SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 24. VE 25. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
24- Dünya hayatı şuna benzer: Biz gökten su yağdırdık, su sayesinde yörenin çeşitli bitkileri birbirine karıştı, insanların yiyeceği bitkiler ile hayvanların yiyeceği bitkiler içiçe girdi. Sonunda bu yöre süsünü takındı, alabildiğine güzelleşti, yöre halkı da bu ürünleri artık ellerine geçirilmiş sayıyorlardı.
Derken bir gece ya da gündüz sırasında, yoketmeye ilişkin emrimiz o yöreye geldi de orayı biçilmiş, çıplak bir arazi parçasına dönüştürdük. Sanki bir gün önceki yeşillikle-meyvalı yer arası değilmiş gibi oldu. İşte biz düşünen kimselere ayetlerimizi böylesine ayrıntılı biçimde açıklarız. “
İşte dünya hayatının örneği. İnsan ona gönül bağladığında, ona takılıp kaldığında, oradan daha değerli, daha onurlu, daha kalıcı bir hayatın perdesini aralamaya yönelmediğinde, bu hayatın yalnız nimetlerine sahip olabilir, başka hiçbir şeyine sahip olamaz.
İşte bak, bu gökten iniyor. İşte bitki onu emiyor. Onunla kaynaşıyor. Bereketleniyor ve gelişip güzelleşiyor. İşte yeryüzü! Bütün güzelliklerini takınmış, bir gelin gibi, gelin olmaya süsleniyor ve açılıp saçılıyor. Sahipleri onunla övünüyorlar. Sanıyorlar ki, yeryüzü kendi çabaları ile böyle güzelleşiyor, iradeleri ile süsleniyor. Orada yetki sahiplerinin kendileri olduklarını, bir başkasının yeryüzünü istemedikleri biçimde değiştiremeyeceğini, hiç kimsenin bu konuda kendilerine karşı gelemeyeceğini sànıyorlar!
Onlar, bu bereketlenmiş bolluk ve şatafatlı, rahatın sevinci, güven verici huzurun sarhoşluğu içindeyken:
“Derken bir gece ya da gündüz sırasında yoketmeye ilişkin emrimiz o yöreye geldi de orayı biçilmiş, çıplak bir arazi parçasına dönüştürdük.”
Bir anda, bir çırpıda ve toptan olarak… Süsler, bereket ve bolluk sahnesinin uzun uzadıya sunuluşundan sonra, böyle bir ifade kasıtlı olarak seçilmiştir. İşte bazı insanların içine dalıp durdukları, onun bir nimetini elde etmek için ahiretlerinin tümünü feda ettikleri dünya budur.
Dünya budur işte. Orada güven ve huzur yok. Yerinde kalma (sebat) ve yerleşme (istikrar) yok. İnsanlar sınırlı şeylerin dışında onun hiçbir nimetine sahip olamazlar. İşte budur dünya…
25- Allah insanları esenlik-barış yurduna çağırır ve dilediği kimseleri doğru yola iletir.
Bütün güzelliklerini takınmış ve süslenmiş olduğu, sahiplerinin ona hakim olduklarını sandıkları bir sırada, bir anda yerle bir olabilecek ve düne kadar hiçbir şey değilmiş gibi kökten biçilebilecek bir yurt ile darus-selam arasındaki mesafe o kadar uzaktır ki!.. Ki yüce Allah insanları ona çağırıyor, dileyenleri ona ulaştıracak yola iletiyor. Yeter ki, insanlar gözlerini açsınlar ve bakışlarını o darus-selama diksinler!..
İNSAN VİCDANINA YÖNELİK İKAZLAR
Surenin önümüzdeki bölümü bir bütün olarak vicdana yönelik peşpeşe gelen ikazlardır. Hepsi de tek bir hedefe varmaktadır. İnsanın fıtratını, delillerle Allah’ın birliğine, peygamberin doğruluğuna, ahiret gününün kesinliğine ve orada adaletin gerçekleşeceğine yöneltmek istemektedir.
Bunlar vicdana yönelik dokunuşlardır. İnsanın gönlünü kendi çerçevesinden alarak evrenin çeşitli bölgelerine götürür, kapsamlı ve uzun bir seyahate çıkarır. Yerden göğe kadar varan evrenin ufuklarından, insanın iç aleminin ufuklarına, geçmiş asırlardan yaşadığımız yakın günlere, dünyadan ahirete varıncaya kadar uzanan bir seyahattir bu… Ve bir ahenk içinde…
Bundan önceki dersimizde de, bu türden dokunuşla ve bu türden seyahatler yeralmıştı… Fakat bu derste daha açık ve net olarak ortaya konuyor bunlar… Mahşer meydanından evrenin sahnelerine, insanın iç dünyasına Kur’an ile meydan okumaya, önceki milletlerden peygamberlik misyonunu yalan sayanların akıbetlerinin hatırlatılmasına varıncaya kadar, geniş bir alana yayılıyor. Bu nedenle Haşir’den seri bir işaret, yeni bir sahnede canlandırılıyor. Oradan, azabın birden yakalayıvermesi; insanların duygularını ürperten etkili bir tabloda korkunç bir şekilde sunulmaya, Allah’ın hiçbir şeyi dışarıda bırakmayan kapsamlı ilminin tasvirine, evrendeki bazı ayetlerine, kıyamet gününde Allah adına yalan uydurmuşları bekleyen azabı hatırlatmaya geçiliyor.
Bunlar köklü ve gerçek dokunuşlardı. Algılama gücü sağlam, kabul etme yeteneği sağlıklı olan bir fıtrat onlara karşı koyamaz. Realiteye dayalı gerçeklerden, evrenin doğasından, insanın fıtratından ve kâinatın, varlıkların tabiatlarından akıp gelen bu ilahi feyiz karşısında hiçbir set, hiçbir engel erimeden duramaz…
Kâfirler, Kur’an’ın kendi saflarında açtığı gediğe karşı haklı idiler. Bu nedenle onu dinlemeyi engellemeye çalışıyorlardı. Kur’an eşsiz etkisiyle onları titretebilir ve kalplerini sarsabilirdi. Halbuki onlar, şirk dinine bağlılıkta kararlı bulunuyorlardı!