sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ASIL YURDA HAZIRLIK VAR MI?

02.06.2021
1.040
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd ölümü ve hayatı yaratan alemlerin Rabbi olan Allah azze ve celleye mahsustur. Salat ve selam yaşanılan hayatta insanlığa rol model olarak gönderilen son Resul Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’in üzerine olsun inşAllah.

Her canlı gibi insan da sınırlı bir ömre sahiptir. Cenabı-ı Allah’ın takdir etmiş olduğu ömür sona erdiğinde, her insan Cenabı-ı Allah’ın izniyle ölümü tadar. Allah’tan başka her şey ölümlüdür. Eğer ölümden kurtulup, dünyada sonsuza kadar yaşamak mukadder olsaydı, hiç şüphesiz buna en layık olan Allah’ın sevdiği kulları Peygamberleri olurdu. Oysa âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz bile bu dünyadan göçmüştür. Müşriklerin, Peygamber Efendimizin ölümünü temenni etmeleri üzerine ölümün kimseye ayrıcalık yapmayacağını vurgulayan şu ayet inmiştir:

“Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler” (Zümer30)

Şu ayet de ölüm gerçeğinin herkese uğrayacağını ifade etmektedir:

“Biz senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar” (Enbiya34)

‘’Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya 35)

İnsan hayatının belli bir süresi vardır. Bu sürenin sona ereceği vakte ecel adı verilmektedir. Eceli gelen herkes ölecektir. Nitekim sonradan yaratılan her şey fanidir. Bir başlangıcı olanın mutlaka sonu da vardır. Her doğan, daha doğarken ölüme namzet olarak doğmaktadır. Bu bir hayat kanunudur, istisnası da yoktur. Ecel bir gün bizim de kapımıza gelecek ve kapımızı çalacaktır. Kapımız çalındığında, ölüme “şimdi değil, başka zaman gel” deme imkânımız da asla olmayacaktır. Ecel geldiği zaman ne bir an geri kalır ne de bir an ileri gider. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

‘’Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (A’raf34)

‘’Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.” (Nahl61)

Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi, ecel kaçınılmaz bir son, acı da olsa apaçık bir gerçektir. Umulmayan bir zamanda aniden gelir. Rivayet edildiğine göre Enes b. Mâlik (r.a) demiştir ki. “Bir kere Peygamber (As.) birtakım çizgiler çizerek şöyle buyurdu: ‘İşte bu çizgi insanın umduğu emelidir. Şu çizgide ecelidir. İnsan uzaktaki emelini beklerken kendisine en yakın olan ecel ansızın geliverir.’

Her canlı Cenabı-ı Allah’ın izniyle yaşar ve ölür. Yaşaması ve ölmesi insanın kendi elinde değildir. Bu hususta Yüce Allah’ın iradesine kimse karşı çıkamaz. O, bir kimsenin ölümüne hükmetmiş ise derhal yerine gelir. Yüce Allah’ın ölüm hükmünde asla sapma olmaz. Görevli melekler görevlerini kusursuz yerine getirirler. Cenabı-ı Allah şöyle buyurur:

“Allah kullarının üstünde mutlak hakimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit (görevli) elçilerimiz onun canını alır ve onlar görevlerinde asla kusur etmezler.” (Enam, 61)

Ölüme çare yoktur bedenden ayrılan ruhun tekrar oraya iadesi insan gücünün dışında olan bir şeydir. Yaratıcı kudreti takdir edemeyen, o kudrete boyun eğmeden yaşayabileceklerini sananlara Allah Kuran dili ile şu sarsıcı ifadeleri yöneltiyor:

“Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.” (Vakıa83-85)

Şu ayet de yine ölüm gerçeği ve ilahi kudret karşısında insan oğlunun aczini, bu gerçeği dikkate almayan bir hayat tarzı sürenlerin karşılaşacakları zor durumları dile getirmektedir.

“Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş Rabbinedir.” (Kıyamet 26-30)

Bu ayetler ışığında bir daha vurgulayalım ki, ölümden kaçmak mümkün değildir. Her canlıya mutlaka ölüm uğrayacaktır. Belki uyurken yatakta, belki işyerinde çalışırken; belki bir hastalık belki de bir felaket sonucu insanı ölüm yakalayabilir Ölüm, hayatın bir gerçeği olup, ondan kaçış mümkün değildir. Bu gerçeği göre göre insan ya ahireti inkâr yolu ile ya da amaçsız bir hayata yaşayarak, ölümü adeta yok saymış, ondan kaçma yollarını aramıştır. Fakat bütün bu çabalar, kişinin kendini kandırmasından, oyalamasından ibarettir. Ne yazık ki bu gibi insanlar ölümle yüz yüze geldiklerinde bunun farkına varırlar. Nitekim Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır:

Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona: ‘İşte bu senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir’ der” (Kaf,19)

Bu konuda şu ayetin mesajı daha da açıktır.

