sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 9. VE 17. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 9. VE 17. AYETLER ARASI
16.04.2021
599
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

9- Onlar, namazlarını da (titizlikle) koruyanlardır.(9)
10- İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır.
11- Ki onlar Firdevs (cennetlerin) e varis olacaklardır;(10) içinde de ebedi olarak kalıcıdırlar.(11)
12- Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik;(12) sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik.(13) Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.(14)
15- Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
16- Sonra siz gerçekten kıyamet günü diriltileceksiniz.
17- Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık;(15) biz yaratmada gafiller değiliz.(16)

AÇIKLAMA

9. Salavât, salât’ın çoğuludur. Ayet 2’de bizzat “salât ameli” ifade olunmuştu; burada ise kelimenin çoğul şekli tek tek vaktinde kılınan namaza işaret etmektedir. “Namazlarını titizlikle korurlar” namazlarını tam vaktinde kılarlar; gerektiği şekilde ve nasıl istendiyse öyle kılarlar; taharete, setr-i avrete (örtülmesi gereken yerlerin örtülmesine) ve tüm diğer şartlara riayet ederler; namazları savalım da, nasıl savarsak savalım türünden bir yük olarak görmezler; mekanik hareketlerle yetinmeden okuduklarını anlamaya çalışırlar ve alçak gönüllü kullar olarak Rablerine yalvardıklarının, O’nu andıklarının bilincindedirler.
10. “Firdevs” (Cennet) hemen hemen bütün dillerde birbirine pek yakın biçimlerde bulunan bir kelimedir. Kişinin evine bitişik, duvarlarla çevrili ve içinde de her türden meyve, özellikle üzüm bağları bulunan geniş bahçe anlamındadır. Bazı dillerde, kelimenin sevimli kuşlar ve hayvanlar içerme anlamı da vardır. İslâm öncesi Arap dilinde, “Firdevs” yaygın şekilde kullanılmaktaydı. Kur’an, Kehf: 107’de olduğu gibi kelimeye çoğul olarak da yer vermiştir. Demek ki, Firdevs, çok sayıda bahçeler, bağlıklar içeren geniş bir yerdir.
Müminlerin cennete varis olmaları Tâ Hâ an: 83 ve Enbiya an: 99’da ayrıntılarıyla açıklanmıştır.
11. Surenin daha iyi anlaşılması için bu bölümün ana teması dört madde halinde özetlenebilir:
1) Mü’minlerin geçen ayetlerde sözü edilen seçkin nitelikleri herhangi bir ırk, ulus veya ülkeye özgü değildir.
2) Bu seçkin nitelikler ancak içten bir iman, güzel ahlâk ve hayatın her yönünde öngörülen kurallara uymakla kazanılabilir.
3) Gerçek başarı, geçici dünya ve maddî zenginliğe bağlı olmayıp, hem dünya, hem de ahiret hayatında başarılı olmak demektir, ancak içten bir iman ve salih amellerle elde edilebilir. Ne kötülerin, şerlilerin, zalimlerin ‘dünyevî’ başarısının, ne de takva sahibi kişilerin geçici ‘başarısızlıklarının’ tersini ortaya koyamayacağı temel bir ilkedir bu.
4) Müminlerin seçkin niteliklerinin, Hz. Peygamber’in (s.a) getirdiği mesaj’ın doğruluğunun pratikte görülen bir kanıtı olarak sunulduğunu bir kez daha belirtelim. Aynı konunun değişik açılardan işlendiği gelecek bölümleri ele alırken bu nokta hiç hatırdan çıkarılmamalıdır. Hem bu şekilde bölümler arasındaki bağlantıyı da koparmadan izleyebiliriz.
12. Açıklama için bkz. Hacc an: 5-6 ve 9.
13. Şimdi de kâfirler Hz. Peygamber’in (s.a) mesajına bir de kendi yaratılışları açısından baksınlar, çünkü bu tevhid doktrinini kanıtladığından, belki böylece onun doğruluğuna kanaat getirirler. İnsanın kökeni, anne rahminde çeşitli değişiklikler geçiren bir damla meniden ibarettir. Fakat bundan sonra o, gün ışığını gördüğünde, rahimdeki hücreden bambaşka bir yaratılışa geçmiş olmaktadır. Artık işitebilir, görebilir ve zamanla yürüyüp düşünebilir. Sonra, yetişkinlik ve olgunluk çağına geldiğinde harika işler başarabilecek bir kapasite kazanır. Açıktır ki, bir damla meniden tüm bu nitelikleri yaratabilen yalnızca Allah’tır.
14. ” ” ifadesini tam anlamı bakımından açıklamak mümkün değildir. Lugat açısından iki anlama gelebilir. “O kutsal, yüce ve münezzehtir” veya “O umulanın üstünde hayır sahibidir. (İzah için bkz. Furkan an: 1 ve 19.) İnsanın geçtiği çeşitli yaratılış aşamaları Allah’ın bereketler verici, nimetlendirici ve rahmeti bol bir yaratıcı olduğunu kanıtlamak için anlatılmakta olup, insanların konuştuğu dillerden hiçbiri O’nu gerektiği ve hak ettiği şekilde övemez. Dolayısıyla bu ifade bir tarif niteliği taşımaktan çok kuvvetli bir delil olarak öne sürülmüştür. Burda da sanki şöyle denmektedir: “Çamurdan süzülmüş bir özden mükemmel bir insan meydana getiren Allah’ın, ilâhlığında ortağı olması mümkün değildir. Öyle ki, ölümünüzden sonra sizi tekrar diriltmeye ve daha pek çok harika işlere de gücü yeter O’nun.”
15. Arapça “” kelimesinin birden fazla anlamı vardır. Kelime, Kur’an’ın indiği dönemdeki insanların bildiği yedi gezegenin yollarını gösterdiği gibi, yedi göğe de işaret eder. Bu noktada, kelimenin modern bilimsel bir kavram olarak değil de, halkın dikkatini yaratılışları insanınkinden daha büyük bir şey olan göklerin harikalarına çekmek için dönemin Arapça’sına göre normal bir kelime olarak kullanıldığını belirtmeliyiz. Bkz. Mümin: 57.
16. Bu ayet şu şekilde de çevrilebilir: “Biz yarattıklarımız karşısında vurdumduymaz değildik (veya) değiliz” Önceki (metindeki) çeviriye göre, yaratıcı olan Allah her bakımdan mükemmel olduğundan, tüm yaratılışın da belirli bir plan ve amaç çevresinde mükemmel bir biçimde meydana getirdiği anlamı çıkar. Bu bağlamda, bizzat yaratılışın kendisi, bir acemi işi olmadığına delildir. Kâinattaki tüm sistemin bütün fizikî yasaları öylesine bir örgü içindedir ki, yaratacısının Hakîm ve Alîm Allah olduğuna tanıklık etmektedir. Yukarıda verdiğimiz ikinci çeviriye göre ise anlam, Allah’ın en küçüğünden en büyüğüne her varlığı tabiatına göre yaşatıp rızıklandırmada ilgisiz kalmadığı demek olur.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.