sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHZAB SURESİ 50. AYET

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHZAB SURESİ 50. AYET
22.12.2021
759
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

50- Ey Peygamber! gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini(87) ve Allah’ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri) nden elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarını, bir de Peygamber’e kendisini hibe eden ve Peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık.(88) Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır.(89) Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. (Seni bu hususta istisna ettik) Ki senin için hiçbir darlık olmasın,(90) Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

AÇIKLAMA

87. Bu, Hz. Muhammed’in (s.a) başkalarına dört kadından fazlasını nikah altında tutmayı yasaklarken kendisinin beşinci kadınla evlendiğini söyleyerek itiraz edenlere bir cevap niteliğindedir. Böyle bir itiraz ortaya çıkmıştır, çünkü Hz. Peygamber (s.a) Hz. Zeyneb’le (r.a) evlendiğinde zaten dört tane eşi vardı.

1) Hicretten üç yıl önce evlendiği Sevde, 2) Hicretten üç yıl önce nikahladığı, fakat H. 1. Şevval ayında birlikte yaşamaya başladığı Hz. Aişe, 3) H. 3. yılın Şaban ayında nikahladığı Hz. Hafsa, 4) H. 4. yılın Şevval ayında nikahladığı Hz. Ümmü Seleme. Yani, Hz. Zeyneb beşinci hanımı oluyordu. Burada Allah, kâfir ve münafıkların itirazlarına şöyle cevap vermektedir: “Ey Peygamber, biz mehirlerini vererek nikahladığın bütün kadınları sana helal kıldık.” Başka bir deyişle bu cevap şu anlama gelmektedir: “Diğer Müslümanlara mahsus olan dört hanım sınırlamasından istisna eden de yine biziz. Bir sınırlama getirdiğimize göre ona bir istisna getirmek de bizim hakkımızdır”

Bu cevabın kâfirleri ve münafıkları değil, İslâm düşmanlarının çirkin fikirlerle saptırmaya çalıştıkları Müslümanları tatmin etmek amacını güttüğüne dikkat edilmelidir. Onlar Kur’an’ın Allah kelamı ve bizzat Allah tarafından kendi kelamıyla gönderilmiş olduğuna inandıkları için, Allah, Peygamber’in (s.a) kendisini bu dört eş sınırlamasından muaf tutmadığını, bilakis bizzat Allah’ın onu bu sınırlamadan istisna ettiğini bildirmekle yetinmiştir.

88. Beşinci eşi Hz. Peygamber’e (s.a) helal kılmasının yanısıra Allah bu ayette onun birkaç şekilde daha eş almasına izin vermiştir.
1) Allah’ın ganimet olarak verdiği cariyelerden onun payına düşenler. Bu kurala göre Hz. Peygamber (s.a) , Beni Kurayza gavzesinde alınan esirler arasından Hz. Reyhane’yi, Beni’l-Müstalık gavzesinde alınan esirlerden Hz. Cüveyriye’yi, Hayber’de ele geçirilen esirler arasından Hz. Safiyye’yi ve Mısır Mukavkısı’nın kendisine hediye olarak gönderdiği kıpti Mariye’yi almıştır. Bunlardan üçünü azat etmiş ve onlarla evlenmiş, Mariye’yi ise cariye olarak bırakmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a) onu azat edip nikahladığına dair hiçbir haber yoktur.

2) Kendisiyle birlikte hicret eden amcasının, dayısının, hala ve teyzesinin kızları, “Seninle beraber hicret eder” sözlerinden onların bizzat hicret sırasında Peygamber’e (s.a) arkadaşlık etmiş olmaları değil, onların da İslâm uğrunda ve Allah yolunda hicret etmiş olmaları anlaşılır. Hz. Peygamber (s.a) , H. 7. yılında Hz. Ümmü Habibe ile evlendi. (Bu vesile ile bu ayette bir Müslümana hala, dayı, amca ve teyze kızlarının kendisine helal olduğu da bildirilmektedir. Bu bakımdan İslâm hukuku, Hıristiyan ve Yahudi hukuklarından farklıdır.

