EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA LOKMAN SURESİ 1. ve 6. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla
1- Elif, Lâm, Mîm.
2- Bunlar hikmetli Kitabın ayetleridir;(1)
3- Muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir.(2)
4- Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Ve onlar kesin(3) bir bilgiyle ahirete inananlardır.
5- İşte onlar, Rab’lerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onlardır.(4)
6- İnsanlardan öyleleri vardır ki,(5) hiç bir bilgiye dayanmaksızın,(6) Allah’ın yolundan saptırmak için sözün boş olanını (7) satın almaktadırlar ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. (8) İşte onlar; onlar için aşağılatıcı bir azap vardır. (9)
AÇIKLAMA
1. Yani, hikmetle dolu olan ve her öğretisi hikmet üzere temellenmiş Kitab’ın ayetleri.
2. Yani, “Bu ayetler doğru yola klavuzluk eder ve Allah’tan bir rahmet olarak gönderilmiştir. Fakat bu rahmet ve hidayetten yararlanabilenler yalnızca iyi bir insan olmaya çabalayan, iyilerden olmak için niyazda bulunan, uyarıldığı kötülükten çekinme keyfiyetini haiz ve kendisine hayra götüren yollar gösterildiğinde onları izleyen muhsinlerdir. Günahkâr ve müfsid olanlarsa ne hidayetten yararlanabilir ne de bu rahmetten pay alabilir.”
3. Bu; “Muhsinler” yalnızca sözü edilen üç niteliği taşırlar anlamına gelmez. Haklarında genel “Muhsin” sıfatının kullanılmasıyla onların, bu Kitap’ta nehyedilen kötülüklerden kaçındıklarına ve emredilen salih amelleri icra ettiklerine işaret edilmektedir. Şu halde, “muhsin”in bu üç niteliği tüm diğer salih amellerin üç amele dayandığını göstermek içindir. Onlar hiç terketmedikleri bir amel olarak salâtı ikame ederler ve bu onlarda takva ve teslimiyet hissi oluşturur; Zekâtı verirler ve bu onlarda fedakârlık duygularını kuvvetlendirir, dünya sevgisini hakimiyet altına alır ve Allah’ın rızasına nail olma arzusunu kamçılar; Ahirete inanırlar ve bu onlarda sorumluluk ve icabet duygusunu yerleştirir, onların, dilediği merada otlayan bir hayvan gibi yaşamalarına engel olup, başına buyruk olmadığının aksine yaşantısının her türlü ihtiyacına cevap veren bir Efendi’nin (Rabb) kulu olduğunun tamamen bilincinde bir insan gibi yaşamalarını sağlar. Bu üç nitelik sebebiyle sözkonusu “muhsinler”, iyi işler yaptıkları gibi serbestçe kötülük yapabilecek tiynette fakat her nasılsa iyi olmuş kimseler değildir. Tam aksine bu nitelikler onlarda devamlı bir fikir ve ahlâk sistemi yerleştirir. Bu öyle bir sistemdir ki, iyilik düzenli ve sistemli bir tarzda olurken, bir kötülük ancak ve ancak kazaen meydana gelir. Onlar bizzat kendi fikir ve ahlâk sistemlerinden sadır olabilen ve kendilerini tabii etkilerin baskısı altında kötü yola sevkeden kökleşmiş herhangi bir dürtüye sahip değildir.
4. Bu ayetler inzal edildiğinde Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed (s.a) ve onun mesajını kabul edenlerin, hayatlarını mahvettiklerini düşünüyor ve bunu açıkca söylüyorlardı. Bu yüzden güçlü bir vurguyla şu mukabelede bulunuldu: “İşte onlar gerçek felâha ulaşanlardır.” Yani, “Cahilce düşündüğünüz gibi onlar kendilerini helâk etmeyecekler; aksine felâha erişecek gerçekte yalnızca onlardır ve bu yola girmeyi reddedenler ise, kötü akibetlere düçar olacaklardır.”
Buradaki “Felâh”ı (gerçek başarıyı) maddi refah anlamında dünya hayatıyla sınırlı şekilde anlayanlar Kur’an’ın bu kavrama yüklediği mânâyı anlama şansını tamamen yitirecektir. “Felâh” kavramının gerçek anlamını idrak etmek isteyen şahsın aşağıdaki Kur’an ayetleriyle ilgili açıklama notlarını incelemesi gereklidir: Bakara: 2-5, Al-i İmran: 102, 130, 200, Maide: 35, 90, En’am: 21, A’raf: 7, 8, 157, Tevbe: 88, Yunus: 17, Nahl: 116, Hacc: 77, Müminun: 1, 117, Nur: 51, Rum: 38.
