SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA YUSUF SURESİ 7. VE 10. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
7- “Yusuf ile kardeşleri” olayında, bu olayın içyüzünü irdeleyenlerin alacağı birçok ibret dersleri vardır.
8- Hani Yusuf’un üvey kardeşleri dediler ki; “Babamız, Yusuf ile öz kardeşini bizden daha çok seviyor. Oysa biz sayıca çok ve güçlü bir grubuz. Kuşku yok ki, babamız açık biçimde hatalıdır. “
9- “Yusuf’u ya öldürünüz, ya da ıssız bir yere bırakınız; o zaman babanızın rakipsiz sevgilileri olursunuz, arkasından da tevbe eder iyi kimseler olursunuz. “
10- Üvey kardeşlerden biri dedi ki; “Yusuf’u öldürmeyiniz; eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız, onu bir kuyunun dibine atınız da yoldan geçecek kervanlardan biri onu çıkarıp alsın. “
Ayetleri irdeleyen, arayan ve ilgilenen kimseler için Yusuf ve kardeşleri olayında birçok gerçeğe ilişkin nice ibret, nice ders bulunmaktadır. Böylesi bir ifade kullanılarak tüm dikkatler, olayın üzerine çekiliyor. Deyim yerindeyse perde bu sözle açılmaktadır. Artık olaylar başlayacaktır. Karşımızdaki tabloda, Yusuf’a karşı bir şeyler yapabilme hazırlığı içerisinde olan kardeşlerini görmekteyiz.
“Eski Ahid” yazarlarının ileriye sürdükleri gibi, Yusuf onlara rüyasını anlatmış mıydı acaba? Ayetlerin ifadesine . göre hayır! Nitekim onların konuşmalarından, Yakub’un Yusuf ile onun öz kardeşinin üzerine daha fazla düşmekte olduğunu anlıyoruz. Gerçekten onların Yusuf’un rüyasından haberleri olsaydı,konuşmalarında bundan da söz etmeleri, kıskançlıktan ötürü ona dil uzatmaları gerekirdi. Hz. Yakub’un, oğlu Hz. Yusuf’un rüyasını kardeşlerine anlatması durumunda meydana gelmesinden korktuğu şey, onların bambaşka bir noktadan hareket etmeleriyle gündeme gelecekti. Onlar, babalarının Yusuf’un üzerine titremesini çekememekteydiler. Yusuf’un kaderinde belirlenmiş olan, onu yeni bir yaşama hazırlayacak, ailesinden ayrı düşürecek, babasının yaşlanmasıyla tekrar onu ona kavuşturacak olan yeni koşulların ortaya çıkması için bu perdedeki olayların meydana gelmesi gerekiyordu. Özellikle babanın yaşlı olması durumunda en küçük çocuğun diğer çocuklardan daha çok sevgi görmesi aslında normaldi. Nitekim Yusuf, onun öz ve üvey kardeşlerine baktığımızda bu olguyla karşılaşıyoruz: Nitekim:
“Hani Yusuf’un üvey kardeşleri dediler ki; Bahamız Yusuf ile öz kardeşini bizden daha çok seviyor. Oysa biz sayıca çok ve güçlü bir grubuz.”
Yani bizler, aslında tuttuklarını koparacak,ona daha yararlı olabilecek denli güçte bir grubuz!
“Kuşku yok ki, babamız açık biçimde hatalıdır.”
Zira,iki küçük oğluna olan sevgisinden, tuttuğunu koparabilecek, ona daha yararlı olabilecek denli güçlü olan diğer oğullarını adeta görmez hale gelmiştir!
Ardından içlerindeki çekemezlik duygusu kabarıyor. Şeytan yüreklerine sızıveriyor. Böylece realiteyi görebilme yeteneklerini kaybetmiş hale geliyorlar. Yüreklerindeki kıskançlığın baskısı altında o an tüyler ürpertici eylemleri bile normalmiş gibi görüyorlar. Kendi kardeşleri durumundaki birinin canına, kendini savunmaktan aciz masum bir çocuğun canına kıymak gibi iğrenç bir eylem bile, onlara son derece basit görünebiliyor. Peygamber olmasalar da en azından peygamber çocukları olmalarına karşın yine de bu eylemi son derece sıradan bir iş biçiminde düşünebiliyorlar. Babalarının Hz. Yusuf’a olan sevgisi ise gözlerinde giderek büyüyor ve onları Yusuf’u öldürmeyi -Allah’a şirk koşmanın ardından yeryüzündeki en büyük günah durumundaki bir eylemi gerçekleştirmeyi- düşünmeye sevkediyor:
“Yusuf’u ya öldürünüz ya da ıssız bir yere bırakınız.”
