EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MERYEM SURESİ 25. VE 31. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin.”
26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: “Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım.” (18)
27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: “Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın.”
28- “Ey Harun’un kız kardeşi,(19) senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın-utanmaz (bir kadın) değildi.”(19/a)
29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: “Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?”(20)
30- (İsa) Dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.”
31- “Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekâtı vasiyet (emr) etti.”
AÇIKLAMA
18. Yani, “Senin çocukla ilgili bir şey söylemen gerekmez, bu eleştirilere cevap verme sorumluluğu bize aittir.” Bu da Meryem’in ne kadar üzgün olduğunu ifade etmektedir. Eğer o evli olsa ve herhangi bir kadın gibi ilk bebeğini doğuruyor olsaydı, Yahudiler arasında yaygın bir gelenek olmasına rağmen ona “susma orucu” tavsiye edilmesine bir gerek olmazdı.
19. “Harun’un kızkardeşi” sözleri, ya Meryem’in Harun adında bir erkek kardeşi olduğunu ya da onun Harun ailesine mensup olduğunu ifade eder. Birinci anlam Peygamber’in (s.a) bir hadisiyle desteklenmektedir. İkincisi de makuldür. Çünkü Arapça gramer bunu desteklemektedir. Biz ikinci anlamı daha makul buluyoruz, çünkü söz konusu hadisin sözleri mutlaka onun Harun adında bir kardeşi olduğu anlamına gelmeyebilir. Müslim, Nesei, Tirmizi… vb’de yer alan hadis şöyledir: “Necran Hıristiyanları, Kur’an’ın Meryem’i Harun’un kardeşi kabul ederek büyük bir yanlışlık yaptığını söyleyip bu soruyu Muğire b. Şube’ye yönelttiklerinde, Muğire yeterli bir cevap veremedi. Çünkü Harun (a.s) yüzyıllarca önce yaşamıştı. Muğire bu soruyu Hz. Peygamber’e (s.a) yönelttiğinde Allah Rasûlü (s.a) şu cevabı verdi: “İsrailoğulları’nın çocuklarına peygamberlerinin ve diğer salih insanların isimlerini verdiklerini neden söylemedin?” Yani onlara böylece cevap verebilirdin.” (bkz. Al-i İmran an: 32)
19/a. İsa’nın (a.s) mucizevi doğumunu inkâr edenler. Meryem çocukla geldiğinde kavminin tümünün yanına gelip onu lanetlemelerini ve suçlamalarını nasıl açıklayabilirler?
20. Kur’an’ı yanlış yorumlayanlar bu ayeti şöyle tercüme ediyorlar: “Biz daha dünkü çocukla (çok genç) nasıl konuşuruz?” Daha sonra bu sözleri, yıllar sonra İsa (a.s) gelişmiş bir genç olduğunda kavminin yaşlılarının onu genç bularak küçümsedikleri zaman söylediklerini savunurlar. Fakat bütün temayı gözönünde bulunduran bir kimse, bu yorumun yanlış olduğunu ve sadece mucizeyi inkâr etmek için öne sürüldüğünü anlayacaktır. Gerçek şu ki, bu diyalog çocuk büyüdüğünde değil, Meryem bakire olduğu halde çocuğuyla kavminin yanına geldiğinde meydana gelmiştir. Al-i İmran Suresi, 46. ayet ve Maide Suresi, 110. ayette İsa’nın (a.s) bu sözleri beşikte iken söylediğini desteklemektedir. Birinci ayet melek Meryem’e bir oğul müjdelerken şöyle der: “Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır.” Diğer ayette Allah, İsa’ya (a.s) şöyle der: “… Sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun.”