Hıristiyanlar, soyu yedi göbeğe kadar bir yerlerde kendi soyu ile birleşen bir kadınla evlenemezler. Yahudilere göre ise bir kimse öz yeğeni ile, yani kızkardeşinin veya erkek kardeşinin kızı ile bile evlenebilir.
3) Kendilerini Peygamber’e (s.a) hibe eden, yani hiçbir mehir almaksızın Peygamber’le (s.a) evlenmeye hazır olan ve Peygamber’in (s.a) de kendisinden hoşlandığı Müslüman kadınlar. Bu izin üzerine Hz. peygamber (s.a) , H. 7. yılda Hz. Meymune ile evlendi, fakat mehrini ödemeden ilişkide bulunmaması gerektiğini düşündü. Bu yüzden Hz. Meymune hiç talep etmediği halde ona mehir verdi. Bazı müfessirler, Hz. Peygamber’in, kendisini hibe eden hiçbir kadınla evlenmediğini söylerler. Fakat bu onun kendisini hibe ettiği halde hiçbir kadınla mehirsiz evlenmediği anlamına gelir.
89. Eğer bu cümle bir önceki cümleye bağlı olarak kabul edilirse, mehir vermeksizin kendini hibe eden bir kadınla evlenmenin diğer Müslümanlara caiz olmadığı anlamı çıkar. Fakat bütün pasajla bağlantılı olarak ele alındığında, dörtten fazla evlenmenin diğer Müslümanlara değil, sadece Hz. Peygamber’e (s.a) caiz olduğu anlamı çıkar. Bu ayet aynı zamanda, bazı emirlerin sadece Hz. Peygamber (s.a) için geçerli olduğunu ve diğer müminler için bir sorumluluk getirmediğini göstermektedir. Kur’an ve Sünnet gözden geçirildiğinde bu tür birçok emirle karşılaşılır. Mesela Teheccüd namazı Hz. Peygamber’e (s.a) farz, diğer Müslümanlara ise nafiledir. Hz. Peygamber (s.a) ve ailesinin sadaka kabul etmesi haramdır, oysa diğer müminler için böyle değildir. Peygamber’in (s.a) bıraktığı miras paylaşılmaz, oysa diğer müminlerin bıraktıkları mirasla ilgili hükümler Nisa Suresi’nde yer almıştır. Kendisine aralarında adaletle davranması emredildiği halde, dörtten fazla kadınla evlenme izni verilmiştir. O kendisini hibe eden bir kadınla, mehir vermeksizin evlenebilir ve onun eşleri ölümünden sonra Müslümanlara haramdır. Bu hususta müfessirlerin saydığı bir başka özel durum da, Müslümanların ehl-i kitaptan kadınlarla evlenmesi helâl olduğu halde, peygambere bunun haram olmasıdır.

90. Allah’ın peygamberini genel hükümden istisna etmesinin nedeni budur. “Senin için hiçbir darlık olmasın,” sözleri onun, dört kadınla evlilik sınırlaması nedeniyle bir güçlük çekmemesi için kendisine istediği kadar kadınla evlenme izni verilen çok şehvetli bir erkek olduğu anlamına gelmez.

Böyle bir anlamı ancak Hz. Peygamber’in kendisi 25 yaşında iken 40 yaşında bir kadınla evlenip onunla 25 yıllık mutlu ve huzurlu bir evlilik hayatı yaşadığını unutan ön yargılı bir kimse çıkarabilir. O öldüğünde Hz. Peygamber (s.a) yine yaşlı bir kadın olan Hz. Sevde ile evlenmiş ve üç-dört yıl kadar başka kadınla evlenmemiştir. Hiçbir makul ve dürüst insan kalkıp ta onun 53 yaşından sonra şehvetinin güçlendiğini ve bu yüzden birçok kadınla evlendiğini söyleyemez. Aslında “hiçbir darlık olmasın” sözlerini onaylayabilmek için bir taraftan Allah’ın Peygamber’ine (s.a) yüklediği büyük sorumluluk gözönünde bulundurulmalı, diğer taraftan bu büyük görevi yerine getirirken içinde bulunduğu ortam ve şartlar anlaşılmalıdır. Bu iki noktayı, önyargısız bir zihinle kavrayan herkes, eşler konusunda niçin ona sınırsız serbestlik verilmesi gerektiğini ve dört eş sınırlamasında onun için ne tür bir “darlık” olduğunu anlayacaktır.

Hz. Peygamber’e (s.a) emanet edilen görev, sadece İslâmi yönden değil genel bakış açısıyla da medeniyyetten uzak, kültürsüz, geri ve kaba bir topluluğu, medenî, ileri ve ahlâken gelişmiş bir toplum haline getirme, eğitme ve şekillendirme göreviydi. Bu amaçla sadece erkekleri eğitmek geçerli değildi, kadınların da eğitilmesi gerekiyordu. Fakat onun öğretmekle görevlendirildiği medeniyet ve sosyal hayatın ilkeleri, iki cinsin serbestçe birarada olmasını yasaklıyordu ve onun bu ilkeyi çiğnemeksizin direkt olarak kadınları eğitmesi imkansız bir şeydi. Bu nedenle kadınları eğitmek için tek yol, onun çeşitli yaşlarda ve farklı zihni kapasiteye sahip birçok kadınla evlenip onları eğitip öğreterek kendisine yardımcı yetiştirmesi, daha sonra onları, genç, orta yaşlı ve yaşlı kadınların dini eğitiminde ve onların ahlâken eğitilmesinde görevlendirmesiydi.

Bundan başka Hz. Peygamber (s.a) İslâm öncesi cahiliye hayat tarzını ortadan kaldırıp, onun yerine İslâmî hayat tarzını uygulamada göstermekle görevlendirilmişti. Bu görevin yerine getirilebilmesi için, cahiliye sistemini savunanlarla bir çatışma içine girmek kaçınılmazdı ve böyle bir çatışma garip gelenek ve adetlerin ve kabile sisteminin yürürlükte olduğu bir toplumda gerçekleştirilecekti. Bu şartlar altında, diğer Arapların yanısıra, Hz. Peygamber’in (s.a) , düşmanlıklara son verip dostluk bağlarını güçlendirmek için farklı kabile ve ailelerden kadınlarla evlenmesi gerekiyordu. Bu nedenle evlendiği kadınların seçiminde, onların kişisel özelliklerinin yanısıra bu gaye de önemli bir rol oynamıştır.

Hz. Peygamber (s.a) , Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile evlenerek, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’le arasındaki bağı daha da güçlendirmiştir. Hz. Ümmü Seleme, Ebu Cehil ve Halid bin Velid’in de mensub olduğu bir ailedendi ve Ümmü Habibe, Ebu Süfyan’ın kızıydı. Bu evlilikler bir dereceye kadar bu ailelerin düşmanlıklarını yumuşatmıştır. Öyle ki, Ümmü Habibe ile evlendikten sonra Ebu Süfyan, savaş alanında Hz. Peygamber’in (s.a) karşısına hiç çıkmamıştır. Hz. Safiyye, Hz. Cüveyriye ve Reyhâne, Yahudi kabilelerine mensuptu. Hz. Peygamber (s.a) onları azat edip nikahladıktan sonra Yahudi kabilelerin düşmanlıkları nispeten azalmıştır. Çünkü Arap geleneğine göre, bir kimse bir kabileden bir kadınla evlenirse, sadece kadının ailesinin değil, bütün kabilenin damadı kabul edilirdi ve bir damada karşı savaş açmak ise onur kırıcı bir davranıştı.

Toplumu birçok yönden ıslah etmek ve yürürlükte olan cahiliye adetlerini ortadan kaldırmak da Hz. Peygamber’in (s.a) görevleri arasındaydı. Bu amaçla da bir evlilik gerçekleştirmiştir. Bu olayın ayrıntılarına yine bu surede (Ahzab) değinilmiştir.

Bu sebepler yüzünden Hz. Peygamber’in (s.a) evlilik hususunda hiçbir sınırlama içinde olmaması gerekiyordu ki, kendisine emanet edilen büyük görevin gerekli kıldığı zamanlarda dilediği sayıda kadınla evlenebilsin.

Bu, çok kadınla evliliğin sadece özel kişisel zorunluluklar dahilinde caiz olduğunu ve bu zorunluluklar dışında evliliği helal kılan başka amaçlar olamayacağını savunan kimselerin büyük bir hata içinde olduklarını da göstermektedir. Hz. Peygamber’in (s.a) evliliklerinden hiçbirinin sebebi ne karısının hasta oluşu, ne kısır oluşu, ne erkek çocuk sahibi olmak istemesi, ne de yetimlere bakmak gibi sebepler değildi. Bu sebepler olmaksızın Hz. Peygamber (s.a) ya eğitim gereği, ya toplumu ıslah etmek için, ya da sosyal ve politik bazı amaçlar yüzünden evlilikler yaptı. Mesele şudur: Allah bizzat çok kadınla evliliği bugün bazı kimselerin söylediği sebeplere hasretmediği halde ve Allah’ın Rasûlü bunlardan başka birçok sebepler yüzünden evlilikler yapmış olduğu halde, nasıl olur da başka bir kimse kanunla sınırlamalar getirebilir ve bu sınırlamaların şeriate uygun olduğunu söyleyebilir? Aslında bu sınırlamaların getirilmesinin asıl sebebi, çok kadınla evliliği kötü ve yanlış kabul eden batı tarzı anlayıştır. Bu anlayış, haram olan birşey ancak zaruri durumlarda helal olabilir şeklinde bir düşünceye yol açmıştır. Batıdan ithal edilen bu fikri İslâm’a maletmek için ne denli çalışılırsa çalışılsın, bu fikir Kur’an’a, Sünnet’e ve bütün İslâm literatürüne ters düşer.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.