sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAC SURESİ 5. AYET

SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA HAC SURESİ 5. AYET
28.03.2022
778
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

5- Ey insanlar, eğer öldükten sonra dirileceğinizden kuşkunuz varsa, biliniz ki, gücümüzü kanıtlamak için sizi önce topraktan, sonra spermadan, sonra embriyodan, sonra yapısı belli-belirsiz bir çiğnemlik et parçasından yarattık. Size belirtmek için dilediğimizi belli bir sürenin sonuna kadar rahimlerde tutarız. Sonra da sizleri çocuk olarak meydana çıkarırız. Böylece yetişip ergenlik çağına gelirsiniz. Kiminizin erken yaşta canı alınır ve kiminiz de ömrünün en kötü dönemine kadar yaşatılır ki, bilirken bir şey bilmez olur.

Yeryüzünü de kupkuru görürsün. Fakat biz oraya su gönderdiğimizde titreşir, kabarır ve her gözalıcı bitkinin çiftini yetiştirir.

Diriliş daha önce varolan bir hayatın tekrar verilmesidir. Şu halde diriliş -insanların ölçülerine göre- hayatı ilk defa gerçekleştirmekten daha kolaydır. Gerçi Allah’ın gücüne göre kolay şey, zor şey olmaz. Çünkü ilk defa yapmak da tekrarlamak gibi, onun iradesinin yönelişinin eseridir.

“Onun işi. bir şeyin olmasını istedi mi, ona sadece “ol” demektir, hemen oluverir.” (Yasin Suresi, 37)

Ne var ki, Kur’an insanları kendi ölçülerine, mantıklarına ve kavrama yeteneklerine göre zorunlu tutuyor ve kalplerini heran karşılaştıkları, yaşadıkları ve görüp bildikleri şeylere yöneltiyor. Basiretli bir gözle, açık bir kalple, kavrayan bir duyarlılıkla bakacak olurlarsa bu da olağanüstü olaylardan biridir. Ama bu olağanüstü olayı gördükleri halde, heran karşılaştıkları halde bilinçli bir şekilde bakmıyorlar, dikkat etmiyorlar.

Ya bu insanlar nedirler? Neyin nesidirler? Nereden gelmişlerdir? Nasıl oldular? Hangi evrelerden geçtiler?

“Sizi önce topraktan yarattık.”

İnsan şu dünyanın çocuğudur. Onun toprağından çıkmış, onun toprağından oluşmuş, onun toprağında hayatını sürdürmüştür. İnsanın bedeninde yer alan her elementin aynısı anası sayılan toprakta mevcuttur. Ama yüce Allah’ın insanın içine yerleştirdiği ve ruhundan bir soluk olarak üflediği o latif sır hariç. İnsan bunun sayesinde toprakta yeralan elementlerden farklı bir özellik kazanır. Ama özü, iskeleti ve yiyecekleri ile topraktan bir parçadır. Bütün elementleri bu toprakta somutlaşmıştır.

Ama toprak nerede insan nerede? Şu basit ve bilinçsiz atomlar nerede? Aktif ve algılayan, etkileyen ve etkilenen, ayaklarını yere basarken kalbi ile göklere doğru yükselen, düşüncesi ile aralarında toprak da olmak üzere, tüm maddenin ötesinde dolaşan bu mükemmel yaratık nerede?

Kuşkusuz bu, derinliği ve boyutları uzun mesafeleri kapsayan olağanüstü bir değişimdir. Aynı zamanda ölüleri diriltmekten aciz olmayan ilahi güce tanıklık etmektedir. Çünkü bu olağanüstü yaratığı topraktan ilk defa vareden O’dur.

“Sonra spermadan, sonra embriyodan, sonra yapısı belli-belirsiz bir çiğnemlik et parçasından yarattık. Size belirtmek için dilediğimiz belli bir sürenin sonuna kadar rahimlerde tutarız. Sonra da sizleri çocuk olarak meydana çıkarırız.”

