EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TA-HA SURESİ 77. VE 82. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
77- Andolsun, biz Musa’ya(52) vahyetmiştik: “Kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, onlara denizde kuru bir yol aç,(53) (size) yetişilmekten korkmadan ve endişeye kapılmadan.”
78- Firavun ise, ordularıyla peşlerine düştü; sulardan onları kaplayıveren kaplayıverdi.(54)
79- Firavun, kendi kavmini şaşırtıp-saptırdı ve onları doğruya yöneltmedi.(55)
80- Ey İsrailoğulları,(56) andolsun, sizi düşmanlarınızdan kurtardık, Tur’un sağ yanında sizinle vaedleştik(57) -(58) ve üzerine kudret helvasıyla bıldırcın indirdik.(59)
81- Size, rızık olarak verdiklerimizden temiz olanlarından yiyin, bu konuda azgınlık yapmayın, yoksa gazabım üzerinize kaçınılmaz olarak iner: benim gazabım, kimin üzerine inerse, muhakkak o, tepetaklak düşmüştür.
82- Gerçekten ben, tevbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım.(60)
AÇIKLAMA
52. Burada Hz. Musa’nın Mısır’da kaldığı uzun süre içinde meydana gelen olayların ayrıntıları atlanmıştır. Bunlar için bkz. A’raf: 130-147; Yunus: 83-92; Mümin: 23-50 ve Zuhruf: 46-56)
53. Bu olay, Allah’ın en sonunda İsrailoğulları’nın ve diğer müslümanların Mısır’dan çıkması için bir gece tayin ettiği zaman meydana gelmiştir. Onlara belirli bir yerde toplanmaları ve bir kervan gibi yola çıkmaları söylenmişti. Onlar tam Sina Yarımadası’na giderken geçmek zorunda oldukları Kızıl Deniz sahillerine ulaştıklarında, Firavun büyük bir ordu ile onların peşinden geldi. Şuara: 61-63’ten, onlar tam denizle düşman arasında iken, Allah’ın Musa’ya asasıyla denize vurmasını emrettiğini öğreniyoruz. Ve bu ayete göre deniz ikiye ayrılmış, kervanın geçmesi için iki kenarında duvar gibi suların yükseldiği kuru bir yol olmuştur. O halde bunun bir fırtına veya med-cezir şeklinde bir mucize sonucu meydana gelmediği apaçıktır. Çünkü su bu şekilde yükseldiğinde arasında kuru bir yol bırakan iki yüksek duvar şeklinde olamaz. (Ayrıntılar için bkz. Şuara an: 47) .
54. Şuara Suresi: 64-66. ayetlere göre Firavun ve ordusu bu yoldan onları takip etmişler ve hepsi boğulmuşlardır. Bakara: 50’de de İsrailoğulları’nın karşı kıyıya geçtiklerini ve Firavun ordusunun boğulduklarını gördükleri ifade edilmiştir. Yunus: 90-92. ayetlerden Firavun’un boğulurken Allah’a iman ettiğini, fakat Allah’ın onun imanını kabul etmediğini ve ona, cesedinin gelecek nesiller için ibret olmak üzere muhafaza edileceğinin söylendiğini öğreniyoruz.
55. Bu, Mekkeliler için gizli bir uyarıdır: “Sizin liderleriniz ve başkanlarınız, sizi, Firavun’un kavmini götürdüğü yere götürüyorlar. Şimdi siz, Firavun’un, kavmini doğru bir yola yöneltmediğini görüyorsunuz.
Sonuç olarak Kitab-ı Mukaddes’te anlatıldığı şekliyle bu olayı gözden geçirmekte fayda vardır. Çünkü bu, Kur’an’ın bu kıssaları İsrailoğulları’nın kaynaklarından kopye ettiği iddiasının tamamen yanlış ve saçma olduğunu açığa çıkaracaktır. Çıkış’tan aşağıdaki notları öğrenmekteyiz:
1) 4: 2-5’e göre Hz. Musa’ya asa mucizesi verilmiş ve 4: 18’de Ona şöyle denmiştir: “Ve alametleri onunla yapacağın bu değneği eline alacaksın.” Fakat 7: 9’a göre bu değnek Harun’a verilmiş ve bununla mucizeler göstermiştir.
2) Musa (a.s) ile Firavun arasında geçen birinci konuşma 5. babda verilmiş, fakat Hz. Musa’nın tevhid ilkesi ile söylediklerine hiç değinilmemiştir. Firavun’un: “Rab kimdir ki İsraili salıvermek için onun sözünü dinleyeyim? Ben Rabbi tanımam.” sorusuna karşılık Hz. Musa ve Hz. Harun sadece: “İbranilerin Allah’ı bize rastgeldi”, demekle yetinmişlerdir. (5: 2-3)
3) Sihirbazlarla karşılaşma şu birkaç cümle ile geçiştirilmiştir: “Ve Rab, Musa’ya ve Harun’a dedi: Firavun, kendiniz için bir mucize gösterin diye size söyleyeceği zaman, Harun’a diyeceksin değneğini al ve yılan olsun diye Firavun’un önüne at. Musa ile Harun Firavun’un yanına girdiler ve Rabbin öğrettiği gibi öyle yaptılar. Harun değneğini Firavun’un ve kullarının önüne yere attı ve yılan oldu. Firavun da hikmetli adamları ve efsuncuları çağırdı. Mısır’ın sihirbazları da büyüleri ile öyle yaptılar. Her biri değneğini attı ve yılan oldu. Fakat Harun’un değneği onlarınkini yuttu.’ (7: 8-12)
Bununla Kur’an’daki versiyonu karşılaştırırsak, Kitab-ı Mukaddes’te karşılaşmanın asıl amacının eksik olduğu görülür. Çünkü bu karşılaşmanın bayram gününde herkese açık bir meydanda ve kararlaştırılmış bir zamanda yapıldığına değinmez. Sihirbazların Hz. Musa ve Hz. Harun’un Rabbine iman ettikleri ve ağır işkence tehditlerine rağmen imanlarında sebat ettikleri ile ilgili de hiçbir şey yoktur.
4) Kur’an’a göre Hz. Musa İsriloğulları için tam özgürlük istemişti, fakat Kitab-ı Mukaddese göre onun isteği şuydu: “Rica ederiz, çölde üç günlük yol gidelim ve Allah’ımız Rab’be kurban keselim.” (5:3)
5) 11. ve 14. bablarda Mısır’dan çıkış ve Firavun’un denizde boğulması ile ilgili olayın ayrıntıları yer almaktadır. Bunlar Kur’an’da kısaca ele alınan olaylarla ilgili bazı yararlı bilgi ve ayrıntıları içermektedir, fakat aynı zamanda bazı garip karşıtlıklar da yer almaktadır. Mesela, 14: 15-16’da asa (değnek) tekrar Musa’nın eline gelir ve ona şöyle emredilir: “… değneğini kaldır, elini denizin üzerine uzat ve onu yar; ve İsrailoğulları denizin ortasına kuru yerden gireceklerdir.” Fakat 21-22. cümlelerde de şöyle denmektedir: “Musa deniz üzerine elini uzattı ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli ile denizi geri çevirdi ve denizi kara etti ve sular yarıldı. Ve İsrailoğulları kuru yerden denizin ortasına girdiler. Sular sağlarından ve sollarından onlara duvar oldu.”
Burada denizin bir mucize sonucu mu yoksa güçlü bir “doğu rüzgarı” tarafından mı ikiye ayrıldığı açığa çıkmamaktadır. Ki zaten hiçbir rüzgarın ortadan kuru bir alan bırakacak şekilde denizi ikiye böldüğüne rastlanmamıştır.
Bu olayların Talmut’ta ele alındığı şekliyle incelenmesinde de fayda vardır. Talmut’ta anlatılan olaylar Kitab-ı Mukaddes’tekinden farklıdır ve Kur’an’da anlatılanlara daha yakındır. İkisi arasında yapılan karşılaştırmalı bir inceleme, birinin, direkt olarak Allah’tan gelen vahye, diğerinin ise asırlardan beri nesilden nesile aktarılan ve tahrif olunan kaynaklara dayandığını meydana çıkarır. (bkz. H. Plano: The Talmut Selections sh. 150-154.)
56. Yolculuğun Kızıl Deniz’den Tur’un eteklerine kadar olan bölümü ile ilgili olan kıssa burada atlanmıştır. Bu bölüm A’raf: 138-147’de ele alınmıştır. Orada İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya: “Ey Musa! Onların kendilerine ait ilâhları gibi sen de bize bir ilâh yap”, dediklerine de değinilmiştir. (A’raf: 138 ve an: 98)
57. Yani Tur’un doğu tarafında.
58. Bakara: 51 ve A’raf: 142’ye göre Hz. Musa ve İsrailoğulları’nın liderlerinden kendilerine verilen ilâhî emirlere uymaları için kesin söz alınmış ve Tur Dağı onların üzerine yükseltilmişti. (Bakara, an: 71)
59. Ayrıntılar için bkz. Bakara, an: 73 ve A’raf, an: 119 Kitab-ı Mukaddes’e göre İsrailoğulları Elim ve Sina arasındaki çölden geçerken Menn ve Selva onlara lutfedilmiş ve bu tam 40 sene devam etmiştir. Çıkış’a göre şöyle gönderilmiştir:
Ve vaki oldu ki, akşamleyin bıldırcınlar çıkıp ordugahı kapladılar ve sabahleyin ordugahın etrafında çiğ düşmüştü. Ve düşmüş olan çiğ kalkınca, işte çölün yüzünde, toprağın üzerinde kırağı gibi küçük bir şey vardı. İsrailoğulları görüp birbirine dediler: Bu menn’dir, çünkü o nedir bilemediler. Musa onlara dedi: Bu, RAB’bin yemek için size verdiği ekmektir….. ve İsrailoğulları onun adını menn koydular. O kişniş tohumu gibi beyaz ve lezzetli, ballı yufka gibi idi.” (16: 13-15, 31)
Sayılar’da ise aşağıdaki ayrıntılar yer almaktadır: “… dolaşır ve onu devşirirlerdi, değirmende öğütürler yahut havanda döverlerdi ve tencerede haşlarlardı, ondan pideler yaparlardı, tadı taze yağ tadı gibi idi. Geceleyin ordugah üzerine çiğ düştüğünde menn de düşerdi.” (11: 8-9) Allah’ın İsrailoğulları’na “menn” ve “selva” göndermesi bir mucizedir. Çünkü onların normal bir şekilde yiyecek bulmaları mümkün değildi. Nitekim günümüzde bölgede yapılan araştırmalarda bu tür bir yiyeceğin varlığına ait bilgiler bulunmamıştır. Ancak o bölgede bazı sahtekar tüccarlar, bugün turistlere “menn” adıyla helva satarak, bu hususu istismar etmektedirler.
60. Bu ayete göre bağışlanma için 4 şart vardır:
1) Tevbe: İsyan, itaatsizlik, şirk ve küfürden sakınmak,
2) İman: Allah’a, Rasûlüne, Kitab’a ve Ahiret Gününe samimiyetle inanmak.
3) Salih amel: Allah’ın ve Rasûlü’nün emirlerine uygun işler yapmak,
4) Hidayet: Sebatla doğru yolu takip etmek ve yanlış yola sapmaktan sakınmak.