SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İBRAHİM SURESİ 40. ve 41. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
40- Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelenlerin bir bölümünü namaz kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz, duamı kabul eyle.
41- Ey Rabbimiz, hesaba durulacağı günde beni, ana-babamı ve tüm mü’minleri affeyle.
Bu duanın ışığında bir kez daha Kâbe’nin komşuları durumunda olan Kureyşliler’in farklı bir tutum sergiledikleri ortaya çıkıyor. İşte İbrahim namaz kılmak için Allah’ın yardımını istiyor, bunda başarılı olması için Allah’a dua ediyor. Onlar ise, bundan kaçınıyor, yüz çeviriyorlar. Kendilerine Hz. İbrahim’in hem kendisine, hem de kendisinden sonra çocuklarına yardım etmesi için yaptığı duayı hatırlatan peygamberi yalanlıyorlar.
Hz. İbrahim, insanı ürperten yakarışlarla dolu duasını bir istekle bitiriyor. İnsana amelinden başka hiçbir şeyin fayda vermediği hesaplaşma gününde kendisini, anne-babasını ve tüm mü’minleri bağışlamasını istiyor. Kusurlarını affetmesini diliyor:
“Ey Rabbimiz, hesaba durulacağı günde beni, ana-babamı ve tüm mü’minleri affeyle.”
Ve bu uzun sahne de son buluyor. İnsanı ürperten yakarışlarla dolu dua sahnesi… Sayısız nimetler ve onlara karşılık şükretme sahnesi… Yankılanan, dalgalanan müzikal bir ahenkle son buluyor. Çevreye sürekli ve latif bir gölge yaydıktan sonra son buluyor. Bu ortamda gönüller Allah’a doğru kanat çırpıyor. O’nun sayısız nimetlerini anıyorlar. Burada peygamberlerin babası Hz. İbrahim, Allah’ın nimetlerini anan ve onlara karşılık Allah’a şükreden salih bir kul tipini canlandırıyor. Bu duadan önce kendilerine hitap edilen Allah’ın kulları da böyle olmalıdırlar.
Burada Hz. İbrahim’in huşu ve yakarmalarla dolu duasının her bölümünde “Rabbimiz” ya da “Rabbim” sözcüğünü tekrarlayışına değinmeden geçemeyeceğiz. Çünkü onun sözleri ile yüce Allah’ın hem kendisinin, hem de kendisinden sonra çocuklarının Rabbi olduğunu ifade etmesi özel bir anlam taşımaktadır… Hz. İbrahim, yüce Allah’ı ilahlık sıfatı ile değil de Rabblık sıfatı ile anıyor. Çünkü Allah’ın ilahlığı, cahiliye toplumlarında -özellikle Arap cahiliyesinde- pek fazla tartışma konusu edilmezdi. Sürekli tartışma konusu olan Rabblik meselesidir. Dünya hayatında kime itaat edileceği, kime boyun eğileceği, yani kime kulluk edileceği meselesidir. Bu mesele insan hayatında büyük etkisi olan pratik ve reel bir meseledir. Bu aynı zamanda realite dünyasında İslâm ile cahiliye, tevhid ile şirk arasında bir yol ayrımıdır. Buna göre insanlar ya Allah’a boyun eğecekler, o zaman Rabbleri Allah olacaktır, ya da başkasına boyun eğecekler, o zaman da Rabbleri başkası olacaktır. Tevhid ile şirk, İslâm ile cahiliye arasında pratik hayattaki yolların ayrılış noktası burasıdır. İşte Kur’an Arap müşriklerine ataları İbrahim’in Rabblık meselesi ağırlıklı duasını sunarken, bu duanın anlamı ile açıkça çeliştiklerine, ona muhalefet ettiklerine dikkatlerini çekiyordu.
ÇARESİZ İNSANLARIN YAKARIŞLARI
“Allah’ın nimetini teperek yerine kâfirliği seçen ve milletlerini helak yurduna sürükleyenler”den söz edilen bölüm tamamlanıyor. Onlar halâ zulümlerine davam ediyorlar ve henüz azaba uğramış değiller. Hz. Peygamber onlara “Dünya nimetlerinden elinizden geldiği kadar yararlanın bakalım, çünkü sonunda varacağınız yer cehennem ateşidir” demekle emrolunmuştu. Bu arada Allah’ın mü’min kulları ile ilgilenip “ne alışverişin, ne de dostluğun geçerli olmadığı gün gelmeden önce” namaz kılmalarını, gizli-açık Allah yolunda ihtiyaç sahiplerine Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden dağıtmalarını emretmesi istenmişti.
Bölüm, Allah’ın nimetlerini inkâr eden kâfirler için hazırlanan sonucu vurgulamak ve bu kaçınılmaz akıbete ne zaman uğrayacaklarını bildirmekle tamamlanıyor. Bunu da birbirini izleyen bir dizi kıyamet sahnesinde sunuyor. Dizleri ve kalpleri titreten sahnelerdir bunlar.