“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size ulaşacaktır…” (Nisa78)

Ebedi Yolcuğa Başlarken Ölüm yok olup, gitmek değildir. Kuranın şu temel çağrısı ne kadar ufuk açıcıdır:

“Öyle ise, ey basiret sahipleri, ibret alın. (Haşr2)

Kuranın bu mesajı açık. Ne var ki, ibret alma konusunda daha fazla hassasiyete ihtiyacımız var. Zira gaflet ve tul-u emel bu anlamlı sesleri işitmeye ve bu mesajlardan ders almaya engel olmaktadır…. Allah Resulü ‘’İnsanlar uykudadırlar, öldüklerinde uyanırlar.” buyuruyor. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi, öldükten sonra uyanmanın; “eyvah” demenin hiçbir faydası yoktur. Ölmeden önce uyanmak, hesaba çekilmeden önce nefsi hesaba çekmek gerekir. Zira inanan kişi ölümün, ahiret yolculuğuna bir başlangıç olduğunu bilir ve ölüm sonrası için hazırlık yapar.

Hz. Ömer (r.a.)’in şu uyarısı da ölüme hazırlık konusunda bize yeni bir bakış açısı kazandıracak niteliktedir: “Hesaba çekilmeden önce nefislerinizi hesaba çekiniz.’’ Kendinizi en büyük buluşma için hazırlayınız. Kıyamet gününde hesap, ancak dünyada kendini sorgulayanlar için kolay olur. Peygamber Efendimiz, Abdullah b. Ömer’in omzundan tutarak onun şahsında bütün inananlara şöyle nasihat etmektedir: “Dünyada sanki gurbette imiş gibi veyahut yolculukta bulunuyormuş gibi ol. Kendini mezarlıktakilerden kabul et.” Gurbette yaşayan bir yabancı, orada kalıcı olmadığının farkındadır. O, oranın daimî sakinleri gibi hareket etmez. Geçici olarak bulunduğu o mekânın makam ve mevkii; mal ve mülkü kendisini fazla ilgilendirmez. O, daha ziyade döneceği asıl vatanını düşünür. Hazırlıklarını, birikimlerini ona göre yapar. Ona endeksli olarak çalışır, çabalar. O, geçici hayata takılıp kalmanın, kaçınılmaz yolculuk sonunda kendini içinde bulacağı ebedi hayata zarar vereceğinin bilincindedir. Allah’ın elçisinden (s.a.v.) bu öğüdü alan İbn-i Ömer (r.a.) şöyle der: ‘’Akşamlayınca sabahtan bahsetme. Sabahladığın zaman da kendine akşamdan söz etme. Hastalanmadan önce sıhhatinden, ölümünden evvelde hayatından faydalan”

Ömür su gibi akıp gitmektedir. İnsan her an yavaş yavaş ölüme yaklaşmaktadır. Ahiret hazırlığı için tanınan süre geçip tükenmektedir. Bu gerçekleri bilen mümin, kulluk görevlerini doğmayacak bir günün sabahına bırakmaz. Dünyanın çalışma, ahiretin ise hesap verme yeri olduğunun idraki içerisinde olur. Hz. Ali (r.a) şöyle buyuruyor: “Ey müminler! Dünya arkasını çevirerek yel gibi esip gitmekte, ahiret de ona karşı aynı süratle gelmektedir. Bu iki alemin insanlar arasında çocukları vardır. Ey Müslümanlar! Sizler, dünyanın değil ahiretin çocukları olunuz. Bu dünya iş günüdür, hesap günü değildir. Fakat yarın (ahiret) hesap günüdür, iş günü değildir.’’

Kısaca, Allah’tan başka bütün yaratılmışlar fanidir, hepsinin ömrünün bir sonu vardır. İnsan da bu gerçeğin dışında değildir. O sebeple, bir gün mutlaka bu hayata veda edeceğini bilen insan ölüm ötesi hayata hazırlıklı olmalı, ebedi hayatının sermayesini kazanacağı yer olan dünyada yaşadığı zaman dilimini çok iyi değerlendirmelidir. Kuran, bu zamanın nasıl değerlendirileceğini gösteren ilahi düsturlar bütünüdür. Kısacık insan hayatını, ebedi olan ahiret hayatının kazanıldığı yer olarak değerlendirilebilmesi ancak Müslümanca bir hayat çizgisi ile mümkün olacaktır.

RABBİM İSLAM OLMAYI İSLAM OLARAK ÖLMEYİ NASİP ETSİN İNŞALLAH.

ÂMİN

SELAM VE DUA İLE

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.