sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

GÜNÜN AYET VE HADİSİ

GÜNÜN AYET VE HADİSİ
A+
A-

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذٖينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـٖٔينَۚ

İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” demiştik.

(Bakara Suresi 65. Ayet)

GÜNÜN HADİSİ

131.-……..Bana Abdurrahmân ibn Ebî Amre tahdîs etti ki, ona da Ebû Hureyre, Peygamber’den işiterek tahdîs etmiştir.

H ve yine bana Muhammed tahdîs etti: Bize Abdullah ibn Recâ tahdîs etti: Bize Hemmâm ibn Yahya haber verdi ki, İshâk ibn Ab-dillah şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibn Ebî Amre haber verdi ki, ona da Ebû Hureyre tahdîs etmiştir: Ebû Hureyre, Rasûlullah’-tan şöyle buyururken işitmiştir: “İsrâîloğulları’nda derisi hastalıklı, kel, kör üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek abraşa geldi:

— En çok neyi seversin? dedi. Abraş:

— Güzel renk, güzel ten. Çünkü insanlar beni çirkin görüyor, benden iğreniyorlar, dedi.”

Rasûlullah buyurdu ki: “Melek, abraşın vücûdunu sıvadı. On­dan bu çirkinlik gitti de ona güzel bir renk ve güzel bir ten verildi. Bundan sonra melek ona:

— En çok hangi mali seversin? diye sordu. Abraşlıktan kurtulan kişi:

— Deveyi yâhud da sığırı, dedi”.

— Râvî İshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha abraşla kelden birisinin deve, Öbürünün de sığır istediğini kestiremediğinden terdîd ile ikili

rivayet etmiştir .-Abraşla kelden biri deve dedi, diğeri de sığır dedi. “Deve isteyene on aylık gebe bir deve verildi. Bunun üzerine me­lek ona:

— Bu deve mübarek olsun! diye dua etti.

Sonra melek, başı kel kişinin yanına vardı. Ona da:

— En çok neyi seversin? diye sordu. O da:

— Güzel bir saç, şu kellik benden gitsin! Herkes benden iğreni­yor, dedi.”

Rasûlullah buyurdu ki: “Melek onun başım sıvadı da ondan kel­lik gitti ve ona güzel bir saç verildi. Melek ona:

— En çok hangi malı seversin? diye sordu. Oda:

— Sığırı severim, dedi.

Allah ona gebe bir sığır verdi de, melek ona:

— Bu sığır sana mübarek olsun! diye duâ etti. Melek körün yanına geldi ve ona da:

— En çok neyi seversin? diye sordu.

O da:

— Allah gözümü bana geri versin de, ben de onunla insanları

göreyim, dedi”.

Rasûlullah buyurdu ki: “Melek onun gözünü sıvadı da Allah ona

gözünü geri verdi. Melek, köre:

— Hangi malı çok seversin? diye sordu. Oda:

— Koyunu severim, dedi.

Melek de ona kuzulu bir koyun verdi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahihlerinin devesi ve sığırı yav­ruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Bu suretle deve isteyen kişinin bir vâdî dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kimsenin de bir vâdî dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vâdî koyunu oldu. Bundan sonra (günün birinde) o melek, bu üç kişi ile ilk görüştüğü suret ve hey’etinde abraş kişiye geldi de şöyle dedi:

— Ben fakır (ve garîb yabancı) bir kişiyim. Yol üzerinde yaşa­ma ve memleketime ulaşma sebebleri kesilmiştir. Artık bu gün benim için muradıma erişebilmek ancak evvelâ Allah’ın inâyetiyledir, son­ra senin yardımınladır. Şimdi ben sana güzel bir renk, güzel bir vü-cûd ve bir çok mal veren Allah rızâsı için, senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde muradıma ve vatanıma erişebileyim!

Bu istek üzerine eski abraş ona:

— İyi amma hak sahihleri (yânî isteyen fakirler) çoktur (her di­lenciye bir deve vermek olmaz), dedi.

Melek de ona:

— Öyle sanıyorum ki ben seni tanıyacağım. Sen insanların iğ­rendiği abraş kimse değil misin? Sen fakır idin de bu malı sana Allah vermişti, dedi.

Bu eski abraş, meleğe:

— Hayır yemin olsun ben bu mala atadan ataya geçerek vâris oldum, dedi.

Melek de ona:

— Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çe­virsin! dedi.

Sonra melek, ilk buluştuğu suretinde ve hey’etinde kel adama gitti de, abraşa dediği gibi ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti. Melek de ona:

— Eğer sen bu iddianda yalancı isen, Allah seni eski hâline çe­virsin! diye beddua etti.

Bu defa melek (gözlerini sıvadığı) köre geldi de şunları söyledi:

— Ben fakır ve (vatanından uzak düşmüş) garîb bir kimseyim. Sefer hâlinde iken geçimim ve memleketime dönmem sebebleri ben­den kesilmiştir. Bu gün benim için muradıma ulaşabilmek ancak ev­velâ Allah’ın inayeti, sonra senin yardımınla olur. Şimdi ben sana gözlerini geri veren Allah rızâsı için senden bir koyun isterim ki, bu yolculuğumda onunla muradıma ve vatanıma erişebileyim, dedi.

O kişi de meleğe:

— Hakîkaten ben kör idim, Allah gözlerimin nurunu bana geri verdi. Fakır idim. Allah beni zengin kıldı. (îşte koyunlarım) diledi­ğin kadar al. Allah’ayemîn ederim ki, bu gün Allah rızâsı için ben­den alacağın birşeyin mikdârını hudûdlandırmak ile sana güçlük vermek istemem, dedi.

Melek de ona:

— Malını tamamen muhafaza et! Allah ancak sizin üçünüzü im­tihan etti de, Allah senden razı oldu. İki dostun abraşla kel de Al­lah’ın gazabına uğradılar, dedi” [185].

54- Bâb:

“Sen, bizim âyetlerimiz içinde (yalnız) Kehf ve Rakîm yaranının ibrete şâyân olduklarını mı sandın? Hayır (Öyle değil). O zaman o genç yiğitler mağaraya sığınmışlardı da: ‘Ey Rabb ‘imiz, bize tarafından bir rahmet ver ve işimizden bizim için bir muvaffakiyet hazırla’ demişlerdi. Bunun üzerine biz nice yıllar onların kulaklarına (perde) vurduk. Sonra da onları uyandırdık, iki zümreden hangisi bekledikleri gayeyi daha iyi hesâb edicidir, ayırdedelim diye. (Şimdi) sana onların kıssalarını, hakikati veçhile anlatalım: Doğrusu onlar Rabb Herine îmân eden genç yiğitlerdi. Biz de onların hidâyetini artırmıştık. Ve (zâlim hükümdarın önünde) dikilip de: Bizim Rabb İmiz göklerin ve yerin Rabb Hdir. Biz O’ndan başkasına tanrı demeyiz* Dersek o hâlde and olsun ki, hakikatten uzaklaşmış oluruz. Şunlar, şu bizim kavmimiz O’ndan başka tanrılar edindiler. Bunların üzerine bârı açık bir burhan getirselerdi ya. Artık Allah’a karşı yalan yere iftira edenlerden daha zâlim kimdir? dedikleri zaman, onların kalblerini (sabır ve sebat ile tamamen Hakk’a) bağlamıştık. (Birbirine şöyle demişlerdi:) Madem ki siz onlardan ve Allah’tan başka tapmakta olduklarından ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabb ‘iniz size rahmetinden genişlik versin, işinizden de Jaide hazırlasın! (Onlara baksaydın) görürdün ki, güneş doğduğu zaman mağaraların sağ tarafına yönelir, battığı vakit de onların sol yanını kesip giderdi. Kendileri ise oranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidâyet ederse, doğru yola erdirilmiş, kimi de şaşırtırsa artık onun için hiçbir zaman irşâd edici bir yâr bulamazsın. Sen onları uyanık kimseler sanırsın. Hâlbuki onlar uyuyanlardır. Biz onları sağ yanına, sol yanına çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatmakta idi. Üzerlerine tırmanıp da (hâllerini bir) görseydin mutlakaa onlardan yüz çevirir, kaçardın ve her hâlde için onlardan korku ile dolardı. Bunun gibi onları aralarında soruşsunlar diye uyandırdık da içlerinden bir sözcü dedi ki: Ne kadar eğleştiniz? (Bâzıları:) Bir gün yâhud bir günün bir parçası eğleştik, dediler. (Diğerleri de:) Ne kadar eğleştiğinizi Rabb ‘iniz daha iyi bilendir. Şimdi siz birinizi bu gümüş para ile şehre gönderin   de baksın, onun hangi yiyeceği daha temizse ondan bir rızık getirsin. Çok nâzik hareket etsin, sizi hiçbir kimseye sakın hissettirmesin, dediler. Çünkü onlar size galebe ederlerse sizi ya taşla öldürürler, yâhud sizi zorla kendi dînlerine döndürürler. Bu takdirde ise ebedî felah bulamazsınız. Böylece (kullarımızı ve mü’minieri) onların hâllerine muttali’ kıldık ki, Allah’ın (tekrar dirilteceğine dâir olan) va ‘dinin şübhesiz bir hakk olduğunu, kıyametin vuku ‘unda da hiçbir şübhe bulunmadığını bilmiş olsunlar. O sırada onlar, bunların işini aralarında nizâ’laşıyorlardu Bunun üzerine: Onların etrafına bir bina yapın, dediler. Rabb Heri onları daha iyi bilendir. Onların işine gâlib (ve vâkıf) olanlar ise: Mutlakaa yanlarında bir mescid edineceğiz, dediler. (Sayıları) üçtür, dördüncüleri köpekleridir, diyecekler. Beştir, altıncıları köpekleridir, diyecekler. Söyle ki: Rabb ‘im onların sayısını daha iyi bilendir. Onları insanların bâzısından başkası bilemez. O hâlde bunlar hakkında zahirî bir münâkaşadan gayrı ile mücâdele etme. Bunlara dâir hiçpir kimseden fetva da isteme. Hiçbir şey hakkında:

Ben bunu herhalde yarın yapacağım, deme. Meğer ki, sözünü Allah’ın dilemesine bağlamış olasın. Unuttuğun

zaman Rabb’ini an ve şöyle de: “Umulur ki Rabb’im beni bundan daha yakın bir hayra ve muvaffakıyyete erdirir’. Onlar mağaralarında üçyüz sene eğleştiler. Bunadokuz yıl daha kattılar. De ki: Allah ne kadar eğleştiklerini daha iyi bilendir. Göklerin ve yerin gaybıO’na hâsstır. O ne güzel görendir! Ne güzel işitendir t Bunların O’ndan başka hiçbir yardımcısı yoktur. O hiçbir kimseyi hükmüne ortak da yapmaz” (ei-Kehf: 9-26)

55- Hadîsirl-Gâr(-Mağara Hadîsi)

(KİTABU’L ENBİYA – BUHARİ – 131. HADİS)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.