sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA RAD SURESİ 2. ve 7. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA RAD SURESİ 2. ve 7. AYETLER
08.06.2021
889
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

2- Allah gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz olarak yükseltti. Sonra Arş’a kuruldu, güneş ile ayı buyruğu altına aldı, her biri belli bir sürenin sonuna kadar yörüngesinde hareket eder, o bütün bu gelişmeleri düzenler. Rabbinizin karşısına çıkacağınıza kesinlikle inanasınız diye O, size ayetlerini ayrıntılı biçimde açıklar. .

3- O yerin alanını geniş yaptı; orada köklü dağlar ve nehirler varetti; bütün ürünleri, bütün bitkileri çift olarak yarattı; O geceyi gündüzün üzerine örter. Hiç kuşkusuz bunlar da düşünen kimseler için ibret dersleri vardır. ·

4- Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı yapıda toprak parçaları; üzüm bağları, ekinler ve çatallı-çatalsız hurma ağaçları vardır; hepsi aynı su ile sulanır, fakat ürünleri arasında fark gözetiriz. Hiç kuşkusuz bunlarda aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır.

5- Eğer şaşacaksan, kâfirlerin `Biz ölüp toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?’ demelerine şaşmak gerekir. Onlar Rabb’lerini inkâr edenlerdir, onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir; onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler.

6- Müşrikler senden iyilikten önce kötülük isterler, çarptırılacakları cezanın bir an önce başlarına gelmesini dilerler. Oysa onlardan önce nice ağır ceza örnekleri yaşanmıştır. Hiç kuşkusuz Rabb’in, insanların zalimliklerine rağmen onlara karşı bağışlayıcıdır ve yine hiç kuşkusuz Rabbinin cezası da pek ağırdır.

7- Kâfirler “Muhammed’e, Rabb’inden bir mucize indirilseydi ya” derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır.

Gökler -hangi anlamda olursa olsun ve değişik çağlardaki insanlar bu sözden neyi anlıyorlarsa anlasınlar- gözler önüne serilmiştir. İnsanlar biraz olsun gökleri düşünmeye başlayınca, kuşkusuz ne denli dehşet verici olduklarını görürler. Aynı zamanda gökler herhangi bir şeye dayanmıyor da. “Direksiz” yükseltilmişlerdir. Apaçık ortadadırlar, gözlerinizle “görüyorsunuz.”

Bu, dehşet verici evren boyutunda gerçekleştirilen ilk fırça darbesidir. Bu aynı zamanda, şu dehşet verici sahnenin önünde durup düşünen ve göklerin değil direksiz, direkli olarak dahi Allah’dan başka hiçbir kimse tarafından yükseltilemeyeceğini kavrayan insanın içinde bir ürpermenin meydana gelmesini sağlayan bir iç uyanıştır. İnsanların topraktan daracık bir temel üzerine direkli ya da direksiz yükselttikleri şu küçük, değersiz ve cılız yapılar bu yüce yapının karşısında çok basit kalıyor. Sonra, kendilerini çepeçevre kuşatan kendilerinden yüce ve direksiz yükseltilmiş göklere dikkat etmeyen insanlara bu yapılardaki görkem, dayanıklılık ve sağlamlıktan söz ediliyor. Bunun da ötesinde yer alan gerçek kuvvetten, gerçek büyüklükten ve insan hayalinin uzanamadığı sağlamlıktan ve dayanıklılıktan söz ediliyor.

İnsanların gördüğü bu dehşet verici manzaradan akılların ve bakışların algılayamadığı, yetersiz kaldığı olağanüstü gayb manzarasına geçiliyor:

“Sonra arşa kuruldu.”

Üstünlükse, işte üstünlük. Yücelikse, işte yücelik. Ve bu sınırsız bir yüceliktir. Sınırsız şeyler insanın sınırlı kavrayışına bir tablo halinde canlandırılıyor.

