sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GÜNÜN AYET VE HADİSİ

GÜNÜN AYET VE HADİSİ
A+
A-

وَمَا جَعَلْنَا لِبَشَرٍ مِنْ قَبْلِكَ الْخُلْدَؕ اَفَا۬ئِنْ مِتَّ فَهُمُ الْخَالِدُونَ

Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?

(Enbiya Suresi 34. Ayet)

GÜNÜN HADİSİ

39.-…….Bize İbrâhîm ibnu Nâfi’, Kesîr ibn Kesîr’den; o da Saîd ibn Cubeyr’den tahdîs etti ki, İbn Abbâs (R) şöyle demiştir; İbra­him ile ehli Sâre arasında (Hâcer’i kıskanma sebebivle) çekişme

meydana geldiği zaman, İbrâhîm Peygamber, İsmâîl ve İsmail’in anası ile yola çıktı. Yanlarında içinde su olan bir kırba vardı. İsmail’in anası bu kırbadan su İçiyor, bundan da çocuğuna içireceği sütü çoğalıyor­du. Nihayet Mekke’ye geldi. Karısı Hâcer’i büyük bir ağacın altına koydu. Sonra İbrâhîm kendisi Şam’a, ailesinin yanma gitmek üzere döndü. İsmail’in anası Hâcer de arkasından gitti. Nihayet Kedâ mev­kiine ulaştıkları zaman Hâcer, İbrahim’in arkasından:

— Yâ İbrâhîm! Bizi kime bırakıyorsun? diye ünledi. İbrâhîm:

— Sizleri Allah’a bırakıyorum, dedi. Hâcer:

— Ben Allah ile olmaktan razıyım, hoşnudum, dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Bunun üzerine Hâcer ilk yerine döndü. Ar­tık kırbadan su içmeye ve sütü çoğalıp çocuğuna emzirmeye devam etti. Nihayet su tükenince kendi kendine:

— Gidip etrafa baksam belki bir kimse görebilirim, dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Bu düşünce üzerine Hâcer gitti ve Safa tepe­sine çıktı herhangi bir kimse görebilir mi diye etrafa tekrar tekrar baktı. Fakat hiçbir kimse göremedi. (Safâ’dan inip) vâdîye ulaşınca sür’at-le yürüdü ve Merve’ye geldi. (Orada da etrafa baktı, hiç kimse göre­medi.) Bu Safa’ ile Merve arasında gidip gelme işini yedi defa yaptı. Sonra kendi kendine:

— Gidip de çocuğum ne yaptı, baksam! dedi.

Akabinde gidip baktı ve çocuğu kendi hâli üzere gördü. Çocuk kendisindeki susuzluktan dolayı ölmek üzere baygınlık derecesinde göğsünden hıçkırıyordu. Hâcer’in gönlü kendisini çocuğun bu hâli karşısında durdurmadı. Kendi kendine:

— Gitsem etrafa baksam, belki bir kimse görürüm, diye söylendi. Akabinde gitti, Safâ’ya çıktı; bir kimse görmek ümîdiyle etrafa

tekrar tekrar baktı, fakat hiçbir kimse göremedi. Nihayet Safa ile Mer­ve arasındaki bu gidip gelmeleri yediye tamamladı. Sonra yine kendi kendine:

— Gidip de çocuk ne yaptı baksam, dedi.

Kendisi Merve üzerinde bunları söylediği anda birden bir ses işitti. Bunun üzerine Hâcer:

—Ey ses sahibi, eğer sende bir hayır varsa yardım et! dedi.

Böyle derken Zemzem kuyusunun yerinde Cibril’i gördü.

İbn Abbâs dedi ki: Peygamber, ayağının topuğuyla işaret ede­rek gösterdi: Cibril ayağının topuğu ile yeri dürttü. Dedi ki: Akabin­de hemen su fışkırdı. İsmâîl’in anası hayrete düştü ve yeri açmağa başladı.