Basit ve cansız toprak elementleri ile canlı sperma hücrelerinden oluşan meni arasındaki mesafe korkunçtur. Bu dönüşümün evrelerinde büyük bir sır yatmaktadır; hayat sırrı… Milyarlarca senedir süren bu sır hakkında insanlar halâ kayda değer bir şey bilmemektedirler. Milyarlarca senedir heran basit elementlerden canlı hücrelere doğru gerçekleşen bu sayısız dönüşümler hakkında doyurucu bir şey bilmemektedirler. Bütün bu olup bitenleri gözlemlemek ve onaylamaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden. İnsan bu konuda oldukça istekli de olsa hayatın yaratılış ve ortaya çıkış sırrını keşfedemez. Her defasında bir imkânsızlıkla karşı karşıya kalır.

Bunun yanında bir de insan menisinin pıhtılaşmış kana, pıhtılaşmış kanın bir çiğnem ete, bir çiğnem etin de insana dönüşmesi sırrı var!

Nedir meni? Erkeğin suyudur. Bu suyun bir damlasında binlerce sperma var. Bunlar arasında bir tanesi rahimdeki suda bulunan kadın yumurtasını döller. Onunla bütünleşir ve rahmin duvarına yapışıp kalır.

Sperma tarafından döllenen bu yumurtada… Her şeye gücü yeten kudretin, onu kendi iradesi ile oraya yerleştiren gücün yardımı ile rahmin duvarına asılı kalan bu küçücük noktada… Evet bu küçücük noktada ilerde oluşacak insanın tüm özellikleri, bedensel özellikleri, uzunluğu, kısalığı, şişmanlığı-zayıflığı, çirkinliği-güzelliği, hastalığı-sağlığı bir bir mevcuttur. Bu noktacıkta insanın sinirsel, akli ve ruhsal özellikleri de yatmaktadır; eğilimleri, ihtirasları, karakterleri yönelişleri, saplantıları-yetenekleri gibi…

Kim düşünebilir ya da doğrulayabilir ki, bütün bunlar o rahmin duvarına asılıp kalan küçücük noktada yeralıyor? Bu küçücük ve zayıf noktanın şu mükemmel ve herbiri diğerinden farklı bir varlık olan insan olduğunu kim düşünebilir? Hiçbir zaman yeryüzünde birbirine tıpatıp benzeyen iki insan görülmüş değildir.

Sonra pıhtılaşmış kandan, bir çiğnem ete dönüşüm… Bu katılaşmış kan parçasıdır. Ne bir özelliği ne de bir biçimi vardır? Sonra yaratılıyor ve şekil alıyor. Kemiklerden bir iskelete dönüşüyor, bunlara da et giydiriliyor. Ya da eğer insana dönüşmesi takdir edilmemişse rahim tarafından dışarı atılıyor.

“Size belirtmek için.”

Burada, bir çiğnem et ile çocuk arasında bir istasyon var. Ayetin akışı bu ara cümlecik ile bu istasyonda duruyor.

“Size belirtmek için.”

Bir çiğnem etteki işaretleri açıklamak münasebeti ile ilahi gücün kanıtlarını size açıklamak için… Bu da Kur’an-ı Kerim’deki edebi ahenk yöntemine uygun olarak ifade ediliyor.

Ayet, ceninin geçirdiği evrelerle birlikte akışını sürdürüyor.

“Dilediğimizi belli bir sürenin sonuna kadar rahimlerde tutarız:”

Yüce Allah tamamlanmasını dilediklerini, zamanı gelinceye kadar rahimlerde tutar.

“Sonra da sizleri çocuk olarak meydana çıkarırız.”

Şu ilk evre ile son evre arasındaki korkunç mesafeye bakın!

Bu mesafe zaman itibariyle alışılageldiği şekliyle dokuz aya denk düşmektedir. Ama meninin özellikleri ile çocuğun özelliklerinin farklılığı bakımından bundan çok daha uzun bir mesafedir. Gözle görülmeyen sperma ile birtakım organlara karakteristik çizgilere ve niteliklere, sıfat ve yeteneklere, eğilim ve ihtiraslara sahip mükemmel bir yaratık olan insan arasındaki mesafe korkunçtur.

Bilinçli bir düşünce bu mesafeyi ifade etmeye kalkışamaz. Sadece her şeye gücü yeten ilahi kudretin yaptıkları karşısında defalarca ve ürpererek durur, düşünür. Sonra ayetlerin akışı, bu çocuğun ışığı gördükten sonra geçirdiği evreleri anlatmaya başlıyor. Gözlerden uzak bunca dehşet verici mucizenin gerçekleştiği o gizli dünyadan ayrılıyor.

“Böylece yetişip ergenlik çağına gelirsiniz.”

Bedensel, akli ve ruhsal gelişmenizi tamamlarsınız. Ayrıcalıklar bakımın dan yeni doğmuş bir çocuk ile gelişmesini tamamlamış insan arasında öylesine büyük farklar var ki, bunlar zamanla ifade edilen mesafelerin çok üstündedirler. Ne var ki, harikalar yaratan ilahi gücün eliyle gerçekleşmektedir. Yeni doğan çocuğa gelişmiş bir insanın özellikleri ve yeteneklerini yerleştiren ve zamanı gelince yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayan O’dur. Aynı şekilde rahmin duvarına asılıp kalan o küçücük noktaya bir çocuğun özelliklerini yerleştiren de O’dur. Halbuki bu nokta bayağı bir su’dan başka bir şey değildir.

“Kiminizin erken yaşta canı alınır ve kiminiz de ömrünün en kötü dönemine kadar yaşatılır ki; bilirken bir şey bilmez olur.”

Ölen her canlı, eninde sonunda varacağı akıbete doğru yol alır. Ama ömrün en düşük zamanına kadar yaşayanın durumu ise, her zaman üzerinde düşünmeye açık bir sayfadır. Çünkü böyle birisi, bilgi sahibi, güçlü, bilinçli ve olgun bir duruma ulaştıktan sonra yeniden çocuklaşıyor. Hafızası, bilinci ve bilgisi açısından bir çocuktur artık. Planlama ve değerlendirmesinde bir çocuk gibi davranır. Bir çocuk gibi küçücük bir şeyden dolayı mutlu olur, yine en basit bir şey ağlatır onu. Hafıza bakımından çocuktur, hiçbir şey tutamaz aklında. Unutkandır, hiçbir şey hatırlayamaz. Çocuklar gibi olayları ve deneyimleri ayrı ayrı ele alır, aralarında bir ilgi kuramaz. Duygu ve bilinç olarak bir sonuca ulaşamaz. Çünkü daha sonucu getirmeden başını unutur:

“Ki bilirken bir şey bilmez olur.”

Böylece düşündüğü, yorumlar yaptığı, batıla uyarak Allah ve sıfatları hakkında gereksiz tartışmalara girdiği aklından ve bilincinden bu bilgi çıkar gider.

Ayeti kerime, insanda meydana gelen yaratma ve diriltme sahnelerini sunduktan sonra toprakta ve bitkilerde meydana gelen yaratma ve diriltme sahnelerini sunmaya başlıyor.

“Yeryüzünü de kupkuru görürsün. Fakat biz oraya su gönderdiğimizde titreşir, kabarır ve her gözalıcı bitkinin çiftini yetiştirir.”

Sönüp kurumaya yüz tutmak hayatla ölüm arasında bir aşamadır. Sudan önce yerde böyle olur. Çünkü su hayat ve canlılar için vazgeçilmez bir unsurdur. Toprağın üzerine su indiği zaman “harekete geçer ve kabarır.” Son derece ilginç bir hareket. Bilimsel çalışmalardan yüzlerce yıl önce Kur’an-ı Kerim bunu ortaya koyuyor. Çünkü kurumuş toprak üzerine su iner inmez sarsılarak harekete geçer. Suyu içer ve kabarır. Gelişerek bitkiler için hayat elverişli hale gelir.

“Her gözalıcı bitkinin çiftini yetiştirir.”

Hayatın gizlendiktén sonra ortaya çıkması, kurumaya yüz tuttuktan sonra canlanması kadar güzel bir şey var mıdır?

Kur’an-ı Kerim bütün canlı varlıklar arasındaki yakınlıktan bu şekilde söz eder. Onları, ayetlerin birinde topluca dile getirir. Hiç kuşkusuz bu, canlılar arasındaki bu güçlü yakınlığa dikkat çekmek için başvurulan son derece ilginç bir yöntemdir. Bu aynı zamanda hayat unsurunun birliğini, hayat, toprak, bitkiler, hayvan ve insanlar arasında oraya buraya yönelten iradenin birliğini göstermektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.