BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Sonsuz Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a Mahsustur. Ona hamd eder ve övgülerimizi arz ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve kötü amellerimizden Ona sığınırız . salat ve selam alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed sav’e Aline ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun inşallah.
Allah c.c insanlığın kurtuluşu için gönderdiği dinini yaşamak ve yaşatmak için insanı Halife olarak yaratmış ve bu dinin ifasını Müslümanların birlikteliğine bağlamıştır. Müslümanların vahdetinin ise ancak Allah’ın ipine ( kitabına ve dinine) sımsıkı sarılmakla olacağını bildirmiştir.
Allah’ın ipi, zimmeti. Hablullah tâbiri Kur’ân’da Allah’a izafe edilerek yalnız bir yerde geçmektedir. Habl; ip mânâsınadır. Aynı zamanda bu kelime Allah’a verilen söz, zimmet, güvenme, ağırlık, ulaşma, ulaştırma ve sebep anlamlarına gelir.
Cenâb-ı Hak, Hz. Peygamber’e bir takım emirler vermekle, Ehl-i Kitaba karşı tavrını koymasını istemekte ve onlara cevap vermesini emir buyurmaktadır. Sonra Allah (c.c) mü’minleri ele almakta, onların ehl-i kitab’tan bir gruba uydukları takdirde tekrar küfre dönebilecekleri tehlikesine dikkat çekmekte…. Söz ehli kitabı ve mü’minleri hedef almakta ve neticede, “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız, sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah’ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O kalplerinizi uzlaştırdı da O’nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki doğru yolu bulasınız.”(Ali İmran 103) denilmektedir. Bu âyetten açıkça anlaşılmaktadır ki, “hablullah”tan kasıt evvelemirde Kur’ân ve onun, teklif ettiği din olan İslâm’dır. İnsanlar ancak Kur’ân’a ve İslâm’a sımsıkı sarıldıkları takdirde parçalanmaktan uzak durabilirler.
Bu Ayetin izahatında Seyyid Kutup r.a şu önemli açıklamalarda bulunmuştur:
“ Allah’ın ipine sarılmaktan kaynaklanan bu kardeşlik, yüce Allah’ın ilk müslüman cemaate bahşettiği bir nimettir. Yüce Allah, bu ihsanını sevdiği kullarına bahşetmiştir. İşte burada yüce Allah onlara bu nimetini hatırlatarak cahiliyye döneminde nasıl “düşman” olduklarını hatırlatıyor. Çünkü Medine’de Evs ve Hazreç’ten bir tek düşman bile kalmamıştı. Bunlar Medine’de yaşayan iki Arap kabilesiydi. Aralarındaki düşmanlığı teşvik edip bu iki kabilenin bağını koparmak isteyen ve düşmanlık ateşini körükleyen yahudiler de onlara komşuluk ediyordu. Bu yüzden yahudiler, hiçbir zaman yapamadıkları ve hep onunla yaşadıkları özelliklerine uygun bir ortam bulmuşlardı. Ancak İslâm’dan başka hiçbir gücün ve toptan sarıldıkları ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldukları Allah’ın ipinden başkasının biraraya getiremiyeceği, bu kalpleri biraraya getirmek suretiyle yüce Allah, bu iki kabilesinin kalplerinin arasını uzlaştırmıştır.
İbn-i İshak siyretinde ve başka rivayetlerde bu ayetin Evs ve Hazreç hakkında nazil olduğunu anlatır; yahudilerden birisi Evs ve Hazreç’ten bir topluluğa rastlar. Onların uzlaşmaları ve ittifakları yahudinin hoşuna gitmez. Yanında bulunanlardan birisine yanlarına gidip oturmasını ve “Bu, âs Günü”ndeki savaşlarını hatırlatmasını söyler. Adam söylenenleri yapar. Böylece toplulukta bulunanların nefislerinde hamiyyet duygusunu canlandırır. Birbirine kızar ve birbirlerine düşerler. Cahiliyyedeki armalarıyla birbirlerini çağırıp silahlarını isterler ve “Harre” denilen yerde buluşmak üzere sözleşirler. Bu durum Resulullah’a haber verilince yanlarına gelip onları sakinleştirdikten sonra “Ben aranızda olduğum halde cahiliyye davası mı?” buyurur ve arkasından yukardaki ayet-i kerimeyi okur. Bunun üzerine her iki taraf da pişman olur. Barışıp birbirlerine sarılarak silahlarını bırakırlar. Allah ta onlardan hoşnut olur.
Tarihi kinlerin, kabileci arzuların, şahsi menfaatlerin ve ırkçı bayrakların, yanında çok küçük kaldığı, Allah yolunda kardeşlikten başka hiçbir güç bu kalpleri biraraya getiremezdi. Ve ancak, büyük ve yüce Allah’ın sancağı altında saflar biraraya gelebilir.”
Bu âyetten açıkça anlaşılmaktadır ki, “hablullah”tan kasıt evvelemirde Kur’ân ve onun, teklif ettiği din olan İslâm’dır. İnsanlar ancak Kur’ân’a ve İslâm’a sımsıkı sarıldıkları takdirde parçalanmaktan uzak durabilirler.
Dar bir yolda, bir patikada yürüyen kimsenin ayağının kaymasından korkulur. Ama ö kişi, iki tarafı sâbitleştirilmiş bir ipe (bağa) tutunarak yürürse korkusuzca yoluna devam eder.