5. Yani, “Bir yanda Allah tarafından gönderilmiş ve bazı insanların tamamen yararlandığı bu rahmet ve hidayet vardır; öbür yanda da Allah’ın vahiylerine karşı böyle bir tavrı benimseyen ve bu insanlarla yanyana yaşayan bazı talihsizler vardır.”
6. “Bilgisizce” ibaresi “satın alma” ile ilgili olabileceği gibi, “saptırma” ile de ilgili olabilir. Bilgisizce satın alma şeklindeyse anlamı şöyle olur: “Cahil ve akılsız insanlar bu oyalayıcı şeyleri satın alırlar. Fakat bilmezler ki değeri çok yüksek bir şey karşılığında yıkıcı bir şey satın almaktadırlar. Bir yanda hiçbir maddi bedel gerektirmeyen, fakat hikmet ve hidayetle dolu ilâhi ayetler varken, öbür yanda manevi yapıları helâk eden ve elde etmek için servet ödedikleri saçma sapan sözler vardır” Yok eğer bilgisizce saptırma şeklinde anlamak gerekiyorsa, ayet şu anlama gelir: “O, halka bilgisizce kılavuzluk etmeye yeltenir, fakat bilmez ki, halkı Allah’ın Yolu’ndan saptırmak için yaptığı şey kendisine nasıl bir günah yüklüyor.”
7. “Lehv el-Hadis” deyimi, metinde, dinleyeni meftun eden tamamiyle kendi atmosferine çeken ve etrafındaki başka şeylerden habersiz hale getiren bir şeyi tazammun eder. Lugat anlamı itibariyle bu tamlamanın herhangi bir kötü çağrışımı yoktur, fakat günlük kullanım içinde bu tamlama dedikodu, saçma sapan konuşma, sulu şaka ve hareket, romanlar, hikayeler, masallar, şarkı söyleme, cümbüş… vs. kötü ve faydasız şeyler için kullanılır.
İlgi çekip oyalayıcı masalları “satın almak”, sözkonusu şahısların hakikat yerine bâtılı seçtiği, hidayetten yüz çevirip kendisine ne dünyada ne de ahirette bir faydası dokunmayan böyle şeylerle uğraşması anlamına da gelebilir. Ne ki bu, mecazî anlamıdır. Asıl anlamı ise, “kimse sarfettiği mal karşığılığında boş ve faydasız bir şey almamalıdır”, şeklindedir. İbn Hişam, İbn İshak’a dayanarak rivayet eder ki, Mekke müşrikleri ellerinden geleni yapmalarına rağmen Hz. Peygamber’in (s.a) mesajının yayılmasını engelleyemeyince Nadir bin Hâris Kureyşliler’e şunları söyledi: “Bu adama karşı çıkma yolunuz sizi bir yere götürmez. O sizin aranızda yaşamakta. Şimdiye dek ahlâken en iyi olanınızdı; aranızda yaşayan en doğru, en dürüst ve emin kişi oldu daima. Siz tutmuş, onun bir kahin, sihirbaz, şair ve mecnun olduğunu söylüyorsunuz. Kim inanır buna? Ahali, bir kahin nasıl konuşur bilmiyor mu? Bir şairin, bir mecnunun halini tefrik edemez mi halk? Bu ithamların hangisini Muhammed’e (s.a) yamayabilirsiniz ki halkın dikkatini ondan kaçırabilesiniz. Bakın! Ben size onunla nasıl başedeceğinizi söyleyeyim.” Sonra Mekke’den ayrılıp Irak’a gitti ve oradan İran kisraları, Rüstem ve İsfendiyar’la ilgili masalları, hikayeleri, ustureleri derlemeyi başarıp halkın dikkatini Kur’an’dan ayırmak ve onları masallar içinde uyutmak için masal anlatma partileri düzenlemeye başladı. (İbn Hişam, cilt 1. sh. 320-321) Aynı rivayet Esbab-ı Nüzul adlı kitapta Kelbi ve Mukatil’e dayanarak Vakidî tarafından nakledilmiştir. Ve İbn Abbas’a göre Nadr bu amaçla şarkıcı kızlar da getirmişti. Bir kimsenin Hz. Rasûl’ün (s.a) etkisi altına girdiğini işittiğinde, şarkıcı bir kızı şöyle bir talimatla ona musallat ederdi: “Onu yedir, içir, şarkınla öyle ağırla da diğer taraftan kopup seninle hemhal olsun.” Bu, kötülük odaklarının her devirde başvurmakta olduğu aynı araçtı.
Kötülüğün bu elebaşıları sıradan insanları kültür adı altında eğlence, spor ve müzikle öylesine oyalarlar ki, hayatın ciddî problemlerine eğilmek için hiç zaman ve istekleri kalmaz. Ve bu boşvermişlik duygusu içinde sürüklenmekte oldukları felâketi hissetmezler bile.
Lehv-el Hadis’in bu şekilde tefsiri Ashab ve tabiin’in birçoğundan nakledilmiştir. Abdullah b. Mesud’a şöyle soruldu: “Bu ayetteki Lehv el-Hadis’in mânâsı ne?” İbn Mesud üç kere tekrarla şöyle cevap verdi: “Vallahi o şarkı söylemektir.” (İbn Cerir, İbn Ebi Şeybe, Hakim, Beyhaki) Benzer rivayetler Abdullah, Mücahid, İkrime, Said bin Cübeyr, Hasan Basri ve Makhül gibi alimlerden de nakledilmiştir. İbn Cerir, İbn Ebi Hatim ve Tirmizi, Hz. Ebu Umâme’ye dayanarak Hz. Rasûl’ün şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Şarkıcı kızları satmak, satın almak, onların ticaretini yapmak ve onun üstünden para kazanmak haramdır.” Bir başka rivayette bu son cümle “Ve onun üstünden kazanılan parayı yemek haramdır” şeklindedir. Ebu Umâme’den gelen bir diğer rivayet ise şöyledir: “Cariyelere müzik öğretmek ve onların ticaretini yapmak haramdır ve onun üstünden para kazanmak da haramdır.” Bu üç hadis’in hepsi de lehv el-hadis’in geçtiği ayetin böyle bir bağlam içinde indirildiğini göstermektedir. Kadı Ebu Bekir İbn’ul-Arabi, Ahkâmu’l-Kur’an’ında, Abdullan İbn Mubarek ve İmam Malik’in Hz. Enes’ten rivayet ettiği bir hadisi nakleder: “Râsulullah şöyle dedi: “Her kim, bir musıkî meclisinde bir şarkıcı kızın (cariyenin) söylediği şarkıyı dinlerse Ahiret günü onun kulaklarına erimiş kurşun dökülecektir.” (Sırası gelmişken bu günlerde müzik “kültür”ünün tamamiyle köle-kızlar (cariyeler) aracılığıyla yaygınlaştırıldığını belirtmek gerekir: Hür kadınlar o zaman da “artist” olmazdı. İşte bu yüzden Rasûlullah köle-kızların ticareti hakkında konuşmuş, onlardan gelecek kazancı ve ödenecek ücreti tavsif etmiş ve Arapça’da özellikle köle-kızlar için kullanılan kayna kelimesini şarkıcı kızlar için kullanmıştır.)
8. Yani, “Bu şahıs masallarla şarkılarla, asılsız hikâyelerle halkı cezbedip oyalayarak ilahî vahiyleri alaya almak istemektedir. Niyeti Kur’an davetini alaya almak, maskara etmek ve gülünç duruma düşürmektir. Kafasında Allah’ın diniyle savaşmak üzere bir taktik geliştirmiştir: Hz. Muhammed (s.a) Allah’ın vahiylerini halka tebliğ etmeye başlar başlamaz, büyüleyici, tatlı sesli bir genç kız, bir müzik konseriyle marifetini gösterecek, öte yanda tatlı dilli bir hikayeci İran hikayeleri ve masalları anlatacak ki halk Allah, ahlâk ve ahiret hakkında bir şey dinleyecek halde olmayacak.”
9. Bu ceza onların suçlarına uygun olacak. Onlar Allah’ın dinini, vahyini ve Rasûlünü küçük düşürmek, alçaltmak istiyor; Allah, intikamını onlara alçaltıcı bir azap vererek alacaktır.