GÜNÜN AYET VE HADİSİ
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْلٖيسَؕ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرٖينَ
(Bakara Suresi 34. Ayet)
GÜNÜN HADİSİ
101.-….Bize el-A’meş, İbrahim’den; o da Alkame’den tahdîs etti ki, Abdullah (R) şöyle demiştir: “îmân edenler, bununla beraber îmânlarına zulüm karıştırmayanlar; işte onlar, (korkudan) emîn olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru yolu bulmuş kimselerdir” (ei-En’âm: 82) âyeti indiği zaman bu, müslümânlara ağır geldi de:
— Yâ Rasûlallah, bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki? dediler. Rasûlullah (S):
— “Bu âyetteki zulüm, sizin anladığınız gibi değildir. O zulüm ancak şirktir. Lukmân’ın oğluna öğüt verirken: Oğulcuğum, Allah’a ortak koşma. Çünkü Allah ‘a ortak koşmak büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?” buyurdu [151].
44- Bâb:
“Onlara o şehir sahihlerini misâl getir. Hani oraya elçiler gelmişti. Biz o zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de onları tekzîb etmişlerdi. Biz de bir üçüncü ile (bunları) kuvvetlendirmiştik ve: ‘Biz size gönderilmiş elçileriz9 demişlerdi. Onlar: ‘Siz, bizim gibi insandan başka kimseler değilsiniz. Hem Rahman hiçbirşey indirmemiştir. Siz yalan söyler kimselerden başkası değilsiniz’ dediler. Elçiler şöyle dediler: ‘Rabb Hmiz biliyor ki, biz hakîkaten size gönderilmiş elçileriz. Bizim üzerimize (vazife) apaçık tebliğden başkası değildir’. Onlar dediler: ‘Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vazgeçmezseniz» and olsun, sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur’. Onlar da: ‘Sizin uğursuzluğunuz kendi beraberinizdedir!
Size nasihat edilirse mi (bunu uğursuzluk sayacaksınız)?
Hayır siz haddi aşıp taşanlar güruhusunuz* dediler. O şehrin en uç kenarından koşarak bir adam geldi: ‘Ey kavmim’ dedi, ‘Uyun o gönderilmiş olanlara. Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidâyete ermiş zâtlardır. Ben beni yaratana neden kulluk etmeyecek misim? Sizler ancak O’na döndürüleceksiniz. Ben O ‘ndan başka tanrılar edinir miyim? Eğer o çok merhamet edici Allah bana bir zarar yapmak isterse, onların (iddia ettiğiniz) şefaati bana hiçbir fâide vermez. Onlar beni asta kurtaramazlar.
Şübhesiz ben o takdirde de mutlak apaçık bir sapıklık içindeyimdir. Gerçek ben Rabb Hnize îmân ettim. İşte bunu benden duyun’. (Ona:) ‘Gir cennete’ denildi. (O da:) ‘Ne olurdu’ dedi, ‘Kavmim bilselerdi, Rabb ‘imin beni mağfiret ettiğini, beni ikram edilenlerden kıldığını!’
Ondan sonra kavminin üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik, indiriciler de değildik. (Onların ukubeti) bir tek sayhadan başka değildi. Artık hemen sönüverdiler” (Yâsîn: 13-29).
“Feazzeznâ”; Mucâhid “Şiddetlendirdik” dedi. İbn Abbâs: “Tâirukum”, “Musibetleriniz” demektir, demiştir [152].
45- Yüce Allah’ın Şu Kavli Babı:
“Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd. Bu, kulu Zekeriyyâ’ya Rabb ‘inin rahmetini anıştır. O, Rabb ‘ine gizlice niyaz ettiği zaman demişti ki: ‘Ey Rabb’im, hakikat ben…
Benim kemiğim yıprandı. Başımın saçı tutuştu. Ey Rabb ‘im, ben sana ne dua etmişsem bedbaht (ve mahrum) olmadım. Hakikat ben, kendimden sonra yerine gelecek akrabamdan endîşeye düştüm. Karım da kısırdır. Binâenaleyh bana, tarafından (ve kendi sulbümden) bir oğul ihsan et. Ki bana da mirasçı olsun, Ya’kûb Hanedanına da mirasçı olsun. Rabb’im sen onu rızâna kavuştur!’ (Allah buyurdu:) ‘Ey Zekeriyyâ, hakîkaten sana Yahya adında bir oğul müjdeleriz ki, bundan evvel biz ona hiçbir (kimseyi) adaş yapmamıştık’. Dedi: ‘Rabb ‘im benim nasıl oğlum olur ki? Karım bir kısırdır. Ben ise ihtiyarlığın son haddine varmışımdır’. (Melek) dedi: ‘Öyledir. Fakat Rabb’in buyurdu ki – o, bana göre pek kolay. Daha evvel sen hiçbirşey değilken ben seni yaratmışımdır\ Dedi: ‘Rabb’im, bana (bu hususta) bir nişan ver*. Buyurdu;
‘Senin nişanın sapasağlam iken üç gece insanlarla konuşamamandır\ Derken (Zekeriyyâ) mescidinden kavminin karşısına çıkıp, onlara: ‘Sabah akşam tesbîh edin diye işaret verdi. (Yahya’yı ihsan ettik ve ona çocukluğunda:) ‘Ey Yahya, kitabı kuvvetle tuV(dedik).
Henüz sabi iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan ona bir kalb yumuşaklığı ve temizlik verdik. O, çok muttaki
idL Anasına babasına da itaatli idi. Bir serkeş ve âsî değildi. Dünyâya getirildiği gün de, öleceği gün de> diri olarak kaldırılacağı gün de ona selâm olsun’ (Meryem: 1-15).
İbn Abbâs şöyle demiştir: “Semiyyen”, “Mislen” demektir. * ‘Radiyyen*’, “Merdıyyen”; * ‘Itıyyen’ “Asiyyen” denilir. “Hıyyen”, “Atâ ya’tû” fiilindendir.
“Seviyyen” için “Sahîhan” ma’nâsınadır da deniliyor. “Mıhıâbdan kavminin karşısına çıkıp onlara sabah akşam tesbîh edin diye vahyetti; yânî işaret etti”.
“Hafiyyen”, “Latîfen” demektir. “Âkıran” (yânî “çocuk doğurmayan” sıfatı) erkek ve dişidir, ikisine de sıfat olur
(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 101. HADİS)