sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İSRA SURESİ 45. ve 48. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA İSRA SURESİ 45. ve 48. AYETLER ARASI
16.10.2021
605
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

45- Ey Muhammed, sen Kur’an okurken, seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde gereriz.

46- Kur’an’ı kavramasınlar diye kalplerini bir kılıfla kaplarız ve kulaklarının işitme yeteneğini zayıflatırız. Allah’ın ortaksız birliğini dile getiren Kur’an ayetlerini okuduğun zaman arkalarını dönüp kaçarlar.

47- Onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, sonra aralarında neler fısıldaştıklarını ve o zalimlerin müslümanlara “Siz kesinlikle büyülenmiş bir adamın peşinden gidiyorsunuz”dediklerini iyi biliyoruz.

48- Senin hakkında nasıl benzetmeler, ne tür yakıştırmalar yaptıklarına baksana! Sapıttılar, bir türlü doğru yolu bulamıyorlar.

İbn-i İshak “Siret” adlı eserinde Muhammed İbn-i Müslim İbn-i Şıhab’tan o da Zühri’den rivayet ederek diyor ki: Ebu Süfyan İbn-i Harb, Ebu Cehil İbn-i Şiham, müttefiki Zühre oğullarının Ahnes İbn-i Şüreyk bin İmr İbn-i Vehbes Sakafi bir gece Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun- dinlemek için buluştular. Peygamber bu arada evinde namaz kılıyordu. Herkes okunan Kur’an’ı dinlemek için kendisine bir yer seçip oturdu. Herbirinin diğerinden haberi yoktu. Şafak sökünceye kadar Kur’an’ı dinlediler. Ondan sonra dağılıp gittiler. Yolda buluştular ve birbirlerini kınayarak “beyinsizin biri bizi bu halde görürse bu halimiz onlar üzerinde çok tesirli olacaktır” deyip gittiler. İkinci gece olunca her üçü de önceki gece oturdukları yerlerine gelip oturdular. Bütün bir geceyi Kur’an dinlemekle geçirdiler. Şafak atınca dağıldılar. Yine aynı yerde buluştular. Tekrar birbirlerine önceki gece söylediklerini söylediler ve dağılıp gittiler. Üçüncü gece aynı şekilde gelip yerlerine oturdular. Yine biraraya geldiler. Birbirlerine “Bir daha gelmeyeceğimize söz vermedikçe buradan ayrılmayacağız” dediler ve bu ilke üzerinde anlaşarak dağıldılar. Sabahleyin Ahnes İbn-i Şureyk bastonunu alıp Ebu Süfyan İbn-i Harb’ın evine gitti. Ve “Ey Ebu Hanzale söyle bakalım, Muhammed’den dinlediklerin hakkında fikrin nedir? diye sordu. Ebu Süfyan “Ya Ebu Salebe, Allah’a yemin ederim ki, ben bir kısmını bildiğim ve manasını anladığım şeyler dinledim. Yine bazı şeyler dinledim ki: Onun anlamını bilmiyor ve onunla ne kastedildiğini de anlamıyordum” dedi. Ahnes ise; “Bende öyle.” Senin kendisine yemin ettiğin ilah aşkına. Daha sonra Ahnes, Ebu Süfyan’dan ayrılarak Ebu Cehil’e gitti. Onu evinde buldu. İçerde O’na “Ey Ebul Hakem Muhammed’den duydukların hakkında görüşün nedir?” diye sordu. Ebu Cehil “Ne dinlemişim? dedikten sonra şöyle devam etti. “Biz Abdilmenafoğulları’yla şeref konusunda mücadele içindeyiz. Onlar yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar fedakârlık yaptılar biz de fedakârlık yaptık. Onlar verdiler. Biz de verdik. Bu yarışta dizler üzerine çökünceye kadar devam ettik. Biz bu konuda yarışa çıkmış iki at gibiydik. Şimdi onlar “bizden bir peygamber çıktı, kendisine gökten vahiy geliyor” diyorlar. Peki biz ne zaman buna ulaşacağız.” Allah’a yemin ederim ki, asla O’na inanmam, siz de asla ona inanmayın ve onu doğrulamayın. Bunun üzerine Ahnes kalktı ve onu kendi haline bırakıp gitti.

İşte müşriklerin fıtratları Kur’an’dan bu derece etkilendiği halde, onlar buna engel oluyorlardı. Kalpleri o tarafa doğru kendilerini çekerken onlar, kalplerine engel oluyorlardı. Bu nedenle yüce Allah da onlarla peygamber arasına gizli bir perde gerdi. Bu perde gözlere görünmese de kalpler onun varlığını hissederler. Bir de bakmışsın ki, onlar artık Kur’an’dan yararlanamıyorlar. Okudukları Kur’an’dan kendilerine pay çıkarıp, doğru yola gelmiyorlar. İşte bu şekilde gizlice Kur’an’ın kendi kalpleri üzerindeki etkisini konuşuyorlardı. Sonra da buna kulak vermemek için komplolar düzenliyorlardı. Sonra tekrar onun etkisinde kalıyor, dönüş yapıyorlardı. Sonra tekrar, gizlice konuşuyorlardı. Nihayet bir daha dönmemek üzere antlaşma yapmak zorunda kalıyorlardı. Amaç kendilerini kalpleri ve akılları etkisi altına alan, gerçekliğiyle büyülenen kimseleri bu Kur’an’dan korumak ve onun etkisinden kurtarmaktı! Çünkü bu Kur’an’ın ana eksenini oluşturan tevhid inancı, onların makamlarını ayrıcalıklarını ve ululuklarını tehdit ediyordu. Bu nedenle ondan uzak kaçıyorlardı.

“Allah’ın ortaksız birliğini dile getiren Kur’an ayetlerini okuduğun zaman arkalarına dönüp kaçarlar.”

Kendilerinin sosyal konumlarını tehdit eden tevhid kelimesinden kaçıyorlardı. Zira onların bu konumları putperestliğin kuruntularına ve cahiliyenin geleneklerine dayanıyordu. Yoksa Kureyş’in ileri gelenleri inanç sistemlerindeki tutarsızlıkları ve İslâm dinindeki bütünlüğü herkesten daha iyi biliyorlardı. Kur’an’ın yüceliğini, farklılığını ve üstün değerini fark edemeyecek kadar geri değillerdi. Aynı şeyleri yapan bu insanlar Kur’an’ı dinlemek ve onun huzuruna ermek konusunda kendi içlerinden gelen duygularına engel olamıyorlardı. Kalplerini ve duygularını şiddetle engellemeye çalışırken bile bu gerçekten uzak kalmamışlardı!

Fıtrat onları dinlemeye ve etkisinde kalmaya sevkediyordu. Büyüklük ise, teslim olmayı ve boyun eğmeyi engelliyordu. Bu nedenle Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- birtakım ithamlarda bulunuyorlardı. Böylece büyüklük taslayışlarını ve inatlarını bir mazerete dayandırmış oluyorlardı:

“O zalimler müslümanlara “Siz kesinlikle büyülenmiş bir adamın peşinden gidiyorsunuz” diyorlardı.”

Bu söz de tek başına onların Kur’an’dan etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Zira onda beşeri olmayan birtakım özellikler hissediyorlardı. Onun kendi duygularına gizliden etki ettiğini fark ediyorlar ve buna rağmen böyle diyeni büyücülük yapmakla suçluyorlardı. Onun sözlerindeki bu hayret verici özelliği konuşmasındaki farklılığı ve edebi ifadesindeki üstünlüğü büyüye bağlıyorlardı. Buna göre, Muhammed kendiliğinden konuşmuyordu. Büyüden destek alarak beşer gücü olmayan bir güçten yararlanıyordu. Eğer biraz insaf etselerdi, onun Allah katından geldiğini söylerlerdi. Çünkü bunu ne bir insan ne de Allah’ın yarattığı başka bir varlık söyleyebilirdi.

Sen büyülenmediğin halde ve sadece Allah’ın elçisi olduğunu bilmelerine rağmen seni bir büyücüye benzetiyorlar. Böylece sapıtıyorlar ve doğruya gelmiyorlar. Şaşkınlık içine düşüyorlar. İzleyecekleri bir yol bulamıyorlar. Ne hidayete ulaştıracak bir yol ne de içinde bulundukları kuşkulu durumlarından kurtaracak bir yol!

DİRİLİŞİ YALANLAYANLAR

İşte onların Kur’an hakkında ve kendilerine Kur’an’ı okuyan Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- hakkındaki görüşleri budur. Aynı şekilde onlar dirilişi yalanlamış ve ahireti inkâr etmişlerdir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.