EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NEML SURESİ 62. ve 64. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
62- Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren(76) ve sizi yeryüzünün halifeleri(77) kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
63- Ya da karanın ve denizin(78) karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin(79) önünde rüzgârları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.
64- Ya da halkı sürekli yaratmakta olan,(80) sonra onunla iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı?(81) Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, kesin-kanıt (burhan) ınızı getiriniz.”(82)
AÇIKLAMA
76. Arap müşrikleri, bela ve felaketleri sadece Allah’ın kaldırıp uzaklaştırdığını bizatihi biliyor ve anlıyorlardı. Bundan dolayı bir musibetle karşılaştıkları zaman yardım için yalnız Allah’a yalvardıklarını, Kur’an-Kerîm onlara tekrar tekrar hatırlatır.
Ama, kötülük üzerlerinden kaldırılıp uzaklaştırıldığında, Allah’ın yanında daha başka tanrılara dua ve yakarmaya başladıklarını da ifade eder. (Daha geniş açıklamalar için bkz. En’am an: 29-41, Yunus an: 31, ayet: 21-22, Nahl an: 46, İsra an: 84) . Bu durum sadece Arap putperestler için değil, aynı zamanda diğer bütün putperestler hakkında da doğrudur. Hatta o kadar ki, dine karşı düzenli bir propaganda sürdüren dinsiz sosyalist Ruslar bile, İkinci Dünya Savaşı’nda Alman kuvvetleri tarafından sarıldıkları zaman Tanrı’ya yalvarmak mecburiyetinde kaldılar.
77. Bunun iki mânâsı vardır: 1- “O, bir kuşaktan sonra başka bir kuşağı, bir kavmin arkasından başka birini ortaya çıkarır”; ve 2- “Dünyada hüküm sürmeniz için O, size güç-kuvvet verir.”
78. Yani, “O (Allah) , gece karanlığında yol bulabilmeniz için, yıldızlarla bu tip düzenlemelerde bulunmuştur.” Kara ve deniz yolculuklarında insanın, yönünü ve menziline giden yolunu tayin edebilmesi için Allah (c.c) , bu gibi imkanlar yaratmıştır. Bu da, Allah’ın hakîmâne planının bir sonucudur. İnsan gündüzleri yolunu, çeşitli yol işaretleri, güneşin doğuşu ve batış noktaları ile; geceleri de, yıldızlar vasıtasıyla bulur. Bu husus Nahl Suresi’nde Allah’ın lütufları arasında sayılmıştır: “(Yol bulmak için faydalanılacak) işaretler de (yarattı) . Onlar yıldızlarla yol bulurlar.” (Nahl: 16)
79. “Allah’ın rahmeti”(nden maksat) , gelişini, hemen öncesinden rüzgârların haber verdiği yağmurdur.
80. Bir cümle şeklinde ifade edilen bu basit gerçek, mânâ ve detay olarak çok geniştir. Bunun üzerinde iyice düşünen bir kimse, Allah’ın varlığı ve birliği hakkında yeni ve hiç eskimeyen deliller elde eder. Görüldüğü gibi ilk merhalede, yaratma işinin bizatihi kendisi bile başlı başına cevaplanması gereken bir sorudur. Hayatın ne olduğunu, nasıl ve nereden geldiğini, insan kendi bilgisi ile keşfedemez. Şu ana kadar gelip dayanılan bilimsel gerçek şudur: Cansız maddenin sadece bir araya getirilip düzenlenmesiyle bizatihi hayat denilen gerçek ortaya konamaz. Bilimsel olmamasına rağmen tanrıtanımazlar, varlık için gerekli temel maddelerin, rastgele uygun oranlarda biraraya geldiği zaman, hayat denilen olgunun varlık olarak ortaya çıkacağını sanırlar, yeter ki, şansın matematiksel kanunu buna el vermiş olsun. Yine de böyle bir şeyin meydana geliş imkanı sıfırdır. Laboratuvarlarda cansız bir maddeden deneme yolu ile canlı bir varlık meydana getirmek üzere şu ana kadar yapılan bütün teşebbüsler, mümkün olan her türlü ihtimamın da gösterilmesine rağmen tam bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Neticede meydana getirilen şey, sadece canlı hücrenin temel yapısını teşkil eden DNA’dır.
