GÜNÜN AYET VE HADİSİ
اَلَّذٖي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشاً وَالسَّمَٓاءَ بِنَٓاءًࣕ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِهٖ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقاً لَكُمْۚ فَلَا تَجْعَلُوا لِلّٰهِ اَنْدَاداً وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
(Bakara Suresi 22. Ayet)
GÜNÜN HADİSİ
89.-…Ben Humeyd ibn Abdirrahmân’dan; odaEbû Hureyre(R)’den işitti ki, Peygamber (S): “Hiçbir kul için: Ben Yûnus ibn Mettâ’dan hayırlıyım demesi yakışmaz” buyurmuştur.
38- Bâb:
“Onlara, denizin yanındaki o kasabayı sor. Hani oranın ahâlîsi cumartesi gününün hürmetini bozarak haddi aşmışlardı. Çünkü cumartesi ta HM yaptıkları gün balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu.
Cumartesi ta ‘ttti yapmayacakları gün ise gelmiyordu. İşte biz, itaatten çıkmakta olduklarından dolayı kendilerini böylece imtihan ediyorduk. Hani içlerinden bir ümmet: ‘Allah’ın kendilerini helak edeceği yeyâ çetin bir azab ile cezalandıracağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?’ dediği zaman o va’z edenler de;
‘Rabb ‘imize (özür dilemeye yüzümüz olsun) için. Umulur ki sakınırlar’ demişlerdi. Vaktâ ki onlar artık edilen va’zları unuttular, biz de kötülükten vazgeçirmekte sebat edenleri selâmete çıkardık.
Zulmedenleri ise yapmakta oldukları fısklar yüzünden şiddetli bir azab ile yakaladık. Bu suretle onlar serkeşlik ederek yasak edileni yapmakta ısrar edince kendilerine:
Hor ve zelîl maymunlar olun! dedik” (ei-A’râf: 163166) [137].
39- Yüce Allah’ın Şu Kavli Babı:
“Ve Davud’a Zebur’u verdiğimiz gibi şübhesiz sana da Vahyettİk” (en-Nİsâ: 163).
“ez-Zuburu”, “Kitâblar”; bunun vahidi “Zebur’udur. “Zebertu”, “yazdım” demektir. “And olsun ki biz Davud’a tarafımızdan bir imtiyaz verdik: Ey dağlar, onunla birlikte tesbîh edin (dedik), kuşlara da. Ona demiri de yumuşattık. Uzun zırhlar yap, (onları) dokumada intizâmı gözet, diye buyurduk.
(Ey Dâvûd Hanedanı) iyi amellerde bulunun. Çünkü hakikat ben, ne yaparsanız tastamam görenim” (Sebe’: 10-11).
Mucâhid: “Evvibi”, “Tesbîh edin” demektir; “Sâbiğât”, “Zırhlar”; “Ve kaddir fVs-serdV\ yânı “Çiviler ve halkalarda mikdârı iyi takdir et, çivileri çok inceltme, o takdirde aralarına su girer; çivileri kalın da yapma, o zaman da halkaları ayırıp kırar” demektir, dedi. “Onlara peygamberleri: ‘Hakikat Allah size bir pâdişâh olarak TâlûVu göndermiştir’ dedi. Onlar ki: ‘Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona maldan da bolluk verilmemişken nasıl olur da bizim başımızdan padişahlık onun olabilir?’ dediler. Peygamber: ‘Şübhesiz Allah, onu sizin üstünüze beğenip seçmiştir. Ona bilgice, vücûdca da bir üstünlük vermiştir. Allah mülkünü kime dilerse ona verir. Allah’ın rahmeti boldur, gerçek bilicidir” (el-Bakara: 247).
“…Nihayet o Tâlût ve maiyyetindeki müzminler o ırmağı geçtikleri zaman, beri yanda kalanlar: ‘Bu gün bizim Câlût’a ve ordusuna karşı takatimiz yoktur’ dediler. Muhakkak Allah’a kavuşacaklarını bilenler (ve itaatle ırmağı geçenler) ise: ‘Nice az bir cemiyet daha çok bir
(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 89. HADİS)