Bu, harikalar yaratan sanat fırçasının müthiş dokunuşlarından bir diğeridir. Gözle görülen yüceliğe ilişkin dokunuşun yanında sınırsız yüceliği ortaya koymada son derece maharetli bir diğer dokunuştur bu. Her ikisi yanyana ve surenin akışında güzel bir uyum oluşturuyorlar…

Sınırsız yücelikten boyun eğdirilmeye geçiliyor. Güneş ve ayın boyun eğdirilmesi… Bunca çekiciliği ve yüceliği ile birlikte gözle görülen yüceliğin insanların emrine verilişinden söz ediliyor. Daha ilk dokunuşta bu manzara akıllarını başlarından almıştı. Ve birden bu yüceliklerin yüce Allah’ın emrine boyun eğdikleri gerçeği gözler önüne seriliyor.

Sahneyi gözlemlememize son vermeden önce sahnede birbirine girmiş karşılıklı tablolara bir göz atmakta yarar vardır. Birden kendimizi gözlemlenebilen uzayın yücelikleri önünde buluyoruz, karşısında da bilinmez gayb yücelikleri yer alıyor. Sonra yükseliş, onun karşısında da boyun eğdiriliş sahnesi önünde buluyoruz kendimizi. Sonra cisim olarak karşılıklı duran güneş ve ayla karşı karşıya kalıyoruz. Güneş ve ayın zaman açısından karşılıklı oluşları gece ve gündüz şeklinde beliriyor önümüzde.

Ayetlerin akışına kaptırmış gidiyoruz… Bu yükseliş ve boyun eğdirilişte bir hikmetin, çok ince bir planlamanın varlığını kavrıyoruz böylece.

Her biri belli bir sürenin sonuna kadar yörüngesinde hareket eder.”

Çizilmiş sınırlar içinde, önceden belirlenmiş bir kanun uyarınca hareket ederler. Hem kendi yörüngelerindeki senelik ve günlük turlarında, hem de gözlemlenen evrenin yok olmasından önce kendileri için belirlenen yolculuklarında bu kanuna uyarlar:

“O bütün bu gelişmeleri düzenler.”

Bütün işleri, her biri kendi yörüngesinde belli bir süre için yüzen güneş ve ayı boyun eğdirmesindeki ince planlamasında olduğu gibi düzenler. Uzay boşluğunda akıl almaz yörüngeleri, yüzen cisimleri dengede tutan, aşılmaz bir çizgide akışlarına yön veren yüce planlama, bu dehşet verici taktirdir kuşkusuz.

Yüce Allah’ın işleri düzenlemesinden biri “O size ayetlerini ayrıntılı biçimde açıklar.” Onları düzenlemesi, ahenkli bir şekle sokmasıdır. Herbirini en uygun zamanda, bir nedene dayalı, bir amaca yönelik olarak sunmasıdır, “Rabbinizin karşısına çıkacağınıza kesinlikle inanasınız diye.” Ayrıntılı biçimde açıklanmış, bir ahenk oluşturmuş ayetleri gördüğünüzde bunların da ötesinde evrende yer alan ayetleri seyrettiğinizde… Bunları ilk defa yaratıcı el meydana getirmiş, yoktan varetmiştir… Onun yoktan varetmesinin ötesinde yer alan planlama, takdir ve hikmetleri, Kur’an ayetleri sizin için tasvir etmiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki, insanların amellerinin değerlendirilmesi, bu amellere karşılık verilmesi için dünya hayatından sonra tekrar yüce yaratıcıya dönmek bir zorunluluktur. Bir hikmet ve planlamaya dayalı olarak gerçekleşen ilk yaratmanın da işaret ettiği gibi bu zorunluluk yüce Allah’ın takdirinin kusursuzluğunun gereğidir.

Bundan sonra olağanüstü çizgi tasviri gökten yere iniyor. Önce geniş bir tablo çiziyor:

“O yerin alanını geniş yaptı; orada köklü dağlar ve nehirler varetti; bütün ürünleri, bütün bitkileri çift olarak yarattı; O geceyi gündüzün üzerine örter. Hiç kuşkusuz bunlarda düşünen kimseler için ibret dersleri vardır.”

Yer tablosundaki geniş çizgiler yeryüzünün gözler önündeki yayılmışlığı, uzayıp giden enginliğidir. Bir bütün olarak yerin şekli gerçekte o kadar önemli değildir. Çünkü yeryüzü tüm şekil farklılıklarına rağmen yine de uzatılmış, yaydırılmış ve geniş kılınmıştır. Perdede beliren ilk manzara budur işte…

Sonra sağlam ve köklü dağların ardından yeryüzünde akan nehirlerin manzarası çiziliyor. Böylece yer sahnesindeki temel ve geniş çizgiler, güzel bir ahenk oluşturarak karşılıklı olarak çiziliyor.

