BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Övgü Sena Alemlerin Rabbi olan Allah’a salat ve selam Hz Muhammed sav’e Aline Ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun inşallah.
İnsan dünyaya gelirken hiçbir şeyi bilmez halde gönderilmiştir. “ sizi annelerinizin karnından öyle bir halde çıkardık ki hiçbir şey bilmezdiniz” (Nahl 76)
İnsanda Aslolan cehalettir. İlimden yoksan insan geldiği mekanda yolunu doğrultacak bir vasıtaya ihtiyaç duyar. İşte bu onun için ilimdir.
İnsanın duyu vasıtaları ile elde ettiği veya Allah Tebarek ve Teâlâ’nın vahiy yolu ile doğrudan doğruya gönderdiği, içinde zan ihtimali bulunmayan yakını bilgi.
İslamî terminolojide ilim terimi; “bilgi” kelimesini karşılamak için kullanıldığı gibi, herhangi bir bilgi şubesini ifade için de kullanılır. Meselâ; kelâm ilmi, tefsir ilmi gibi. Keza, ilim ve bilgi terimlerinin bazen marifet kelimesiyle karşılanıldığı da bilinir.
Seyyid Şerif Cürcânî’ye göre ilim: “Gerçeğe ve vakıaya uygun düşen bilgi ve kanaattır” (Cürcani, et-Ta’rifat, Beyrut 1985, s. 160).
Cürcânî ilim için şu tarifleri de yapar: “İlim; bir şeyi olduğu gibi idrak etmektir. Bilgisizlik bilginin zıddıdır. Bilim, bilinenden gizlilik ve kapalılığın kalkmasıdır. İlim; nefsin, bir şeyin manasına ulaşmasıdır. Düşünen ile düşünülen arasında hususi bir alâkadır” (Cürcânî, et- Ta’rifat, s. 160, 167).
İlim, kesin olsun veya olmasın kavram (tasavvur) veya hüküm olarak mutlak manasıyla idrak etmektir. ilim; düşünme, fehmetme ve hayal etme manalarına da gelir” (Tahanevi, Keşşafü lstılahati’l-fünun, II, 1055).
İlim kavramının yanında çoğu zaman kullanılan marifet kavramı, daha hususi bir anlam taşır ve daha ziyade vasıtasız bilgiyi, sezisi, kalbî bilgiyi ifade etmek için kullanılır. ilim ahiret yolunu dosdoğru gösteren (kılavuz) bilgiler topluluğudur.
İnsanda ilmin ilk doğuşu; düşünmeden (basitçe), bir yol göstericiye başvurmadan elde edilir. İnsan, yaşı ilerledikçe sebeplerine başvurularak, düşünülerek, bir delille ilim elde etme yollarının var olduğunu anlar. Toplu olarak söylersek; birisi vasıtasız yolla doğrudan elde edilen ilim, diğeri vasıta ile elde edilen ilim vardır.
- a) Vasıtasız ilim: Her insan kendi hususiyetleri ile kendi cinsleri arasında farklı ve ayrı yanlarıyla yaratılır. Tabii olarak var olan hususiyetleri bilmek, fertlere doğrudan, vasıtasız verilen bilgidir (ilimdir). İnsan, açlık, susuzluk, keder, neşe, korku vb. duyguları, çocuk, süt emmeyi; kuş, uçmaya; balık, yüzmeyi doğrudan öğrenir. Siyah ve beyazına diğer renklerin aynı bey olmadığı ve bir çok sevin mevcudiyeti vasıtasız olarak bilinir. Bu yolla genelde maddi seyler görerek öğrenilir.
- b) Vasıtalı ilim; Bu çeşit ilim ise genel olarak akıl ve his aracılığı ile öğrenilen ilimdir. Vasıtalı ilimler ise, maddi olmayan, veya mevcut olup dışta maddi şekli bulunmayan, fizik ötesi dediğimiz gayb aleminden fikir, zihin yoluyla öğrenilir. İnsanda bulunan beş duyu (görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma) ile maddi şeyler hakkında (duyular vasıtasıyla) bilgi edinilir. Bir şey görünce şekil; bir ses işitince ses; bir şey koklayınca koku; ağzımıza yiyecek alınca o şeyin tadı; bir şeye dokununca onun yumuşak ve sert oluşu vs. hakkında vasıtalı bilgiler ediniriz. Ancak hastalık halinde tatlı, acı gibi gelir. Tren ve başka araçla giderken yol geriye gidiyor sanırız. Bu gibi bazı istisnalar dışında, duyular aracılığıyla, düşünerek, zihni bilgiler ediniriz. Ayrıca inceleme ve araştırma yoluyla da şüpheleri gideren doğru bilgilere ulaşırız.
İlimler farklı bakış açılarına göre şu tasniflere ayrılabilir:
Şer’î ilimler: Peygamber efendimizin getirdiği ilim.
Şer’î olmayan ilimler: Maddi, dünyevi ilimler. Ayrıca dinî, aklî ve dünyevî ilimler olarak, veya zâhir, (dünya hayatını tanzim eden) bâtın (ebedî hayatı tanzim edici) ilimler olarak da kısımlara ayrılırlar.
İslâm akâidine göre insanın ilim elde etmesinin yolları üçtür:
1- Havass-ı selime (sağlam duyu organları). Bunlar göz, kulak, burun, dil ve deri olmak üzere beştir. Bu duyu organları hastalıklardan uzak olduğu takdirde kendileriyle elde edilen bilgiye güvenilir.
2- Haber-i sadık (doğru haber). Bu ikiye ayrılır:
- a) Mütevâtir haber: Yalan söylemek üzere birleşmeleri aklen mümkün olmayacak kadar çok sayıda bir topluluğun vermiş olduğu haberdir. Bunda şüphe edilmez. Meselâ bugün Avustralya kıtasının varlığını gözlerimizle görmesek bile bir çok kişi tarafından haber verildiği için tereddütsüz kabul ederiz.
- b) Haber-i Resul: Allah tarafından gönderilen hak peygamberin vermiş olduğu haber ve söylemiş olduğu şeylerdir.
3- Akıl: İslâm dini akla büyük önem vermiş, onu ilim elde etme yollarından biri olarak kabul etmiştir. Bir şey akılla düşünmeden hemen bilinirse buna “bedîhî” denir. Düşünerek bilinirse “istidlâlî” denir
İslâm dini ilme, okumaya ve bilgiye büyük önem vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)’e inen ilk vahiyde okumaktan, kalemden, eğitim ve öğretimden bahsedilir: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan yarattı. Oku! İnsana kalemle yazı yazmayı öğretip ona bilmediklerin öğrenen Rabbin sonsuz lütûf sahibidir” (el-Alak, 96/1-5).
İslâm, insanın yaratılışına uygun bir din olduğu için bütün müslümanlara ilmi farz kılmıştır. Her müslümanın dinî görevlerini yerine getirecek, helâl ile haramı, hak ile batılı birbirinden ayırt edecek kadar bilgi sahibi olması farzdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s): “İlim tahsil etmek her müslüman erkek ve kadına farzdır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) buyurmuştur.
Tıb, hesap ve teknik gibi cemiyet için gerekli olan her türlü bilgiyi öğrenmek farz-ı kifayedir. Bu tür ilimler cemiyetin bazı fertleri tarafından öğrenilirse bu farzı yerine getirilmiş olur. Fakat kimse öğrenmezse toplumun bütün fertleri Allah katında sorumlu olurlar.
Övünmek ve başkalarına karşı üstünlük taslamak için ilim öğrenmek ise mekruhtur.
İslâm kadar ilme önem veren başka bir din yoktur. Kur’an-ı Kerim’de sadece ilim kelimesi yüzbeş defa zikredilir. Bu kökten gelen diğer kelimelerle birlikte bu sayı sekiz yüzellidokuzu bulur. Ayrıca “akıl, fikir, zikr” gibi kelimeler Kur’an-ı Kerim’de çok zikredilir.
İslâm’a göre ilim ve hikmet müminin kaybolmuş malıdır; mümin, yerine ve söyleyene bakmaksızın onu nerede bulursa alır. Her fenalığın, hatta küfür ve şirkin de başı bilgisizlik ve cehalettir. Küfrün ne demek olduğunu bilen bir kimse kafir olmaz. şirkin ne demek olduğunu bilen, başkalarını Allah’a ortak koşmaz, Allah’tan başkasına ibadet etmez. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerim’de “Sakın ha cahillerden olma” (el-En’âm, 5/35) buyurulmuştur. Kur’an-ı Kerîm’in açıkça ifade ettiğine göre “Kulları içerisinde Allah’tan ancak âlimler korkar” (el-Fâtır, 35/28).
Kur’an-ı Kerîm’de ilmin her çeşidi övülmüş, bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı açıkça belirtilmiştir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? ” (ez-Zümer, 39/9).
İslâm ilmin, âlimin ve ilim yolcusunun değerini yükseltmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de “Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir” (el-Mücadele, 58/15) buyurulur.
Peygamber efendimiz (s.a.s) de hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “İlim tahsil etmek maksadıyla bir yola giden kimseye Allah Teâlâ Cennet yollarından açar. Melekler, ilim ve tahsil edene karşı memnuniyetleri ve tevâzûleri sebebiyle kanatlarını yere sererler. Göklerde ve yerde olan her şey, hatta su içindeki balıklar, âlim için Allah’tan rahmet diler. Âlimin, bilmeden ibadet eden kimseye üstünlüğü, on dördündeki ayın, görünen diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne altın ne de gümüş bırakmışlardır, onlar miras olarak sadece ilmi bırakmışlardır. Kim ilmi almışsa büyük ve değerli bir şey almış demektir” (Ebû Davud, İlm, 1).
“Kim ilim tahsil etmek için (evinden veya yurdundan) çıkarsa geri dönünceye kadar Allah yolundadır” (Tirmizî, İlm, 2).
“Alimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir” (Keşfü’l Hafâ, H. No: 1751).
İslâm’da ilim, Allah’ın rızasını kazanmak ve amel etmek için öğrenilir. Peygamber efendimiz (s.a.s), dualarında; “Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır; bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır” (Tirmizî, Daavât, 128); “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım” (Tirmizî, Daavât, 68) buyurururdu.
Görülüyor ki, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı ilimdir. İlim amellerin en faziletlisidir. Yukarıdaki emir ve sözlerin ışığında İslâmiyet’le ilim birbirinden ayrılmaz iki şeydir demek mümkündür.
Dünya, ahiretin tarlası ve Allah’a giden yolun başlangıcıdır. Dünya düzenini ayakta tutmak için bildirilen bir takım desturlar vardır. İşte bu dünyada insanların ekonomik, sosyal, dinî ve dünyevî bütün durumlarını düzenleyici ve insanları birleştirici kuvvet sadece ilim yoluyla kazanılır.
İlim, nefisleri helâk edici ahlaksızlıklardan temizler; insanları aydınlatarak güzel ahlâka kavuşturur ve ahiret yolunun aydınlanmasını öğretir. İlim, Allahü Teâlâ’nın kemâl sıfatıdır. Peygamberlerin ve meleklerin şerefi ilimden gelmektedir. Allah’ın huzuruna ilimle gidilir. İlim tek başına faziletin de kendisidir.
Âlim ise, bilmeyen kalabalığa gerçek ve doğru yolu gösterici olması bakımından “Rabbinden sana indirilen gerçekleri insanlara bildir” (el-Maide, 5/67) ilâhi emrine muhatap olan peygamberin izindedir.
Rabbim cehlimizi ilimle gidermeyi nasip etsin .Amin.
VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN.