BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah azze ve celleye, Salât ve Selam âlemlere rahmet, müşriklere korku olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v)’e O’nun âline ve ashabının üzerine olsun.
Mümin, Âlemlerin Rabbine katıksız iman edip tam teslim olmuş izzet sahibi bir kişidir… O, Rabbi Allah’ın kendisini yarattığı fıtrat üzere yaşamaya gayret ederken, hiçbir şirk koşmadan yaratılış gayesi olan yalnızca Allah’a ibadet eder O, her anında imtihan hâlinde olduğunun idrakindedir. O, imtihanını şuurlu bir şekilde, Rabbi Allah’ın yardımıyla sabrederek başaracağına inanır.
O gerek imanından gerekse amelinden asla taviz vermeyen, hâlinin ilmini bilip, bildiğiyle amel eden bir kişidir.
El-Hakem (r.a.)’dan.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kişi, ibadetlerinden taviz verdikçe, Allah da onu, kuruntu hastalığına müptela kılar.”
İbadet, bütün hayatı kuşatıcıdır. Her hâl, ya Allah’ın emredip razı olduğu ve Rasulullah (s.a.v.)’in gösterdiği gibidir, ya da Allah’ın yasakladığı ve razı olmadığı gibidir. Allah’ın razı olduğu ve Rasulullah (s.a.v.)’in uygulamasını gösterdiği gibi olan hâl, ibadet hâlidir. Bunun zıddı, isyan hâlidir. Emrolunup gösterildiği şekilde tanzim edilen hayat, ibadet ve itaat üzere olunan bir hayattır. Eğer Allah’ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.v.)’in gösterdiği gibi davranılmaz ise, isyan hâli gündeme gelir. Mümin kulun, bütün ibadetleri, hayatı ve ölümü Allah için olmalıdır. Hayatı Allah için, ibadeti Allah için olan mümin kulun hayatı ibadet, ibadeti hayat olur.Rabbimiz Allah, mümin kullarına böyle emretmiştir:
“De ki: ‘Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, Âlemleri Rabbi olan Allah’ındır.
O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben, böyle emir olundum ve ben, Müslüman olanların ilkiyim.”
Mümin bu iman ve bu şuur ile hareket eder. Emrolunduğu gibi dosdoğru olmaya çalışır. Emrolunduğu gibi dosdoğru olmak, bütün hayatını Allah’ın emrine ve Rasulullah (s.a.v.)’in Sünneti ’ne uygun bir şekilde düzenlemekle gerçekleşir. Gerek ferdî gerek ailevî ve gerekse toplumsal hayat, bu şekilde düzenlendiğinde, Allah’ın koyduğu helâl haram sınırlarına riayet edilerek, helâller işlenip haramlara yaklaşılmadığında ve her an Allah’ın kendisini gördüğü inancıyla ihsan ile hareket edildiğinde kul, ibadet üzere, itaat üzeredir!..
Bu iman ile ibadet anlayışından verilen herhangi bir taviz, mü ‘minin yolunu kesen eşkıyadır. Bu eşkıyanın zoruyla nasıl ki, bilinen, kabul edilen ve en doğru yol bırakılarak başka yollara sapılıyorsa, imandan ve akideden verilecek taviz de kişiyi, dosdoğru yoldan saptırır, bidat ve hurafelerin içine atar. Bu bidat ve hurafeler içinde çok çalışan, gayret edip hareket hâlinde olan, kendisini ibadet ediyor zanneder, fakat yaptıklarının boşa gittiğinin farkında bile olmaz.
Abdullah b. Mesut (r.a.) şöyle diyor:
– Sünnet dahilinde orta yollu çalışmak, bidat içinde var gücüyle çalışmaktan daha hayırlıdır.
Müminler, kendilerinden önce imtihan olmuş olan ümmetlerden ve kavimlerden ibret ve ders almalıdırlar. Dünya hayatlarındaki imtihanlarında başarılı olup Rableri Allah’ın rızasını kazananlar gibi davranmalıdırlar. O razı olunmuş, mutmain bir kalbi selim ile Rabbi Allah’ı razı edip cennetine, Salih kullarının arasına giren mümin Müslüman muttaki kullar gibi yaşamak gerekir…
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Cennet de muttakiler için uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
Bu, size vaat olunandır (gönülden Allah’a) yönelip dönen (İslâm’ın hükümlerini) koruyan,
Görmediği hâlde Rahman’a karşı içi titreyerek korku duyan ve içten Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelen içindir.
Ona, esenlik ve barış (selâm)a girin. Bu, ebedîlik günüdür.
Orada diledikleri her şey onlarındır. Katımızda daha fazlası da var.”
“Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis,
Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
Artık kullarımın arasına gir.
Cennetime gir.”
Böyle ebedî huzur ve saadete kavuşmak, Rabbimiz Allah’ın razı olduğu bir kul olmak için, yeryüzündeki hayatımızda emrolunduğumuz gibi tertemiz ve hayır üzere bir hayat yaşamamız gerekiyor. Hayırlı bir sonuç, hayırlı bir başlangıç ve hayırlı bir gidiş ile gerçekleşir. Bu hayır, iman edip Salih ameller işlemekle elde edilir. Böyle olanlar, yaratılmışların en hayırlılarıdır.
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“İman edip Salih amellerde bulunanlar ise, işte onlar da yaratılmışların en hayırlılarıdır.
Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedî kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O’ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden içi titreyerek korku duyan kimse içindir.”
Yegâne önderimiz ve hayat örneğimiz Rasulullah (s.a.v.), imtihan sahasında başarılı olmanın ilkelerini ve bu ilkelerin uygulanış şeklini, kıyamete kadar yaşayacak ümmetine göstermiştir. Kadın olsun, erkek olsun her muvahhit mümin ferdiyle ümmet, Rasulullah (s.a.v.)’in göster-diği gibi hareket etmeli ve O’nun yolu olan Sünnetini takip ile hidayet üzere olmalıdır.
Abdullah İbn Amr (r.a.)’ın rivayetleriyle şöyle buyuruyor Rasulullah (s.a.v.):
“Her işin bir gayret dönemi vardır. Her gayret döneminin de bir gevşeme (fetret) devri vardır. Kimin gevşeme (fetret) dönemi, benim Sünnetim ölçüsünde olursa o, hidayete ermiştir. Kiminki böyle değilse, helâk olmuştur.”
İşte, hidayet ve dalâletin ölçüsü!.. İşte, ebedî kurtuluşun ve helâk oluşun ilkesi!.. Kim ki, yegâne önder Rasulullah (s.a.v.)’in Sünnetini hayat ölçüsü olarak kabul edip onunla amel ederse, hidayete ermiş olur. Gayret dönemlerinde, müminlerin heyecanları ve çalışmaları doruk noktadadır. Allah’ın emirlerini, Rasulullah (s.a.v.)’in gösterdiği şekilde uygulamaya gayret ederler. Gerek ferden gerekse topluluk olarak bu dönem, en verimli ve en başarılı dönemdir.
Gerek nefsin tembelliğinden gerek dünyevileşmenin getirdiği bir gevşeme gerekse işgal edilmiş İslâm topraklarında egemen tağutların baskılarından dolayı zaman zaman mümin Müslümanlar arasında gevşemeler olmaktadır. Takip edilen metod konusunda, seçilen hedef konusunda ve toplumsal ilişkiler ile yapılanma konusunda insanların umutsuzluğa kapıldığı görülmektedir. Bu da kendilerini gevşemeye ve bakmışlığa sürüklemektedir. “Böyle olmaz veya olmuyor!..” gibi sadece dertlenme ve sadece şikâyet etmeler, dava adamını yolundan alıkoyar. Dava adamı, karanlığa kızmaz, karanlığı aydınlatacak bir ışık yakar. Dava adamı, bilip inanır ki, gecenin sonu apaydınlık bir sabah ve gündüzdür. Bundan dolayı umutsuzluğa kapılmaz, gevşemez ve üzülmez!.. Kesin iman etmiştir ki, üstünlük, katıksız iman edip gereğini işleyen muvahhit müminlere aittir.
Gayret döneminde Kitap ve Sünnet ile amel ettiği gibi, herhangi bir sebepten dolayı bu dönemin kesintiye uğradığı fetret döneminde de kurtuluş, Kitap ve Sünnete sarılıp onunla amel etmektedir!.. Kur’ân ve Sünnete sarılıp gereği gibi hareket edenler, Allah’ın kendilerinden razı olduğu ve her çağda, her bölgede kendilerine zafer verdiği muvahhit mümin kullarıdır. Bu kullar, gayret dönemlerinde de gevşeme yani fetret dönemlerinde de Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’in emrettiği gibi davranırlar. Hak üzere direnir ve fetret dönemini sabırla geçip zafere ulaşmaya çalışırlar.
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Bu, (Kur’ân), insanlar için bir beyan, sakınanlar için de bir hidayet ve öğüttür.
Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.”
Davamızın başı ve sonu, Âlemlerin Rabbi Allah’a Hamd etmektir.
Selam ve dua ile