sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SİZ HİDAYET ÜZERE OLDUKTAN SONRA, SAPITMIŞ KİMSELER SİZE ZARAR VEREMEZLER

SİZ HİDAYET ÜZERE OLDUKTAN SONRA, SAPITMIŞ KİMSELER SİZE ZARAR VEREMEZLER
13.08.2021
918
A+
A-

Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.

Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, reh     berimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)ya, a’line, ashabına ve onun yolunu izlemeye çalışan ümmetin üzerine olsun.

 

“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere olduktan sonra, sapıtmış kimseler size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah’adır. İşlemiş olduğunuz her şeyi O size bildirir.” (Maide/105)

 

Ayet özellikle müminlere hitab etmektedir. Daha sonra toplumu ıslah ve tazim etmek isteyen kişiler, ilk önce kendilerini düzeltmeli, iyiliği emir ve kötülükten menetmeye önce kendi şahıslarından başlamalıdırlar. Ancak bu şekilde hem toplumun ıslahı için hem de sapıtmış kimselerin zararlarını önlemek adına faydalı bir adım atılmış olur. Ayeti kerimeyi bölüm bölüm tefsir alimlerinden faydalanarak istifadenize sunuyoruz.

 

Ey iman edenler! Siz kendinize bakın.”

Müminler kâfirlerin hallerine bakarlar, emir ve yasak dinlemez, sapıklık içinde yüzdüklerini görürler, bunlara acıyarak iman etmelerini temenni ederlerdi. Bu sebeple bu âyet nazil olmuş ve buyurulmuştur ki:

Ey iman edenler! Siz ancak kendinize bakınız, genelde hepiniz kendi şahıslarınızı, kendi millet ve toplumunuzun iyiliğine önem veriniz, önce kendinizi düzeltmeye uğraşınız. Çünkü siz, ferd ve toplum olarak hepiniz hidayette bulunur, doğru yolu tutarsanız, sapıklıkta kalanlar size zarar vermez. Bundan, “hiç kimse kimseye karışmasın, herkes kendi nefsinde bir yalnız hayatı yaşasın” gibi bir mânâ anlaşılmamalıdır. Bilinmektedir ki doğru yolda olmanın, doğru yolu tutmanın esaslarından biri de, gücü yettiği kadar iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamaktır. “İçinizden hayra çağıran, iyiliği buyurup kötülükten men eden bir topluluk olsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” (Âl-i İmrân, 104); “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz” (Âl-i İmrân, 110) âyetleri yukarda geçmişti. Aynı şekilde bir hadis-i şerifte de: “Sizden her kim bir kötülüğü görür ve değiştirmeye gücü yeterse onu eliyle değiştirsin, ve eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü etmezse kalbiyle değiştirsin” buyurulmuştur. Hz. Sıddîk (Ebu Bekir) (r.a.)den de rivayet edilmiştir ki, bir gün minberde, şöyle demiştir: Ey insanlar, siz bu âyeti okur ve konusunun dışına kor, ne olduğunu bilmezsiniz. Ben Resulullah’dan işittim, diyordu ki: İnsanlar bir kötülüğü görürler de değiştirmezlerse, Allah Teâlâ genelde hepsine azab eder. Şu halde iyiliği emrediniz ve kötülüğü men ediniz, âyetini yanlış anlayarak aldanıp da herbiriniz: “Neme lazım, ben kendime bakarım” demesin. Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten men edersiniz, yahut Allah sizin üzerinize şer olanlarınızı kullanır da onlar size en kötü azapları getirirler, sonra iyileriniz dua eder de kabul edilmez.” Yine Peygamberimizden şu hadis rivayet edilmiştir ki: “Hiç bir kavim yoktur ki, içlerinde kötülük işlensin veya fenalık yol alsın ve onlar onu değiştirmesin ve reddetmesinler de onların hepsine cezaları umûmileştirmek Allah’a hak olmasın. Herhalde genel cezayı hakkeder, sonra da duaları kabul olmaz”.

“Öyle bir fitneden sakının ki, aranızda yalnız haksızlık edenlere erişmekle kalmaz.” (Enfâl, 25) âyet-i kerimesi bunu anlatmaktadır. Şu halde bu âyeti sırf ferdî bir mânâda almamalı, ferdî nefsi ve tümüyle toplumun kendisini içine alan bir mânâ anlamalıdır. Yani her ferd, kendi ferdliğinde vazifesini bilir ve yapar. Müslüman sosyal toplumu da bütün işleri itibariyle toplum halinde iyilik üzere bulunur, bizzat hidayet üzere gider, ferdî nefis ferdliğinde, sosyal nefis sosyalliğinde hidayet ve iyiliğini muhafaza ederse, onlara kâfirlerin, müşriklerin, yabancı milletlerin sapıklıkları hiçbir zarar vermez. Yoksa “Ben yapmıyorum ya, başkaları ne yaparsa yapsınlar” deyip de toplum işlerinin işleyişiyle ilgilenmeyen ve onun düzelmesini görev edinmeyenler, kendi şahıslarında doğru yolu tutmamış ve yuları, şerli önderlerin ve sapık kişilerin ellerine teslim etmiş olacaklarından dolayı, herhalde sorumlu olur, zarar görürler. Bununla beraber âyet bize asıl şunu da gösteriyor ki, kurtuluş ve toplumun hidayeti, kurtuluşun başlangıcı ve hidayeti de ferdîdir. Fertler doğrulunca toplum da doğrulmuş olur. Toplumu ıslah ve tazim etmek isteyen kişiler ilk önce kendilerini düzeltmeli, iyiliği emir ve kötülükten menetmeye önce kendi şahıslarından başlamalıdırlar. Her fert, hak yolunu tutup kendini bizzat düzeltince, başkasına örnek olması, kurtuluş ve hidayetinin diğerlerine bulaşması nisbeten kolay olur. Ferdî nefis böyle olduğu gibi, sosyal nefis de böyledir. Nefsinde kendi işleri hasta, kurtuluş ve hidayete muhtaç olan bir toplum da diğer bir toplumu düzeltemez, başkalarını ıslah etmek veya onların zararlarından kendilerini korumak isteyen bir millet ilk önce kendi iç işlerini düzeltmeli ve nizama sokmalı, kendi yolunu doğrultmalıdır. Bunun için müminler de başkalarından önce kendilerini düzeltmeli ve kendi iç işlerini ıslaha dikkat etmelidirler. Bunu yaptılar mı, diğer bozuk olan bireylerin ve toplumların sapıklıklarından rahatsız ve sorumlu olmazlar. Onların zarar ve sorumlulukları sırf kendilerine ait kalır. Bundan dolayı sapıklara bakmayın da önce kendinize dikkat ediniz. Zira her kim, hangi birey veya hangi toplum olursa olsun. Sonunda hepinizin dönüş yeri ancak Allah’adır. Mümin ve kâfir, salih, fâsık, doğru ve eğri hepiniz sonuçta Allah’a gidecek, Allah’ın huzuruna varacaksınız ve Ondan başka bir dönüş yeri bulamayacaksınız. O da, o zaman size her ne yaptınızsa hepsini haber verecek, ona göre muamele edecektir; kâr mı, zarar mı ettiniz, o zaman anlaşılacaktır. Şu halde doğru yol ancak Allah’ın yolu, Allah’ın rızası yoludur. Akıllı olan, önce ve sonra, bundan ayrılmaması gerekir. Her kim olursa olsun ölümden, ahiretten, Allah’tan kurtuluşa imkan yoktur. (Elmalılı)

Siz hidayet üzere olduktan sonra, sapıtmış kimseler size zarar veremezler.

İslâm ümmeti, Allah’ın taraftarı olan bir topluluktur. Onun dışındaki uluslar ise şeytanın taraftarlarıdır. Bu nedenle İslâm ümmeti ile diğer uluslar arasında herhangi bir dostluk ve dayanışma söz konusu olamaz. Zira akidelerinde bir beraberlik yoktur. Dolayısıyla herhangi bir hedef ve yöntem, ceza ve sorumlulukta bir beraberlik söz konusu değildir.

İslâm ümmetinin kendi arasında bir dayanışma içerisine girmesi, birbirine tavsiye ve öğütlerle destek olması gerekir. Allah’ın gösterdiği doğru yolu izleyerek diğer uluslardan bağımsız ve ayrı ümmet olması lazımdır. Bundan sonra kendisi doğru yolu izlediği müddetçe çevresindeki insanların sapıklığa düşmesi ona asla bir zarar vermez.

Yalnız bu demek değildir ki, İslâm ümmeti tüm insanları doğru yola davet yükümlülüğünü ihmal etsin. Çünkü doğru yol onun dinidir, yasası ve sosyal düzenidir. İslâm ümmeti, yeryüzünde kendi düzenini kurduktan sonra, tüm insanları bu sisteme davet etmek ve onları doğru yola erdirmek için çalışmak zorundadır. Tüm insanlar üzerinde İslâm’ın hakimiyetini gerçekleştirip onların arasında adaleti gerçekleştirmelidir. İnsanları içinden çekip çıkardığı cahiliye ve sapıklık bataklığından uzaklaştırmalıdır.