İbn Abbâs dedi ki: Ebû’l-Kaasım (S): “Hâcer Zemzem’i kendi hâline bıraksaydı, su yeryüzünde açıktan akardı” buyurdu.

Dedi ki: Artık Hâcer sudan içiyor, sütü çoğalıyor, çocuğunu em-ziriyordu.

Dedi ki: Hâcer bu suretle yaşarken Cürhüm kabilesinden birta­kım insanlar Mekke vadisine uğradılar. Onlar orada birtakım kuşla­rın uçtuğunu gördüler. Kendileri bunu inkâr edercesine:

— Kuşlar su üzerinden başka yerde bulunmaz, dediler ve hemen araştırıcı elçilerini gönderdiler.

Elçi ve beraberindekiler baktılar ve kendilerini bir su üzerinde gördüler. Hemen kabileye gelip, onlara su olduğunu haber verdiler. Bunun üzerine Cürhümlüler Hâcer’in yanına geldiler ve:

— Ey İsmail’in anası! Bizim de burada senin beraberinde olma­mıza yâhud seninle beraber ikaamet etmemize izin verir misin? dediler.

(Hâcer onlara izin verdi, beraber oturdular.)

Nihayet Hâcer’in oğlu bulûğ çağına erişince, Cürhümlüler için­de bir kadınla evlendi.

Dedi ki: İsmâîl evlendikten sonra İbrahim’e Hâcer’in bulundu­ğu yere gitmek düşüncesi belirdi. Bunun üzerine ailesi Sâre’ye:

— Ben Mekke’de bıraktıklarımı arayacağım, dedi.

Dedi ki: Akabinde Mekke’ye geldi ve İsmâîl’in karısına: .

— İsmâîl nerede? diye sordu. İsmail’in karısı:

— Ava gitti, dedi ve: Bize konuk olsan, yiyip içsen! sözlerini söy­ledi.

İbrâhîm:

— Yiyeceğiniz nedir, içeceğiniz nedir? diye sordu. Kadın:

— Yiyeceğimiz ettir, içeceğimiz de sudur, dedi. İbrâhîm:

— Yâ Allah! Bunlar için etlerinde ve içeceklerinde bereket halk eyle! dedi.

İbn Abbâs dedi ki: Ebû’l-Kaasım (S): “İbrahim’in duası sebe­biyle Mekke’nin yiyecek ve içeceğinde büyük bir bereket vardır” buyurdu.

Dedi ki: Sonra İbrahim’e yine Mekke’ye gitmek fikri belirdi ve ı ailesine:

— Ben Mekke’de bıraktıklarıma gideceğim, dedi (ve yollandı).

Mekke’ye gelince İsmail’le Zemzem kuyusunun arka tarafında kendi oklarını düzeltirken karşılaştı. Buluşma töreninden sonra oğluna:

— Yâ İsmâîl, Rabb’in bana kendisi için bir Beyt yapmamı em­retti, dedi.

İsmâîl:

— Rabb’inin emrine itaat et, dedi. İbrâhîm:

— Rabb’in bu iş üzerine bana yardım etmeni de emretti, dedi. İsmâîl:

— Öyle ise yardım ederim, dedi; yâhud da dediği gibi dedi. Bunun üzerine her ikisi kalktılar, İbrâhîm bina etmeye, İsmâîl

de taşlan uzatıp vermeye koyuldular ve:

— “Ey Rabb’imiz, bizden kabul buyur. Şübhesiz hakkıyle işi­ten, kemâliyle bilen Sen’sin Sen” (ei-Bakara: 127) duasını söylüyorlardı.

Dedi ki: Nihayet bina yükseldi. Yaşlı İbrâhîm de taşları naklet­mekten zaîf oldu. Bundan sonra İbrâhîm Makaam taşının üzerinde durdu da İsmâîl taşları ona uzatıp vermeye başladı. Bu işleri yapar­larken: “Ey Rabb’imiz, bizden (bu hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz hakkıyle işiten, kemâliyle bilen Sen’sin Sen” duasını tekrar tekrar söy­lüyorlardı

(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 39. HADİS)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.