Tablodaki bu temel ve genel çizgilerin karşılığı yeryüzünün içerdiği genel manzaralar ve bir de yeryüzündeki hayatın gerektirdiği temel koşullardır. Birincisi, yeryüzünde yetişen bitkilerin varlığında somutlaşmaktadır. “Bütün ürünleri, bütün bitkileri çift olarak yarattı.” İkincisi de gece ve gün düz fenomenleri ile temsil edilmektedir.

İlk sahne insanların kendi bilgileri ve araştırmaları aracılığı ile ancak yakın çağlarda öğrenebildikleri bir gerçeği kapsamaktadır. Buna göre bütün canlılar, en başta da bitkiler erkek ve dişi türlerden oluşurlar. Hatta erkek türü bulunmadığı sanılan bitkilerin bile kendi yapılarında eşlerini barındırdıkları ortaya çıkmıştır. Bir çiçekte hem erkeklik hem de dişilik organının birlikte bulunduğu ya da bu organların ayrı ayrı dallarda yer aldığı belirlenmiştir. Sahneyle birlikte bu gerçek dış görünüşünü algıladıktan sonra insan aklını yaratılışın sırlarını etraflıca düşünmeye zorlamaktadır.

İkinci sahne birbirini izleyen ve olağanüstü bir düzen içinde biri diğerini bürüyen gece ve gündüz sahnesidir. Bu da insanı tabiat sahnelerini etraflıca düşünmeye; sırlarını çözmeye zorlayan bir etkendir. Çünkü gecenin yaklaşıp gündüzün uzaklaşması ya da tan yerinin ağarıp, gecenin dağılmâsı olayının meydana gelişine alışılmış olmasından dolayı basit bir olay gibi algılanmaktadır. Oysa alışkanlığın yol açtığı hissizliği ve uyuşukluğu bir kenara atıp bu olguyu tekrarın donuklaştırmadığı taze bir bilinçle algılayan bir kimse olağanüstü olaylardan biri olduğunu anlar. Gece vè gündüzün meydana gelişini sağlayan bu şaşmaz dolaşım sistemi de evrenin uyduğu yasayı kavramaya, bu evreni yoktan vareden, onu yönlendirip gözeten gücü düşünmeye zorlayıcı bir etkendir.

“Hiç kuşkusuz bunlarda düşünen kimseler için ibret dersleri vardır.”

Öteki ayetlere geçmeden önce sahnede yer alan karşılıklı sanatsal olguların üzerinde kısaca duralım. Köklü dağlar ile akan nehirler… Her üründeki erkek ve dişi çiftler… Gece ve gündüz… Sonra bütün yer sahnesi ile geçen gök sahnesi arasındaki karşıtlık olma gerçeği… Nitekim yer ve gök sahneleri büyük evren sahnesinde birbirlerini bütünlemektedirler. Her ikisini kapsayan ve bütün olarak onlardan meydana gelen evren sahnesi…

Ardından harikalar yaratan sanat fırçası, yeryüzünün karakteristik çizgilerini belirlemeye devam ediyor. Ama bu sefer temel ve geniş çizgilerden daha ince ve daha ayrıntılı çizgiler çiziyor:

“Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı yapıda toprak parçaları; üzüm bağları, ekinler ve çatallı-çatalsız hurma ağaçları vardır; hepsi aynı su ile sulanır, fakat ürünleri arasında fark gözetiriz. Hiç kuşkusuz bunlarda aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır.”

Ruhun yaratılıştaki canlılığına dönmesi, bir parçası olup da kendisini algılamak ve içinde yoğrulmak üzere kopup geldiği evrenle ilgi kurması dışında, çoğumuz şu yeryüzü sahnelerini içimizde durup düşünme duygusu bile uyanmadan görür geçeriz.

“Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı yapıda toprak parçaları.”

Bunların özellikleri farklıdır. Yoksa parça parça oldukları anlaşılmayacaktı. Birbirlerine benzer olsalar da tek bir parça olacaklardı. Kimisi güzel ve verimlidir. Kimisi çorak ve verimsizdir. Kimisi susuz ve kuraktır. Kimisi kayalık ve serttir. Her birinin de farklı türleri, renkleri ve dereceleri vardır. Kimisi bayındır kimisi de ekime elverişsizdir. Kimisi ekili ve canlıdır, kimisi de terkedilmiş ve ölüdür. Kimisi kuru, kimisi yaştır .. Bütün bunlar yeryüzünde birbirlerine komşu toprak parçalarıdır-…

Ayrıntılı çizimin ilk ve temel dokunuşlarıdır bunlar. Sonra ayrıntıya geçiliyor: “Üzüm bağları.” “Ekinler” ve “çatallı-çatalsız hurma ağaçları”… Burada üç bitki türü temsil ediliyor. Üzüm, asma türünü; hurma, ağaç türünü; ekin de baklagiller, çiçek ve benzeri şeyleri temsil ediyor. Bütün bunlar tabloyu renklendirmek, doğal sahnedeki boşlukları doldurmak ve değişik bitki türlerini temsil etmek için yer alıyorlar.

İşte şu hurma ağaçları… Kimisi tek, kimisi çift köklüdür… Bazısı tek gövdeli bazısı aynı köke bağlı iki veya daha fazla gövdelidir.

Hepsi “aynı su ile sulanır.”

Toprakları birdir. Ama ürünlerinin lezzetleri farklıdır.

“Fakat ürünleri arasında fark gözetiriz.”

Yaratan, yarattığını yönlendiren ve özgün iradeye sahip yüce Allah’dan başkası mıdır bunları yapan? Hangimiz aynı toprak parçasında yetişen farklı bitkilerin, değişik meyvelerinden tatmamışızdır. Ve hangi birimiz Kur’an’ın akılları ve kalpleri yönelttiği bu gerçeklere bu şekilde dikkat etmişiz? İşte bunun için Kur’an hep yeni ve ebedi kalıyor. Çünkü Kur’an insanın içinde ve evrende yer alan sahnelerle, tablolarla insanın duygularını yeniliyor. Bunlar bitmez tükenmez gerçeklerdir. Hiçbir insan sınırlı ömründe bunları bir bir ele alıp araştıramaz. Aynı şekilde insanlık süreci belirlenmiş hayatında bunları tümüyle algılayamaz.

“Hiç kuşkusuz bunlarda aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır.”

Üçüncü defa sahnede yer alan birbirine komşu, ama birbirinden farklı toprak parçalarının karşılıklılığı önünde buluyoruz kendimizi. Örneğin tek ve çift köklü hurma ağaçları, değişik tatlar, ekinler, hurmalıklar ve üzüm bağları…

Uçsuz bucaksız evrenin ufuklarında süren bu dehşet verici gezintiden sonra surenin akışı, ufuklarda yer alan bunca kanıtın kalplerini uyaramadığı, akıllarını başlarına getiremediği, bunların ötesindeki yüce Allah’ın planını ve gücünü görmelerini sağlayamadığı kimselerin sergiledikleri şaşırtıcı tutumlarını gözler önüne seriyor. Sanki bunların akılları kilitlidir, kalpleri bağlanmıştır. Bu kanıtları düşünecek, algılayacak durumda değildirler.

“Eğer şaşacaksan, kâfirlerin `Biz ölüp toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?’ demelerine şaşmak gerekir. Onlar Rabblerini inkâr edenlerdir, onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir, onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler.”

Doğrusu bu dehşet verici sunuştan sonra bazı kimselerin “Biz ölüp toprak otunca mı yeniden diriltileceğiz?” şeklinde soru sormaları son derece tuhaf ve şaşırtıcı bir şeydir.

Bu görkemli evreni yaratan, onu bu şekilde yönlendiren yüce Allah, kuşkusuz insanları yeniden diriltme gücüne sahiptir. Bu soruyu sormalarının sebebi kendilerini yaratan ve işlerini düzenleyen Rabblerini inkâr etmeleri, kalplerinin ve akıllarının kilitlenmiş olmasıdır. Buna verilecek ceza da boyunlarına zincir vurulmasıdır. Böylece akla vurulan zincir ile boyuna vurulan zincir arasında bir uyum oluşur. Onlara verilecek ceza ateşe atılmadır. Orada sonsuza kadar yanmadır. Yüce Allah’ın insanı onurlandırdığı değerleri işlevsiz hale getirmişlerdi. Çünkü dünyada görevlerini yerine getirmedikleri için, ahirette dünyadaki hayatlarından daha bayağı bir hayata yuvarlanmayı hakediyorlar. Onlar dünyadayken düşünme, algılama ve duyma yeteneklerini köreltmişlerdi.

Yüce Allah’ın kendilerini yeniden dirilteceğini şaşkınlıkla karşılayanlar (aslında onların bu tutumuna şaşmak gerekir) Allah’ın hidayetini isteyeceklerine, onun rahmetini dileyeceklerine Allah’ın azabını çabucak kendilerine ulaştırmanı istiyorlar.

“Müşrikler senden iyilikten önce kötülük isterler.”

Onlar evrenin ufuklarına, göklere ve yere serpiştirilmiş Allah’ın ayetlerine bakmadıkları gibi, geçmiş milletlerin yaşadıkları felâketlere de bakmıyorlar. Onlar da Allah’ın azabının çabucak gelmesini istemiş, sonuçta azaba çarptırılmışlardı. Kendilerinden sonra gelecek nesillere ibret alınacak bir örnek olarak bırakılmışlardı.

“Oysa onlardan önce nice ağır ceza örnekleri yaşanmıştır.”

Onlar kendileri gibi insan olanların akıbetinden bile habersizdirler. Oysa ders almasını bilenler için onların akıbetleri bir örnektir.

“Hiç kuşkusuz Rabb’in insanların zalimliklerine rağmen, onlara karşı bağışlayıcıdır.””

Yüce Allah bir dönem zulüm işlemiş olsalar bile kullarına karşı son derece merhametlidir. Tevbe yolu ile bağışlanma yurduna kavuşsunlar diye,.mağfiret kapısını onlara açar. Fakat zulüm işlemede ısrar edenleri, inat edenleri açık kapıdan bağışlanma yurduna sığınmayanları dayanılmaz, şiddetli cezasına çarptırır.

“Hiç kuşkusuz Rabbinin cezası da pek ağırdır.”

Hidayetten önce kendilerinin azaba çarptırılmasını öncelikle isteyen bu beyinsizlerin tutumuna karşılık ayetlerin akışı bağışlanmayı, cezalandırmadan önce dile getiriyor. Amaç, yüce Allah’ın onlar için dilediği iyilikle onların kendileri için istediği kötülük arasındaki büyük ve korkunç uçurumu gözler önüne sermektir. Bunun da ötesinde gözlerin görmezliği, kalplerin körelmesi ve ateşin en alt tabakasını hakeden dejenere olma durumu vurgulanmaktadır.

Ardından ayetlerin akışı, evrende yer alan bunca kanıtı kavrayamayan ve yüce Allah’ın peygamberine indireceği bir tek kanıt isteyen, evet çevrelerindeki evren bütünüyle yüce Allah’ın gücüne kanıt oluştururken bir tek kanıt isteyen kimselerin bu tutumlarının nedenli şaşırtıcı olduğunu vurgulamakla sürüyor.

“Kâfirler `Muhammed’e, Rabbinden bir mucize indirilseydi ya’ derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır.”

Onlar mucize istiyorlar. Oysa mucize göstermek, peygamberin işi değildir, böyle bir yetkisi de yoktur. Sadece yüce Allah hikmeti uyarınca, gerek gördüğü zaman peygamberle birlikte mucize gönderir. “Sen ancak bir uyarıcısın.” Sakındıran ve doğruyu gösterensin. Sen de daha önce gönderilmiş peygamberler gibisin. Kuşkusuz yüce Allah toplumlara yol göstericilik yapsınlar diye göndermiştir peygamberleri… “Her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır.” Olağanüstü kanıtlar göstermek, mucizeler gerçekleştirmek ise, evreni ve kulların işlerini düzenleyen yüce Allah’a aittir.

Bu gerçeklerle ufuklarda çıkılan gezinti ve bu gezintiden elde edilen sonuçlar üzerinde yapılan değerlendirmeler sona eriyor. Artık surenin akışı bir başka vadide yeni bir gezintiye çıkacaktır. Canlıların iç alemlerinde ve duygu dünyalarında çıkılan bir gezintidir bu.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.