İslâm ümmetinin Allah’ın huzurunda yalnız kendisinden sorumlu olması, doğru yolu izledikten sonra sapıklığa düşenlerin ona zarar vermemesi, öncelikle kendi aralarında, sonra yeryüzünün tamamında iyiliği yaygınlaştırmak, kötülüğü ortadan kaldırmak konusundaki görevinde, kusur yaptığında hesaba çekilmeyeceği anlamına gelmez. En başta gelen özelliği Allah’a teslim olmak ve O’nun yasasını yürürlüğe koymaktır. Kötülüklerin başı ise cahiliyettir. Allah’ın hakimiyeti ve yasasına karşı haddini aşmaktır. Cahiliyenin idaresi tağutun idaresidir. Tağut ise, Allah’ın hakimiyetinden ve otoritesinden başka, tüm egemenliklerin ortak adıdır. İslâm ümmeti, önce kendisine sonra da tüm insanlığa önder olmak zorundadır.

Bu ayet-i kerime ne ferdin ne de ümmetin kötülüğe karşı koyması, sapıklığa karşı direnmesi ve azgınlarla savaşması konusundaki sorumluluğûnu kaldırmamaktadır. Bütün zulümlerin en büyüğü hiç kuşkusuz Allah’ın ilahlığına karşı haddini aşmak, hakimiyetini gasp etmek ve insanları Allah’ın yasaları dışında başka yasalara boyun eğdirmektir. Bu öyle bir kötülüktür ki, bu kötülük ayakta durduğu müddetçe ne ferdin doğru yolda oluşu ne de ümmetin doğru yolda oluşu bir fayda verir.

Ashabus Sünen’in rivayetine göre, Hz. Ebu Bekir bir ara ayağa kalkmış, Allah’a hamd ve övgüsünü dile getirdikten sonra şöyle demişti: “Ey insanlar siz `Ey müminler, siz kendinizden sorumlusunuz. Eğer siz doğru yolda olursanız sapıklar size zarar veremez’ ayetini okuyorsunuz. Ve onu yanlış şekilde yorumluyorsunuz. Halbuki, ben peygamberin şöyle dediğini işitmiştim; `İnsanlar bir kötülüğü görüp onu engelleyemezlerse Allah’ın onları toptan cezalandırması yakındır.’

Böylece birinci halife (Allah ondan razı olsun) kendi zamanında bazı insanların bu ayetle ilgili yanlış anlayışlarını düzeltmiştir. Bugün biz de böyle bir düzeltmeye daha da muhtacız. Zira kötülükleri engellemeye yönelik yükümlülükleri yerine getirmek o kadar zorlaşmıştır ki, zayıf iradeli insanlar bu ayeti kendilerini cihadın zorluklarından ve yorgunluklarından kurtaracak, cihadın katılığından ve belasından(!) sıyrılmak için, rahat bir yaşama imkan verecek yorumlara rahatlıkla kaymaktadırlar!

Allah’a yemin olsun ki hayır! Bu din ancak gayret ve cihad ile ayakta durabilir. Ancak çalışma ve mücadele ile düzelebilir. Bu dinin, insanları tekrar ona döndürerek, insanları kulların kulluğundan yalnız Allah’ın kulluğuna ulaştıracak çalışkan fedailere ihtiyacı vardır. Allah’ın ilahlığını yeryüzünde egemen kılacak, Allah’ın bu otoritesini gasp edenlerin elinden bu otoriteyi geri alacak, Allah’ın yasasını insanların hayatında yürürlüğe koyacak ve insanları buna göre yönlendirecek, çalışmalara kendini adayıp var gücüyle çalışan müslümanlara ihtiyaç vardır. İnsanların teker teker sapıklığa yuvarlandığı, yol gösterilmeye ve aydınlatılmaya muhtaç olduğu durumlarda, güzellikle onlara ulaşabilecek çalışmalara ihtiyaç vardır. İnsanların Allah’ın yolundan alıkoyan, Allah’ın dinini yok etmek isteyen ve Allah’ın yasasının yürürlüğe girmesine karşı koyan zalim kuvvetlerin ortalıkta cirit attığı durumlarda ise, Allah’ın dininden yana olacak güce ihtiyaç vardır.

İşte ancak bundan sonra müminlerin görevi bitmiş olur. Bundan önce değil. Doğru yolda olanların da sapıkların da Allah’ın huzurunda bir araya geldiği sırada, sapıklar Allah’ın cezasına müstehak olurlar:

“Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, size yapmış olduklarınızın içyüzünü bildirecektir.” (S. Kutub)

Rabbim bizlere hideyet üzere kalabilmeyi ve sapmışların zararlarından korunabilmek için gerekli adımları atabilmeyi nasip etsin. (Amin)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.