Aslında iki öneride bir anlamda aynı kapıya çıkmaktadır. Zira bir çocuğun ıssız ve yaşamdan eser bulunmayan bir yere bırakılıvermesi de, büyük bir ihtimalle onun ölümüyle sonuçlanacaktır… Gerekçesi nedir bu korkunç düşüncenin?
“O zaman babanızın rakipsiz sevgilileri olursunuz.”
Ama onlar babalarının yüreklerindeki sevgiye talipseler, Yusuf buna engel değil ki… Babaları sanki Yusuf’u artık göremediğinde, yüreğinde ona karşı beslediği sevgi de uçup gidecek ve tüm yüreğini böylelikle diğer oğullarına açacaktır! Ancak ya işleyecekleri bu suç? Bu da önemli değildir! Tevbe ediverirler! Böylece bu suçtan ötürü kendilerine yazılan günahları siliverip, yeniden iyi birer insan oluverirler!
“Arkasından da tevbe eder, iyi kimseler olursunuz.”
İşte şeytan insanları böyle kandırmaktadır. İnsanlar öfkelendiklerinde, iradelerinin ipini kaçırdıklarında, olayları değerlendirmedeki sağduyularını yitirdiklerinde şeytan, işte yüreklere böylesine kolayca sızabilmeyi başarmaktadır. İşte onların yüreklerindeki kıskançlık duygusunun giderek büyümesinin ardından şeytanın devreye girip onların iç dünyalarına sızarak, onlara akıl verdiğini görüyoruz; Onu öldürün! Bundan sonra tevbe ederek suçunuzu telafi edersiniz. Fakat tevbe bu değildir. Tevbe kişinin bilmeden, anlayamadan, farkına varamadan işlediği hatalar için pişmanlık duyup tüm yüreğiyle af dilemesidir. İslâmda sözkonusu türden “hazır tevbeler” yoktur! Suçu işlemezden önce hazırlanan “Sonra tevbe ediveririm!” kılıfı, asla tevbe olamaz! Bu sadece suçu örtbas etme çabası, şeytanın suçu işletebilmek için allayıp bezediği bir kendini aklama yöntemidir!
Hz. Yusuf konusunda bu öneriyi gündeme getiren kardeşler arasından sadece birinin vicdanının, bu sözü duyar duymaz tir tir titrediğini görüyoruz. Dolayısıyla da o, onları Yusuf’tan kurtaracak ve Yakub’u onlara bırakacak olan birbaşka çözüm öneriyor. Buna göre Yusuf ne öldürülmelidir ne de yok olmakla yüzyüze kalabileceği ıssız bir yere bırakılmalıdır. En iyisi Yusuf, kervanların uğrak yolu üzerindeki bir kuyuya bırakılmalıdır. Zira böyle yapılırsa büyük bir ihtimalle, kervancılar onu bulup kurtaracak, sonra da yanlarına alıp götüreceklerdir.
“Üvey kardeşlerden biri dedi ki; “Yusuf’u öldürmeyiniz; eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız, onu bir kuyunun dibine atınız da yoldan geçecek kervanlardan biri onu çıkarıp alsın.”
“Eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız” ifadesinde, bir kuşku uyandırabilme ya da alıkoyabilme çabası gözlenmektedir. O, bu ifadesiyle adeta, Yusuf’a kötülük etmek noktasında kesin kararlı olan kardeşlerin yüreklerinde kuşkular uyandırıp onları vazgeçirebilmeye çalışmaktadır. Bu bir tür oyalayıp alıkoyma taktiğidir. Onun bu ifadesinden, Yusuf’a kötülük etme girişiminden rahatsız olduğu net bir biçimde anlaşılmaktadır… Ancak diğerlerinin gözü dönmüş kıskançlıklarını asgari zararla bertaraf edebilmek için, böyle değişik bir öneri getirmek dışında, bir çare de bulamıyordu. Üstelik onların bu konuda geri adım atmaya hiç de niyetli olmadıklarını anlamış bulunuyordu… Bir sonraki tablomuzda bu olguyu somut bir biçimde zaten göreceğiz.
İKNA ETME VE ALDATMA
İşte hepsi karşımızdalar. Sabahtan beridir babalarının çevresinde dört dönerek onu, Yusuf’u da kendileriyle birlikte gezmeye göndermesi için ikna etmeye çalışıyorlar. İşte sonunda aldatmayı başarıyorlar. İşte, babaları Yakub’un da, kardeşleri Yusuf’un da kuyusunu kazan çocuklar! Burada hemen gözlerimizi tablomuza çevirip, neler olup bittiğini onların kendi ağızlarından dinleyelim: