SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 93. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
93- Gerçekten biz İsrailoğulları’nı güvenli bir yurda yerleştirdik, onlara temiz rızıklar sunduk. Kendilerine bilgi gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmemişlerdi. Şüphe yok ki, Rabbin kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri konularda haklarında hüküm verecektir.
Ayeti Kerime’nin metninde yeralan, “Mübevve” kavramı güven içinde ikamet edilen yer anlamına gelir. Bu kavramın “gerçek” kavramı ile beraber verilmesi ise, oranın güvenli oluşunu kalıcılığını ve kararlılığını daha da artırmaktadır. Nitekim yalan gibi kararsızlıkla sarsılmayan, iftira gibi tutarsızlıkları içinde barındırmayan gerçeğin, kararlılığı ve değişmezliği de böyledir. Uzun deneyimlerden sonra İsrailoğulları’nın elde ettikleri bu imkânlar, gerçekten bir süre güzel bir şekilde değerlendirildi. Fakat surenin akışı burada onlara değinmiyor. Çünkü amaç onlar değildir. İsrailoğulları bir süre bu temiz ve helâl rızıklardan yararlanmışlardı. Daha sonraları Allah’ın dininden saptıkları için bu nimetlerden mahrum kılınmışlardı. Surenin akışı içinde bunlara da yer verilmiyor. Sadece bir zamanlar beraber oldukları halde daha sonra ayrılığa düştükleri, hem dinleri, hem dünyaları konusunda cahilliklerinden, bilgisizliklerinden değil, kendilerine ilim geldikten sonra ve bu ilim nedeni ile bu ilmi tutarsız, yanlış yorumlar için kullanmalarından ihtilafa düştüklerine değiniliyor.
Burada ana konu imanın zaferi, zorbalığın, azgınlığın mağlubiyeti olduğundan, surenin akışı içinde bundan sonra İsrailoğulları’na ne gibi cezalar verildiği, başlarına nelerin geldiği uzun uzadıya anlatılmıyor, ilim geldikten sonraki ayrılıklarının detaylarına inilmiyor. Bu sayfayı olduğu gibi kapatıyor. Bütün içindekileri ile beraber kıyamet gününe, hesabı görülmek üzere Allah’a havale ediliyor: “Şüphe yok ki, Rabbin kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri konularda haklarında hüküm verecektir.”
Büyük kıssanın heybeti yine olduğu gibi duruyor ve son sahnenin etkisi olduğu gibi korunmuş oluyor.
Böylece Kur’an kıssalarının neden aktarıldıklarını, her kıssanın en uygun yerinde verildiğini daha iyi anlıyoruz. Bunlar sırf anlatılıp geçilen hikâyeler değildir. Belirli bir plan doğrultusunda ulaştırılan mesajlar ve dokunuşlardır.
UYARILAR VE HZ. YUNUS
Bundan sonra Hz. Musa’nın kıssasının sonu ile daha önce anlatılan Hz. Nuh’un kıssası üzerinde bir yoruma yer veriliyor. Bu yorum Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- yöneltilen bir hitap ile başlıyor. Burada daha önceki peygamberlerin başına gelenler iyice belletiliyor. Peygamberlerin hitap ettiği toplumların onları yalanlamasının nedeni açıklanıyor. Bu toplumların yalanlama nedeni, mucizelerin ve apaçık delillerin eksikliği değildir. Yüce Allah’ın daha önceki yalancılara ilişkin bir yasasıdır bu. Yüce Allah’ın insanın yaradılışında yürürlüğe koyduğu bir yasadır. İnsan buna göre iyiliği ve kötülüğü, doğru yolu veya sapık yolu tercih etme yeteneklerine sahiptir… Bu arada bir de Hz. Yunus’un kıssasına ve tam Allah’ın cezasının gönderilmek üzere olduğu bir sırada iman eden toplumun ve Allah’ın cezasının bu nedenle üzerlerinden kalktığı kıssasına özet bir şekilde işaret ediliyor. Bu belki fırsat ellerinden alınmadıkları bir sırada, yalanlayıcılara fırsatı değerlendirme imkânı verebilirdi… Bu yorumda son olarak kıssaların hepsinden alınması gereken ders özet halinde veriliyor: Yüce Allah’ın önceki milletler için geçerli olan yasası sonraki milletler için de geçerlidir. İlahi mesajı yalanlayanlar için, Allah’ın cezası ve yok oluş vardır. Peygamberlere ve onlarla birlikte olan mü’minlere ise, kurtuluş ve mükafat vardır. Bu Allah’ın kendisi için belirlediği bir gerçektir. Değişmeyen ve sapmayan sürekli geçerli bir yasadır: