sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TA-HA SURESİ 83. VE 87. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TA-HA SURESİ 83. VE 87. AYETLER ARASI
09.02.2021
549
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

83- “Ey Musa,(61) seni kavminden çabucak ayrılıp gelmeye sevk eden nedir?”(62)
84- Dedi ki: “Onlar arkamda izin üzerindedirler, hoşnut kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim.”
85- Dedi ki: “Biz senden sonra kavmini deneme (fitne) den geçirdik, Samiri(63) onları şaşırtıp-saptırdı.”
86- Bunnu üzerine Musa, kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndü. Dedi ki: “Ey kavmim, Rabbiniz size güzel bir vaadte bulunmadı mı?(64) Size (verilen) söz (ya da süre) pek uzun mu geldi?(65) Yoksa Rabbinizden üzerinize kaçınılmaz bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden caydınız?”(66)
87- Dediler ki: “Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden dönmedik, ancak o kavmin (Mısır halkının) süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik, biz onları (ateşe) attık,(67) böylece(68) Samiri de attı.”

AÇIKLAMA

61. Buradan itibaren, 81-82. ayetlerle bölünen konuya yine devam edilmektedir. İsrailoğulları’na, Tur Dağının sağ tarafında durmaları ve kırk gün sonra Allah’ın emirlerini alacakları söylenmiştir.
62. Hz. Musa, Rabbini görme hevesiyle mümkün olduğu kadar çabuk varabilmek için yolda onlardan ayrılmış ve buluşma yerine yalnız ulaşmıştır. Bu buluşmayla ilgili ayrıntılar için bkz. A’raf: 143-145. Burada sadece İsrailoğullarının buzağıya tapmaları ile ilgili bölüm yer almıştır. Bu olayın burada anlatılmasının nedeni Mekkelilere puta tapıcılığın nasıl başladığını ve Allah’ın elçisinin böyle bir kötülükle nasıl mücadele ettiği anlatılmaktadır.
63. Kelimenin sonundaki (ye) harfinden Sâmirî’nin (o kimsenin) asıl ismi olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Arapça’da bu harf kişinin memleketi, kavmi ve akrabalarıyla olan ilgisini göstermek için kelimenin sonuna eklenir. Bundan başka baştaki (el) belirlilik takısı da Sâmirî’nin aynı kabile veya memlekete mensup birçok kişiden sadece biri ve altın buzağıya tapmayı icad eden kimse olduğu anlaşılmaktadır. Aslında bu konuda daha fazla açıklama yapmaya gerek yoktur, fakat bazı Hıristiyan misyonerler ve batılı oryantalistler, Kur’an’ı ve Peygamber’i (s.a) bu konuda çok eleştirmişlerdir. Onlar şöyle diyorlar (Allah korusun) : “Bu, Kur’an’ın yazarı olan Muhammed’in cehaletini gösteren delillerden ve Kur’an’da yer alan tarih hatalarından biridir.” Onlar bu saçma eleştiriyi, Sâmirî’nin, İsrail krallığının başkenti olan ve bu olaydan çok sonra M.Ö. 925’de kurulan Sâmirîyeli bir adam olduğu fikrine dayandırmaktadırlar. Bundan yüzlerce yıl sonra İsrailoğullarıyla yabancıların karşılıklı evlenmeleri sonucu Sâmirîyeliler diye bir nesil türemiştir. Sâmirîler altın buzağıya taptıkları için, bu eleştiriler Peygamber’i (s.a) sadece kulaktan dolma duyduğu şeylerden yararlanarak bu hikayeyi uydurmakla suçlamaktadır. Bu eleştiriciler, Hz. Peygamber’in (s.a) bu konuda komşu kabilelerden bir şeyler duyduğunu ve daha sonra Kur’an’ın içine soktuğunu söylemektedirler. Sadece bu değil, onlar Kisra’nın adamlarından biri olan Haman’ın Kur’an’da Firavun’un veziri olarak geçtiğini de söylerler.
Ne yazık ki bu sözde bilginler, eski zamanlarda bir kabile veya bir yerde aynı isimle anılan sadece bir kimse olduğunu ve aynı isme sahip başkası veya başkaları olabileceği ihtimalinin yok olduğunu düşünüyorlar. Bunlar, Hz. İbrahim zamanında Irak ve çevresine Sümerliler diye bir grup insanın yerleştiğini bilmiyorlar veya bilmek istemiyorlar. Hz. Musa zamanında Irak’dan Mısır’a göç etmiş, Sâmirîler diye bir topluluk yaşamış olabilir. Bunun yanısıra, Kitab-ı Mukaddes’e göre (I Krallar, 16: 24) Sâmirîye şehri Semer’den alınan bir tepe üzerine kurulmuş ve ondan sonra Sâmirîye adını almıştır. Bu da, Sâmirîyeliler ortaya çıkmadan Semer (veya Sümer) adında bir topluluğun yaşadığını ve bunlardan bazı kabilelerin “Sâmirî” adını almasının mümkün olduğunu göstermektedir.
