SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA NAHL SURESİ 41. ve 44. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun
41- Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğruna hicret edenleri dünyada güzel yurtlara yerleştireceğiz. Ahirette alacakları ödül ise daha büyüktür. Keşke bunu bilseler!
42- Onlar ki, sabrederler ve sırf Allah’a dayanırlar. “
Mallarını ve yurtlarını bırakıp göç edenler, sahip olduklarından ve sevdiklerinden özveride bulunanlar, yurtlarını, yakın akrabasını ve tatlı hatıralarını, sevgililerini feda edenler… İşte bunlar feda ettikleri ve geri bıraktıkları her şeyin karşılığını ahirette alacaklardır. Onlar,zulme uğramış, bu yüzden sahip oldukları şeylerden ayrılmışlardı. Eğer onlar kendi yurtlarından olmuşlarsa:
“Onları dünyada güzel yurtlarına yerleştireceğiz.”
Onları yitirdiklerinden daha iyi yurtlara yerleştireceğiz:
“Ahirette alacakları ödül ise daha büyüktür.”
Keşke insanlar bunu bilselerdi. İşte bunlar sabredenlerdir. Ve üzerlerine verilen sorumluluğa katlananlardır:
“Allah’a dayanırlar.”
Dayanmada, yönelmede ve güvenmede hiç kimseyi O’na ortak koşmayan kimselerdir.
KİTAP VE MİSYONU
Surenin akışı içinde, müşriklerin kendilerinin ve atalarının Allah’a ortak koşmalarının Allah’ın iradesinden kaynaklandığına ilişkin görüşleri eleştirilirken, kısaca işaret edilen peygamberlerin görevleri tekrar ele alınıp açıklanıyor. Bu konuya tekrar dönülüyor. Peygamber Hz. Muhammed’in -salât ve selâm üzerine olsun- ve onunla birlikte gönderilen kitabın görevi açıklansın diye…
43- Senden önceki peygamberlerimiz de kendilerine vahiy indirdiğimiz birer insandı. Eğer bilmiyorsanız, daha önce kendilerine kitap verilenlere sorunuz.
44- O peygamberleri açık deliller ile ve kitaplar ile göndermiştik. Sana da, insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur’an-ı indirdik.
Senden önce de gönderdiğimiz peygamberler birer insandı. Melekleri peygamber olarak göndermedik. Başka bir varlığı da insanlara peygamber yapmadık. Onları hep seçkin insanlar arasından çıkardık.
“Kendilerine vahiy gönderirdik.”
Tıpkı sana vahyettiğimiz gibi. Sana tebliğ görevini verdiğimiz gibi onlara da tebliğ görevini yükledik:
“Eğer bilmiyorsanız, daha önce kendilerine kitap verilenlere sorunuz.”
Daha önce kendilerine peygamberler gönderilen yahudilere ve hristiyanlara sorun bakalım, kendilerine gönderilen peygamberler insan mıydı? Yoksa melek veya başka yaratıklar mıydı? Eğer:
“Bilmiyorsanız.”
Onlara sorun. Onları apaçık deliller, belgeler ve kitaplarla birlikte gönderdik. Ayette geçen “Zebur” kavramı değişik kitaplar demektir.
“Sana da insanlara indirilen ilahi mesajı açıklayasın da ola ki, düşünürler diye Kur’ana indirdik.”
İnsanlara gerçeği açıklama noktasında peygamber, her iki kesime de aynı görevi yapmak durumundadır. Kendi kitaplarında ayrılığa düşen önceki kitap ehline Kur’an, bu ayrılık noktalarını açıklamaya ve bu konulardaki gerçeği açıklamaya gelmiştir. Ayrıca Kur’an ve Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun kendilerine gönderildiği çağdaşları da aynı durumdaydı. Peygamber onlara da sözleri ve fiilleriyle kendilerine gönderilen vahyi açıklayıp izah ediyordu:
“Ola ki düşünürler.”
Belki Allah’ın ayetleri ve Kur’an’ın ayetleri üzerinde düşünürler. Çünkü Kur’an sürekli olarak düşünmeye, değerlendirmeye, düşünce ve bilinç uyanıklığına çağrıda bulunmuştur.
HİLEBAZ KÂFİRLERİN GÜÇSÜZLÜĞÜ
Büyüklük taslayanlar ve birtakım hilelerin peşinde koşanlara değinerek başlayan bu ders ardarda gelen vicdani dokunuşlarla sona eriyor. Bu birinci dokunuş, hiç kimsenin gecenin veya gündüzün herhangi bir anında geleceğinden emin olamayacağı Allah’ın tuzağının endişesini yerleştirmeye yöneliktir. İkinci dokunuş, bütün bir evrenin Allah’a kulluğu ve O’nu noksan sıfatlardan arındırmaya katıldığını dile getirmeye çalışmaktadır. Sadece insan büyüklük taslayabilmekte ve hilelere başvurabilmektedir. İnsanın etrafını kuşatan her şey ise, Allah’ın birliğine ve yüceliğine secde etmektedir: