SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA ENBİYA SURESİ 93. ve 95. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
TEVHİD TEMELİNE DAYALI ÜMMET
93- Fakat insanlar inanç birliğinden ayrılarak çeşitli gruplara bölündüler. Ama hepsi sonunda bize döneceklerdir.
Peygamberler ümmeti, tek bir inanç sistemine, tek bir millete dayalı tek bir ümmettir. Bu ümmetin temelini tevhid gerçeği oluşturmaktadır. Varlık alemini yönlendiren yasalar sistemi buna şahitlik etmektedir. Daha başlangıçtan itibaren gelmiş geçmiş bütün peygamberler herhangi bir değişiklik yapmadan, insanları bu gerçeğe davet etmişlerdir.
Ama, her milletin kapasitesi, her kuşağın gelişmişliği; insanlığın kavrayışının ve deneyiminin gelişmesi; yükümlülük alma ve kanunlara uyma olgunluğu, deneyimler, kuşaktan kuşağa gelişme kaydeden hayat ilişkileri ve araçları ile orantılı olarak tevhide dayalı hayat sistemlerinde bazı eklemeler, ayrıntılar olabilir.
Peygamberlerin tek bir ümmet olmasına, peygamberlerin insanlara sundukları mesajların temel dayanakları bir olmasına rağmen, peygamberleri izleyenler birbirleri ile ilişkilerini koparmış, herbiri bir tarafa çekilmiştir. Aralarında tartışmalar baş göstermiş, birçok konuda görüş ve inanç ayrılığına düşmüşler, aralarında bitmez tükenmez bir düşmanlık, bir kin almış yürümüştür. Bütün bunlar, aynı peygamberi izleyen toplumlar arasında meydana gelmiş, bu toplumlar inanç sistemi adına birbirlerini öldürecek duruma gelmişlerdir. Oysa inanç sistemi birdir. Bütün peygamberlerin ümmeti bir tek ümmettir.
Bunlar dünyada birbirleri ile ilişkilerini koparmışlar. Ama ahirette topluca Allah’ın huzuruna dönecekler.
“Ama hepsi sonunda bize döneceklerdir.”
Çünkü dönüş sadece O’nadır. Onları hesaba çekecek O’dur. Doğru yolda ya da sapıklıkta oluşlarını O bilir.
94- Kim mü’min olarak yararlı ameller işlerse emeği gözardı edilmez. Biz onu mutlaka yazıya geçiririz.
İşte, iş ve karşılığı hakkında yürürlükte olan ilahi kanun budur. İman temeline dayandığı sürece yapılan hiçbir iyi iş inkâr edilemez, örtbas edilmez. Çünkü Allah katında yazılıdır bu. Ve orada olduğu gibi kaydedilir, bir tarafının zayi olması, kaybolması mümkün değildir.
Şu halde iyi bir işin değerinin olabilmesi için, daha doğrusu iyi bir işin varolabilmesi için iman kaçınılmazdır. İmanın meyve vermesi için, daha doğrusu imanın gerçekten varolabilmesi için iyi işler yapmak bir zorunluluktur.
İman hayatın temel dayanağıdır. Çünkü iman, insan ile varlık alemi arasında gerçek bir bağdır. İçinde yeralan canlı cansız yaratıklarlâ birlikte varlıklar alemini tek ve ortaksız yaratıcısına bağlamaktadır. Varlıklar alemini yüce yaratıcının istediği biricik yasaya döndürmektedir. Binanın kurulabilmesi için temelin atılmış olması bir kaçınılmazlıktır. Kastedilen bina salih ameldir. Salih amel de kendisi için kaçınılmaz olan temele dayanmadımı yıkılması kesindir.
Salih amel imanın meyvesidir. İmanın varlığının ve canlılığının vicdanda yer etmesi için salih amel gereklidir. İslâm özü itibariyle harekete dönük bir inanç sistemidir. Vicdanda varlığı gerçekleşince anında salih amel olarak dışa yansır. Vicdanda yereden imanın, gözlemlenen görüntüsüdür salih amel. Derinlere kök salmış bir gövdenin olgunlaşmış mevyesidir.
Bu yüzden Kur’an-ı Kerim ne zaman iş ve karşılığını sözkonusu etse, sürekli iman ile salih ameli birlikte ifade eder. Çünkü hareketsiz, uyuşuk, iş görmez ve meyve vermez bir imanın karşılığı olmaz. Başlı başına ve imana dayanmayan amel de olmaz.
İmandan kaynaklanmayan iyi bir hareket, tesadüfen gerçekleşmiş, köksüz bir harekettir. Çünkü bu hareket belirli bir sistemle ilişkili değildir, her zaman yürürlükte olan bir yasa ile bağlantısı yoktur. Bu hareket olsa olsa, varlık aleminde iyi bir iş yapmak için gerekli olan temel bir etkenden bağımsız bir arzudur, bir ihtirastır. Bu temel, salih amel işlenmesini isteyen ilaha iman etmektir. Çünkü bu, evrende sağlam bir yapı kurmanın, iyi bir iş becermenin aracıdır. Yüce Allah’ın bu hayat için belirlediği olgunluk noktasına ulaşmak için bir araçtır. Belli bir hedefi olan, bu hayatın hedefi ve gidiş yönü ile ilgisi bulunan bir harekettir bu. Geçici bir eğilim değildir. Beklenmeyen bir heyecan, rastgele savurulmuş bir söz, evrenin ve evrene hükmeden yasa sisteminin yöneldiği taraftan kopuk bir yöneliş değildir.
Dünyada adilce bir karşılık görmüş olsa da, işin gerçek karşılığı ahirette verilir. Dolayısı ile kökten yok edilme cezasına çarptırılan şehirlerin halkları, kesinlikle yaptıklarının karşılığını son olarak vermek üzere tekrar toplanacaklardır. Dönüp toplanmaları mümkün değildir. Kesinlikle döneceklerdir.
95- Yok ettiğimiz kentlerin halklarının hesap vermek üzere bize dönmemeleri imkânsızdır.
“Hepsi sonuçta bize döneceklerdir” dedikten sonra ayetlerin akışı bu şehirleri ayrıca sözkonusu etmektedir. Çünkü onların dünyada yok edilmeleri, artık işlerinin bittiği, hesaplarının bütünüyle görüldüğü düşüncesini uyandırabilir. Bu yüzden bu şehirlerin halklarının Allah’ın huzurunda toplanacakları, O’na dönecekleri kesin bir ifadeyle vurgulanmaktadır. Dönmeme olayının imkânsızlığı, kesin bir ifade ile ve böyle bir şeyin olması haramdır şeklinde dile getirilmektedir. Bu cümle oldukça ilginç ve alışılmadık bir yapıya sahiptir. Bu yüzden tefsirciler bunu yorumlamaya kalkmış ve cümledeki “Lâ” edatının fazla olduğunu söylemişlerdir. Buna göre ayet bu şehirlerin yok edildikten sonra tekrar kurulmalarının ya da kıyamet gününde battıkları yerden çıkmalarının imkânsızlığını ifade etmektedir. Bunların ikisi de dayanaksız yorumlardır. Ayeti açık anlamını gözönünde bulundurarak yorumlamak doğrudur. Çünkü bu durumda daha önce de söylediğimiz gibi, surenin akışı içinde belli bir hedefi olur ayetin.