64. Yani, “Allah” nimetlerini size göstermek üzere verdiği sözü tutmadı mı? Mesela sizi sağ salim Mısır’dan çıkardı ve sadece sizi esaretten kurtarmakla kalmadı, aynı zamanda düşmanlarınızı tamamen yok etti. Size çölde ve dağlık bölgelerde rızık verdi.” Bu şöyle de tercüme edilebilir. “Allah sizinle iyi bir sözleşme yapmadı mı?” O zaman şu anlama gelir: “Size Hidayet ve Şeriat vermeyi vaadetti: Bu sizin iyiliğiniz ve hayrınız için güzel bir ahit değil miydi?”
65. Yani, “size bu büyük nimetlerin verilmesinin üzerinden çok uzun bir zaman mı geçti ki, onları unuttunuz? Düşmanınızın size işkenceler yapmasının üzerinden uzun yıllar mı geçti ki, böyle bir şirke yöneldiniz?” Bu cümle şöyle de tercüme edilebilir: “Allah’ın va’dinin yerine gelmesi için çok uzun süre mi beklemeniz gerekiyor ki bu denli sabırsızlandınız?” Bu durumda anlam şu olur: “Allah’ın hidayet va’dinin yerine gelmesi için çok uzun süre beklemeniz gerekmiyordu. Bu nedenle yaptığınız iş için hiç bir özrünüz yoktur.”
66. Bu ahit, her topluluğun kendi peygamberi ile, onun getirdiği hidayete uyacağına ve Allah’dan başkasına ibadet etmeyeceğine dair yaptığı anlaşmadır.
67. Bu özür, Sâmiri’nin icad ettiği şirke bulaşan kimseler tarafından öne sürülmüştür. Onlar şöyle demek istiyorlardı: “Biz zinetlerimizi bir buzağı yapmak niyetiyle atmadık, onlardan ne yapılacağını da bilmiyorduk. Fakat buzağı önümüze getirildiğinde ister istemez şirke bulaştık.”
“O kavmin süs eşyalarından birtakım yükler yüklenmiştik.” diye tercüme ettiğimiz metin şu anlama gelir: “Erkeklerimizin ve kadınlarımızın Mısırlılar gibi taktıkları süs eşyaları çöldeki yolculuğumuz sırasında bize çok ağır geldi. Onlara ne yapacağımızı bilemiyorduk, çünkü çölde onlarla birlikte yolculuk yapmamız çok zordu.” Fakat Kitab-ı Mukaddes’e göre bu zinetler, İsrailoğullarından her ailenin Mısırlı bir komşusundan şu niyetle aldığı süs eşyalarından oluşuyordu: “… ve oğullarınızı ve kızlarınızı onlarla süsleyeceksiniz ve Mısırlıları soyacaksınız… Her adam kendi komşusundan ve her kadın kendi komşusundan gümüş şeyler ve altın şeyler istesin… ve Rab Mısırlıların kalbine acıma duygusunu yerleştirdi… ve istediklerini verdiler ve Mısırlıları soydular.” Bu Musa’nın tavsiyesi doğrultusunda olmuştu ve Musa’ya da “Soylu amel”i işlemeyi Rabbi emretmişti. (Çıkış 3: 14-22, 11: 2-3, 12: 35-36)
Ne yazık ki müslüman müfessirlerden bazıları da bu ayeti yukarıda değinilen Kitab-ı Mukaddes’teki haberler doğrultusunda yorumlamışlardır. Onlar, İsrailoğulları’nın, Allah’ın kendilerine lutfettiği bir “ganimet” olarak Mısırlı komşularından ödünç aldıkları zinetlerin ağırlığını yüklendiklerini söylerler.
Bize göre bu ayet şu anlama gelmektedir: “İnsanlar, süs eşyalarını üzerlerinde taşımaktan yorgun düştüklerinde, tüm süs eşyalarının bir yere toplanmasına ve herkesin ne kadar gümüş ve altını olduğunun da not edilmesine karar verdiler, toplanan zinetler daha sonra eritilecek ve çubuklar halinde getirilip yük hayvanlarının üzerine yüklenecekti.” Buna uygun olarak süs eşyalarını getirmiş ve ortak bir yere yığmış olabilirler.
68. Sözün gelişinden insanların cevabının “Onları attık” ifadesi ile bittiği ve paragrafın sonuna dek kıssanın geri kalanını bizzat Allah’ın anlattığı anlaşılmaktadır. Bundan anlaşıldığına göre, herkes Sâmirî’nin ne yapacağını bilmeksizin süs eşyalarını getirip onun önüne yığıyordu. Bundan sonra Sâmirîi zinetleri eritti ve ona sığır gibi böğüren bir buzağı şekli verdi. Daha sonra Sâmirî: “Bu sizin tanrınız, kendi kendine meydana geldi, çünkü ben sadece altınları ateşe attım,” diyerek insanları kandırdı.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.