SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA KEHF SURESİ 25. ve 27. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
25- Kimileri derler ki, “O gençler mağarada üçyüz yıl kaldılar. ” Buna dokuz daha eklerler.
26- Dedi ki; “Onların mağarada ne kadar kaldıklarını herkesten iyi bilen Allah’dır. Göklerin ve yeryüzünün sırlarının bilgisi O’nun tekelindedir. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. İnsanların O’nun dışında başka bir koruyucuları, başka bir önderleri yoktur ve O egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez.
Onlar hakkında söylenecek son ve gerçek söz, göklerin ve yerin sırlarına ilişkin bilgileri tekelinde bulunduran yüce Allah’ın bu açıklamasıdır. O ne güzel görür ve ne güzel işitir. O her şeyden yücedir. Bu sözden sonra tartışmaya, demagojiye yer yoktur.
HİKÂYE’ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME
Eshab-ı Kehf hikâyesi üzerine, hikâyenin ve hikâyedeki olayların akışında etkisi açıkça görülen yüce Allah’ın birliği ilkesinin açıklanması ile bir değerlendirme yàpılıyor: “İnsanların O’nun dışında başka bir koruyucuları, başka bir önderleri yoktur ve O egemenliğine hiç kimseyi ortak etmez.”
Bu arada Peygamber Efendimize -salât ve selâm üzerine olsun- yönelik Rabb’inin kendisine vahyettiği ayetleri okumasına (çünkü bu ayetler bu meseleye ilişkin gerçeği içeren ve hiçbir zaman batıl bir unsuru barındırmayan gerçek sözlerdir) bir de sadece yüce Allah’a yönelmesine ilişkin bir direktif yeralıyor. Çünkü O’nun dışında gerçek anlamda bir koruyucu yoktur. Nitekim Ashab-ı Kehf’te kaçıp O’na sığınmışlardı. O da onları rahmeti ve hidayetiyle kuşatmıştı.
27- Sana vahyedilen Rabb’inin kitabını oku. Allah’ın sözlerini hiç kimse değiştiremez ve O’nun dışında sığınabileceğin başka bir kimse bulamazsın.
Başında, ortasında ve sonunda bu tür direktiflerin yeraldığı bu hikâyede böylece sona eriyor. Zaten Kur’an-ı Kerim’de hikâye bu tür direktifleri vermek, onların anlaşılıp uygulanmasını sağlamak amacı ile yer alırlar. Ama ayetlerin akışı içinde dini direktiflerle edebi sunuş arasında mutlaka bir ahenk olması gözönünde bulundurulur.
KALICI VE GEÇİCİ DEĞERLER
Bu ders bütünüyle inanç terazisindeki değerlere ilişkin açıklamalardan oluşuyor. Kuşkusuz gerçek değer mal değildir, mevki-makam değildir; iktidar değildir. Aynı şekilde dünya hayatının lezzetleri ve nimetleri de gerçek değer değildir. Bütün bunlar sahte ve geçici değerlerdir. Buna rağmen İslâm bunların iyi yönlerinden yararlanılmasını yasaklamaz. Fakat İslâm, bunları insan hayatının amacı olarak öngörmez. Bunlardan yararlanmak isteyen yararlanabilir, ama bu nimetleri bahşeden Allah’ı hatırlamalıdır. İyi işler yapmak suretiyle verdiği nimetlere karşılık ona şükretmelidir. Çünkü insanın geride bıraktığı iyi işler hem daha iyi hem daha kalıcıdır.
Bu ders Peygamber Efendimize -salât ve selâm üzerine olsun- yönelik bir direktifle başlıyor. Bu direktif, Allah’a yönelenlerle birlikte bulunmaya kendini zorlaması; Allah’ı anmayanları görmezlikten gelip onlara aldırış etmemesi, onlarla ilgilenmemesi anlamını içeriyor. Sonra bu iki grubun durumuna iki adamın başından geçenleri örnek veriyor. Bunlardan birisi, kendisine bahşedilen mal, şan-şeref ve nimetlerden dolayı büyüklük taslıyor, üstünlük kompleksine kapılıyor. Diğeri ise, samimi imanı ile onur duyuyor ve dünya nimetindense Rabb’inin katında bulunan daha hayırlı nimetlere kavuşmayı umuyor. Bunun üzerine de bütün dünya hayatına ilişkin bir örnek gösterilmek suretiyle bir değerlendirme yapılıyor. Bir de bakıyoruz ki, dünya hayatı rüzgârın önünde savrulan saman kırıntıları gibi çok kısa ömürlü ve geçicidir. Derste yeralan bütün konular gerçek ve kalıcı bir bildiri ile son buluyor.
Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdürler. Kalıcı iyilikler ise Rabb’in katında sevap kazandırma bakımından daha yararlı ve umut kaynağı olmaya daha lâyıktırlar