Bu ise hayatın özü ve fakat hayatın bizatihi kendisi değildir. Hayat olayı bugün bile, bilimsel olarak izah edilemeyen bir mucizedir. Bu noktada yaratılışın, ancak Yaratıcı’nın iradesi, emri ve tasvirinin bir sonucu olduğunu söylemenin ötesinde bir şey denilemez.
Bir de hayat, sadece bir şekilde değil, sayısız farklı şekillerde bulunur. İnsanoğlu şu ana kadar yeryüzünde, aşağı-yukarı bir milyon hayvan ve ikiyüzbin de bitki türü keşfetmiş bulunuyor. Bunların tümü, yapısı ve özel karakterleri bakımından, son derece açık ve kesin olarak birbirinden tamamen farklıdır. Ayrıca sahip oldukları farklı yapılarını, bilinen ilk zamandan beri öyle ısrarla sürdürmektedirler ki, hiçbir Darwin(!) buna, bir olan tanrının yaratıcı planının bir neticesi olduğu şeklindeki itiraf dışında herhangi bir aklî izah getiremez. Bir türün yapısı ve şeklini değiştiren ve başka bir türün yapı ve özelliklerini ona kazandırmış olan bir bağ, şu ana kadar keşfedilmemiştir. Varolan hiçbir türün hiçbir mensubu, kendi türünden farklı özellikler taşımaz. Gözden kaçan bir bağın keşfine dair zaman zaman uydurulan ve yaygarası koparılan hikayeyi, bizzat olayların kendileri yalanlıyor. Dolayısıyla kaçınılmaz gerçek şudur ki, bu yaratma işini yapan, sayısız farklı şekilleri ile hayatı ihsan eden hakîmâne düzenleyici yaratma eylemini planlayıcı, üstün ve musavvir bir varlık vardır.
Yukarıda verilen malumat, yaratılışın başlangıcı hakkındadır. Şimdi biz, mahlukatın birbirinden üremesi, Allah’ın onları birbirinden yaratması üzerinde biraz düşünelim. Halik, her çeşit hayvan ve bitki türünün yapısı ve düzeninde mükemmel bir mekanizmayı yerleştirmiştir. Hayvan ve bitki türleri bu özellikleriyle, tamamen kendi türünün yapı, şekil ve karakterine sahip fertlerini sonsuz bir akış ile üretmeye devam ederler. Türlerin hayatiyetini sürdürmesini ve üremelerini sağlamak için gerekli olan bu element, her canlı ve bitki hücrelerinin bir parçasında ayrı ayrı mevcuttur. (Bu harika görevi üstlenen genler, son derece güçlü mikroskopla ancak görülebilir.) Modern genetik bilimcilerin bu konudaki gözlemleri, önümüze harika gerçekler sunuyor. Bunlara göre her bitkiye, sadece kendi türünü üretme yeteneği lütfedilmiştir. Öyle ki, her nesil kendi türünün tüm farklı özelliklerine sahip olur. Özel yapıları bakımından her türün fertleri, diğer bütün fertlerden ayrılır, farklı olur. Türlerin bekası için gerekli olan bu unsur ve üreticilik, bütün canlı ve bitkilerin her hücresinde ayrı ayrı vardır. Harikalara vesile olan bu genler, ancak güçlü mikroskopla görülebilir. Bu ufacık harika mühendis, bitkinin gelişmesini özellikle de kendi farklı türü istikametinde olmasını temin eder. Dünyanın her yanında, buğday tanesinden elde edilenin yine buğday tanesi olması bundandır. Nitekim, dünyanın hiçbir iklim ve yerinde, tam bir buğday tohumunun cinsinden, bir tane bile olsa arpa elde edildiği görülmemiştir. Hayvan ve insan türleri için de aynı şey sözkonusudur.
Türlerin hiçbiri bir defada yaratılmış değildir. Aksine büyüklüğü tasavvur edilemeyecek kadar büyük bir üretim fabrikası her yerde çalışmakta ve aynı türün sayısız fertleri arasından bazılarını varlık alemine çıkarmaktadır. Canlı dediğimiz varlıkların en küçük parçasının bir bölümünde yeralan ve kendi türünün tüm farklı yapısı ve kalıtım özelliklerini de beraberinde taşıyan mikroskopik geni bir kimse düşürür ve sonra da son derece hassas, aynı zamanda kompleks psikolojik sistem ve her türün her bir ferdinin, aynı türün bir ferdini meydana getiren üretici genin geçtiği çok derin ve girift sürecine bakacak olursa, böyle mükemmel ve dakik bir nizamın kendi kendine (tesadüfen) olabileceğini ve daha sonra çalışmaya devam ederek çeşitli türlerin milyarlarca fertlerini kendiliğinden üretebileceğini bir an bile kabul edemez. Bu mükemmel nizamın, sadece başlangıçta değil, aynı zamanda, bu sistemin muntazam ve daimî çalışması için de Hakîm, Ebedî ve bu tezgahlardaki işleri gözeten ve sevkeden Kayyûm bir Müdebbir’e ihtiyacı vardır.
Bu gerçekler, şirk inancını yıktığı gibi, ateistlerin, tanrıyı inkar etmekte hareket noktası olarak kabul ettikleri temelleri de yok eder. Melek, cin, peygamber veya bir velinin, Allah’ın bu işinde dahli olduğuna ancak aptal bir insan inanabilir. Fakat, biraz vicdan sahibi ve tarafsız hiçbir kimse, temelinde tümüyle hikmet ve intizam bulunan bu kocaman yaratma ve üretme fabrikasının sadece bir tesadüf eseri olarak çalışmaya başladığı ve o andan itibaren, aynı şekilde otomatik olarak çalışmakta olduğunu asla söyleyemez.
81. Bu kısa cümlenin gelişigüzel incelenmesinden kişi, beslenme için gerekli gıda maddelerinin tedariki meselesinin pek basit bir iş olmadığını anlayabilir. Yer küremiz üstünde milyonlarca hayvan ve bitki türü vardır. Her tür, milyonlarca ferdi ihtiva eder ve bunların çeşitli gıda maddelerine ihtiyacı vardır. Halik ve Rezzak, hiçbir türün mensubunun gıdasız kalmayacak beslenme imkanları bol ve kolayca ulaşılabilir şekilde ayarlamıştır. Böylece can taşıyan hiç bir varlık gıdasız kalmaz. Sonra bu sistem içinde birleşip birlikte çalışan, yer ve gökteki koordineli faaliyetler, çeşitli ve sayısızdır. Isı, ışık, hava, su ve yeryüzündeki maddeler arasında gerekli koordinasyon ve uyum olmadıkça, gıda maddelerinin bir teki dahi üretilemez.
Hakîm bir yaratıcının hakîmâne bir plan ve programı olmaksızın, fevkalade mükemmel olan bu sistemin, sadece bir tesadüf eseri olarak meydana geldiğini bir kimse düşünebilir ve kabul edebilir mi? Yine bir insan, bu sistemin işleyişinde cin, melek veya bir velinin elinin bulunduğunu tahayyül edebilir mi?
82. Yani, “Allah’ın bu işlerde bir ortağı olduğunu göstermek için ya bir delil getirmelisiniz, veya şayet bu mümkün değilse, Allah (c.c) ile beraber başka bir tanrıya niçin hizmet edip taptığınızı, en azından bir delille izah etmeniz gerekir. Halbuki bütün bu işleri önceden de, şimdi de bir olan Allah (c.c) yapmış ve de yapmaktadır.