp tercih ettiği şey onlar için rahmettir.
“Şayet o birçok işte size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz.”
Bu ifade, kendilerinin bütün işlerini Allah’a ve O’nun Peygamberine bırakmaları, hep birden itaat ve teslimiyete girmeleri ve yüce Allah’ın takdir ve idaresine teslim olmaları ve emirleri O’ndan almaları ve O’na karşı bir öneri getirmemeleri iması vardır.
Sonra yüce Allah, kendilerine bahşetmiş olduğu iman nimetine yöneltmektedir onları. Ve kalplerini iman sevgisi ile harekete geçirmekte ve onlara imanın güzellik ve üstünlüğünü açıklamakta ve ruhlarını imana bağlamakta ve onlara küfür, fasıklık ve günahı çirkin göstermektedir. Ve bütün bunlar da yüce Allah’ın rahmeti ve ihsanının bir neticesi olmaktadır.
“Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.” “Bu size Allah’ın bir lütuf ve nimetidir. Allah bilendir, hâkimdir.”
Burada insanın dikkatini çeken şey, kendileri için bu hayrı dileyenin yüce Allah’ın bizzat kendisi olduğunu ve kalplerini şu küfür, fasıklık ve isyan şerrinden kurtaranın da kendisi olduğunu onlara hatırlatmasıdır. Ve kendisinden bir ihsan ve nimet olmak üzere böylece onları doğru yola ermiş kılanın kendisi olduğunu onlara hatırlatması ve bütün bunların kendi ilmi ve hikmetinin bir eseri olduğunu bildirmesidir. Bu gerçeğin ifadesinde, onlar için yüce Allah’ın yönlendirmesine ve idaresine teslim olmaları ve kendileri için hayır ve bereketi bu teslimiyetin gerisinde beklemeleri ve yüce Allah kendileri için bir şey tercih etmeden, kendileri için hayırlı zannettikleri bir şeye hemen atılma aceleciliğine düşmemeleri ve O’na karşı öneride bulunmaktan vazgeçmenin ilhamı vardır. O halde onlar için hayırlı olanı yüce Allah tercih eder ve Resulullah aralarında ellerinden tutar ve kendilerini hayra ulaştırır. Bu ifadenin getirilişinde asıl istenilen yönlendirme budur.
İnsan adımlarının gerisinde neler olduğunu bilmeden acele eder. İnsan öneride bulunduğu şeyde hayır nedir şer nedir bilmeden, kendisi ve başkası için teklifte bulunur. “Gerçekten insan pek aceleci ve pek fevridir. İnsan iyiliğe kavuşması için dua ettiği gibi, aynı yönelişle başına kötülük gelsin diye de dua eder. Gerçekten insan pek aceleci, pek fevridir.” (İsra Suresi, 11) Hâlbuki insanoğlu, yüce Allah a teslim olsa ve tüm olarak teslimiyet ve itaate girse ve yüce Allah’ın kendileri için tercih etmiş olduğu şeyden hoşnut olsa, yüce Allah’ın tercihinin kendi tercihinden daha üstün olduğuna gönülden inansa ve yüce Allah’ın daha merhametli ve daha yararlı olduğunu bilse rahat edip huzur bulur. Ve bu gezegen üzerindeki şu kısa yolculuğuna gönül huzuru ve hoşnutluk içinde devam eder… Fakat bu da yüce Allah’tan bir ihsan ve dilediğine bahşetmiş olduğu bir iyiliktir.(Seyyid Kutub (r.a))
Allah (c.c) bizleri sözlerini anlamayı, yaşamayı, yaşanması içinde mücadele eden kullarından olabilmeyi nasip etsin. Selam ve dua ile…
..VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN..