EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ŞUARA SURESİ 214. ve 215. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
214- (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp-korkut.(135)
215- Ve mü’minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
AÇIKLAMA
135. Allah’ın dini ile ilgili bir meselede Hz. Peygamber’in (s.a) şahsı için nasıl bir ayrıcalık sözkonusu değilse, aynı şekilde Hz. Peygamber’in (s.a) ailesi ve en yakınları için de durum aynıdır. Burada herkes meziyetine göre değerlendirilecek ve kimseye atalarından veya bir başkasıyla ilişkisinden dolayı ayrıcalık tanınmayacaktır. Ahirette hesap verme ve dalâlet ve kötü amelleri için ceza görme herkes için aynı olup Hz. Peygamber’in (s.a) en yakınları bile bunun dışında değildir. Dolayısıyla, sırf yakınlarından olmakla cezadan kurtulamayacaklarından, Hz. Peygamber’e (s.a) , doğru inanca ulaşıp salih amellerde bulunmaları için yakınlarını uyarması emredilmektedir.
Bu ayetin inmesinden sonra, Hz. Peygamber’in (s.a) önce dedesinin oğullarına ve kızlarına hitap ettiğini ifade eden sahih rivayetler vardır: “Ey Abdulmuttalip Oğulları, ey Abbas, ey Rasûlulah’ın halası Safiye, ey Muhammed’in kızı Fatıma! Uyarıp kendinizi cehennem ateşinin azabından kurtarmanız için uyarılıp korkutuluyorsunuz. Ben sizi Allah’ın azabından koruyamam, fakat benim malımdan arzu ettiğinizi isteyebilirsiniz.” Sonra, gelen bir felaketten halkı uyarmak için Arabistan’da adet olduğu üzere, Safa tepesine çıkarak bağırdı: “Ey Kureyş, ey Kaab bin Lüey Oğulları, ey Mürre Oğulları, ey Kusay Oğulları, ey Abd-i Menaf Oğulları, ey Abd-i Şems Oğuları, ey Haşim Oğulları, ey Abdulmuttalib Oğulları…” ve bu şekilde tüm Kureyş kabilelerini isimleriyle çağırdı. Herkes toplanınca şöyle dedi:
“Ey insanlar! Eğer size bu tepenin şu tarafında büyük bir ordu size hücum etmek için bekliyor desem, sözüme inanır mısınız?” Geçmişte kendisinden hiç yalan duymadıklarını belirterek bir ağızdan “evet” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdular: “Öyleyse, Allah’ın gelen azabından sizi uyarıyorum, kendinizi O’nun cezasından koruyun. O’na karşı çıkarsanız size hiç bir yardımım olmaz. Kıyamet Günü yalnızca muttakiler bana en yakın olacaktır. Sakının ki, başkaları sahih amellerle gelirken, siz başlarınızın üzerinde günah yüküyle gelmeyesiniz. Sonra beni yardıma çağırırsınız da, ben sizden yüz çevirmek zorunda kalırım. Şüphesiz burada, dünyada size kan bağıyla bağlıyım ve iyi bir yakınlığın gerektirdiği şekilde size mümkün olan en nazik davranışta bulunacağım.” (Bu konuda Buhari, Müslim, Müsned-i Ahmed, Tirmizi, Nesei ve İbn Cerir, Hz. Aişe, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Abdullah bin Abbas, Hz. Züheyr bin Amr ve Hz. Kabisa bin Maharik’ten rivayetlerde bulunmaktadırlar.)
Konu, yalnızca “en yakın akrabanı uyarıp korkut” emrini alınca Hz. Peygamber’i (s.a) tüm yakınlarını toplayıp emri yerine getirmesi değildi. Gerçekte, vurgulanan ilke, din konusunda Hz. Peygamber (s.a) ve yakınlarının başkalarının yoksun olduğu özel bir ayrıcalığa sahip bulunmadıklarıydı. Bir kişi için zararlı olan herkes için zararlıydı. Hz. Peygamber’in (s.a) bundan, önce kendisini koruyacağı, sonra en yakınlarını ve doğacak kötü sonuçlardan diğer insanları uyaracağı düşünülürdü. Öte yandan, bir kişi için iyi ve yararlı olan, herkes için iyi ve yararlıydı. Dolayısıyla, Hz. Peygamber (s.a) bunu önce kendisi benimsemeli, sonra da, herkesin Hz. Peygamber’in (s.a) mesajını başkalarına iletmekle kalmayıp bizzat kendisinin içtenlikle uyguladığını görmesi için yakınlarını da bunu benimsemeye çağırmalıydı. Hz. Peygamber (s.a) hayatı boyunca bu ilkeden ayrılmamıştı. Mekke’nin fethinde şehre girince şöyle ilan etmişti: “Cahiliye döneminde insanların ödediği her türlü faiz ayaklarımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de amcam Abbas’a ödenecek olan faizlerdir.” (Faiz yasağından önce Hz. Abbas (r.a) faizle para ticareti yapardı ve hakkın kendisine karşı çok fazla miktarda faiz borcu vardı.) Bir defasında Hz. Peygamber (s.a) , hırsızlık yapan Fatıma adlı Kureyşli bir kadının elinin kesilmesini emretti. Hz. Usame bin Zeyd (r.a) kadın adına şefaatte bulunmaya gelince, Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurdular: “Vallahi, Muhammed’in kızı Fatıma bile hırsızlık yapmış olsaydı, onun da elinin kesilmesini emrederdim.”