İşte aynı şekilde Hakk’ın yolu da çok ince bir yoldur. Birçokları o yolda yürürken kayabilirler. Hak yolda yürümek için de Allah’ın açıklamasına ve O’nun rehberliğine ihtiyaç vardır. Öyleyse burada bağ (habl) kavramı, din yolunu takip ederek kendisiyle amaçlanan yere ulaşmamız imkânını bahşeden herşey için kullanılır. “Meğer ki Allah’ın ahdine ve mü minlerin ahdine sığınmış olsunlar” (Âlu İmrân, 3/112) âyetinde geçen “habl”, ahd (söz), bağ olarak tefsir edilmiştir. Çünkü ahd, bağ gibi amaçlanan yere giderken kişiden korkuyu gidermektedir (Fahreddin er-Razî, Mefatihu’l-Gayb, 8/162).
Buradaki (habl) kelimesi bazılarına göre Allah’ın insanlara gönderdiği din anlamına gelmektedir (Tefsîru’l-Celâleyn).
Bundan başka, âyette “hablullah” ile kasdedilen şeyin Kur’ân-ı Kerîm olduğu birçok müfessir tarafından beyan edilmiştir. Bu müfessirler görüşlerine delil olarak şu hadîsleri zikrederler:
1- Zeyd b. Erkâm’dan gelen bir rivâyete göre Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurdu: “Dikkat edin, ben sizin aranızda iki ağır yük bırakıyorum. Bunların biri Allah’ın kitâbdır. O, Allah’ın ipidir. Her kim ona tâbi olur sa doğru yolda ve kim de onu terkederse dalâlette (sapıklıkta) olur” (Müslim, Faadailü’s-ashab, 37).
2- Peygamberimiz (s.a.s) Kur’ân hakkında; “Bu Kur’an hablullahtır, nurdur ve faydalı bir şifadır. Kendisine yapışanı korur; ona uyanı kurtuluşa götürür…” buyurmuştur (Dârımî, Fezailü’l-Kur’an, I).
3- Diğer bir rivâyette de yine Kur’ân-ı Kerîm’in Allah’ın ipi olduğu vurgulanarak şöyle denilmektedir: “Allah’ın kitâbı (Kur’ân) gökten yere uzatılmış bir iptir, yani hablullahtır” (Ahmed b. Hanbel, II/17, 26). Zemahşerî, âyetin anlamını, “Allah’a güveniniz de ve O’ndan yardım isteğinizde bir olunuz, ayrılıp dağılmayınız veya, Allah’ın kullarına olan ahdine sarılmada bir olunuz, ki, bu ahd iman ve tâattir” şeklinde tefsir eder. Veya Hz. Peygamber, “Kur’ân Allah’ın sağlam bir bağıdır” dediği için buradaki habl’den maksat “Allah’ın kitabıdır, yani Kur’an dır” (Zemahşerî, Keşşâf, I, 191).
Üstad Mevdûdî de hablullah’ı, Allah tarafından belirlenen bir hayat tarzı olarak ele almakta ve onun sayesinde insanların Allah’la olan ilişkilerinin sağlam olacağını ve aynı zamanda onları birbirine bağlayacağını açıklamaktadır (Mevdûdî, Tefhim’ul-Kur’an, I, 218).
“Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlattı ki doğru yolu bulasınız.”
Seyyid Kutub( ra):” Bu olay yeryüzünde beşeriyete önderlik yapmak ve Allah’ın metodu üzere hayatlarını sürdürüp birbirini sevenler arasındaki Allah’ın ipini koparmak için yahudilerin sarfettikleri çabanın bir göstergesidir. Rivayet edilen hadise, Allah’ın ipine sarılarak O’nun hayat için koyduğu metod etrafında biraraya gelecek her müslüman cemaat için yahudilerin sürekli kuracakları tuzaklardan bir örnektir. Aynı zamanda bu olay, ilk müslümanları nerdeyse küfre döndürüp birbirinin boyunlarını vuracak noktaya getirerek, etrafında toplanıp kardeş oldukları Allah’ın sağlam ipini koparacak olan ehl-i kitaba itaat etmenin sonuçlarından biridir. Ayrıca bu ayetle surenin akışı içindeki diğer ayetler aynı noktada birleşmektedir.
Ancak ayet-i kerimenin kapsamı bu olaydan çok daha geniş boyutludur. Ayet-i kerime surenin akışı içinde kendisinden önce ve sonra gelen ayetlerle beraber müslüman safları parçalamak ve her aracı kullanarak aralarına fitne ve ayrılığı yerleştirmek için yahudilerden kaynaklanan bir çabanın varlığını belirtiyor. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim, sürekli olarak müslümanları, ehl-i kitaba itaat etmekten, onların hile ve desiselerine kulak vermekten ve onlar gibi ayrılığa düşüp parçalanmaktan sakındırıyor. Bu sakındırmalar, Medine’deki müslüman cemaatin karşılaştığı yahudi tuzaklarının şiddetine ve sürekli ayrılık, şüphe ve kargaşa tohumları saçtıklarına işaret etmektedir. Yahudilerin her zamanki uğraşılarıdır. Bugün, yarın, her zaman ve mekânda müslüman saflar arasında aynı işlevini sürdürecektirler.” Müslümanların bu konuda şeytan ve dostlarına karşı çok uyanık olmaları gerekmektedir. Rabbim düşünmeyi ve anlamayı bizlere nasip etsin. Amin.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN…