EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA AHZAB SURESİ 53. ve 54. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
53- Ey iman edenler (rasgele) peygamberlerin evlerine girmeyin,(95) (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin,(96) yemeği yeyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın.(97) Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak) tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir.(98) Allah’ın Resulü’ne eziyet vermeniz(99) ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız size ebedî olarak (helal) olmaz.(100) Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük (bir günah) tır.
54- Bir şeyi açığa vursanız da, saklı tutsanız da; hiç şüphe yok Allah, her şeyi bilici olandır.(101) .
AÇIKLAMA
95. Bu, yaklaşık bir yıl sonra Nur Suresi 27. ayette verilen genel emre bir giriş niteliğindedir. Eskiden Araplar, birbirlerinin evine zaman gözetmeden girerlerdi. Bir kimse, başka birisini görmek istediğinde, kapıyı tıklatmanın veya giriş izni almanın gerektiğini düşünmez, bilakis hemen eve girer ve evdeki kadınlara ve çocuklara, evin reisinin evde olup olmadığını sorardı. Bu cahiliye adeti birçok kötülüğün sebebiydi ve daha ciddi kötü sonuçlara da yol açabiliyordu. Bu nedenle başlangıçta, yakın bir arkadaş olsun, ya da uzak bir akraba olsun, hiçkimsenin Hz. Peygamber’in (s.a) evlerine izinsiz giremeyeceği şeklinde bir kural kondu. Daha sonra Nur Suresi’nde bu kural bütün Müslümanların evleri için genişletildi.
96. Bu, bu husustaki ikinci emirdir. Araplar arasında yaygın olan başka bir gayrı-medeni adet de, ziyaretçilerin tam yemek sırasında ev sahibini çağırması veya gelmesi, ya da önceden gelip yemek zamanına kadar orada kalmasıydı. Bu, çoğunlukla ev sahibini büyük bir sıkıntı içine sokuyordu. Ne yemek zamanı geldiğini ima ederek misafirlerine gitmelerini söyleyecek denli terbiyesizlik yapabilirdi, ne de bu kadar beklenmedik misafiri ağırlayacak yiyeceğe sahip olabilirdi. Çünkü bir kimsenin çok sayıda beklenmedik misafiri ağırlayacak yiyeceğe her zaman sahip olması, mümkün olmayabilirdi. Allah bu adeti hoş görmedi ve misafirlerin sadece davet edildiklerinde bir eve yemek zamanı gitmelerini emretti. Bu emir sadece Hz. Peygamber’in (s.a) evi ile ilgili değildir, fakat bu kurallar, diğer Müslümanların evlerinde de genel görgü kuralları olarak kabul edilebilmeleri için ilkönce bu örnek evde uygulanmıştır.
97. Bu da başka bir aptalca adeti ortadan kaldırmaktadır. Yemeğe davet edilen misafirler, yemeği bitirdikten sonra, ev halkını rahatsız edecek denli uzun süre evde oturur ve konuşup eğlenceli sohbetler yaparlardı. Bu davranışlarıyla Müslümanlar Hz. Peygamber’i (s.a) de çoğu zaman rahatsız ederlerdi, fakat o affeder ve unuturdu. En sonunda Hz. Zeyneb’in (r.a) düğün yemeği sırasında bu rahatsızlık had safhasına vardı. Hz. Peygamber’in (s.a) özel hizmetkârı Enes bin Malik’e göre, düğün yemeği gece verilmişti. İnsanların çoğu yemekten sonra gittiler, fakat birkaç kişi kalıp havadan sudan konuşmaya başladı. Bundan rahatsız olan Hz. Peygamber (s.a) kalktı hanımlarını dolaştı. Döndüğünde o kimselerin hâlâ oturduklarını gördü. Geri dönüp Hz. Aişe’nin (r.a) hücresinde bekledi. Gecenin büyük bir kısmı geçtiğinde kalkıp tekrar Hz. Zeyneb’in hücresine gitti. Bundan sonra Allah, insanları bu kötü adet hakkında bizzat uyardı. Hz. Enes’e göre bu ayetler, bu olay üzerine nazil olmuştur. (Müslim, Nesai, İbn Cerir.)
98. Bu ayete “Perde ayeti” adı verilir. Buhari, Hz. Enes’den (r.a) bu ayet inmeden önce Hz. Ömer’in (r.a) defalarca Hz. Peygamber’e (s.a) şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ey Allah’ın Rasûlü, iyisi de kötüsü de dahil birçok insan seni ziyaret ediyor. Hanımlarına örtünmelerini emretsen!” Başka bir hadise göre ise Hz. Ömer (r.a) müminlerin annelerine bir keresinde: “Eğer sizinle ilgili söylediklerim kabul edilirse, gözlerim bir daha sizi görmeyecek” demiştir. Fakat Hz. Peygamber (s.a) hüküm koymada bağımsız olmadığı için ilahi emri beklemiştir. En sonunda, mahrem erkekler dışında hiçbir erkeğin Hz. Peygamber’in (s.a) evine giremeyeceğini ve müminlerin annelerine birşey sormak isteyen kimselerin perde arkasından sorması gerektiğini bildiren ilahi emir (55. ayet) geldi. Bu emrin gelişinden sonra müminlerin anneleri odalarının kapılarına perdeler astılar. Zaten bu ayetin son cümlesi, kadınların ve erkeklerin kalplerinin temiz olmasını isteyen herkesin, bu yolu benimsemesi gerektiğini bildirmektedir.
Artık Allah’ın kendisine anlayış yeteneği verdiği herkes, kadınların ve erkeklerin yüzyüze karşılıklı konuşmalarını yasaklayan ve “bu hem sizin, hem de onların kalpleri için daha temiz” olduğundan kadınlarla perde arkasından konuşmayı emreden bir kitabın, kalplerinin temizliğini etkilemediği iddiasıyla kadın ve erkeklerin karışık toplantılarda, eğitim kurumlarında ve hükümet dairelerinde bir arada bulunmalarına izin veremeyeceğini kabul edecektir. Kur’an’a tabi olmak istemeyen bir kimse için en iyi yol onun emirlerini hiçe saymak ve açıkça bunlara uymak istemediğini söylemektir. Kur’an’ın apaçık emirlerini çiğneyip sonra da Kur’an’dan çıkardığı İslâm’ın ruhuna uyduğunu iddia etmek ise apaçık bir adîliktir. Bir çok kimselerin Kur’an ve Sünnet dışındaki kaynaklardan çıkarıp sundukları bu “İslâm ruhu” da ne acaba?
99. Bu ima, o günlerde Hz. Peygamber (s.a) aleyhinde suçlamalarda bulunanlara ve bu konuda kâfirlere ve münafıklara katılan bazı zayıf iradeli Müslümanlaradır.
100. Bu, 6. ayette söylenen “Peygamber’in hanımları, müminlerin anneleridir” sözünün açıklamasıdır.
101. Yani, “Bir kimse Hz. Peygamber aleyhinde kötü bir düşünce beslerse veya aklından onun hanımlarıyla ilgili kötü bir niyet geçirirse bu, Allah’a gizli kalmayacak ve cezasını çekecektir.”