SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 17. VE 22. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
17- Üstünüzde birinden diğerine geçilebilen yedi katman yarattık. Bu yarattıklarımızı başıboş bırakmayız.
18- Biz gökten belirli miktarda su yağdırarak onu yerin yüzeyinde durdurduk. Hiç şüphesiz onu geri götürmeye de gücümüz yeter.
19- Bu su sayesinde sizin için hurma ve üzüm bağları yarattık. Bu bağlarda size yararlı birçok meyvalar yetişir, onları yiyorsunuz.
20- Yine su sayesinde asıl kaynağı Tur-ı Sına olan ve yiyenlere yağ ve katık sağlayan ağacı da yarattık.
21- Büyükbaş hayvanlarda sizin için alınacak dersler vardır. Karınlarındaki sütten size içiriyoruz. Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz ve etlerini yiyorsunuz.
22- Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz.
Surenin akışı, bu kanıtları sunarken hepsini birbirine bağlıyor. Bu bağlantıyı ilahi güce kanıt oluşturmaları, aynı şekilde ilahi planlamaya tanıklık etmeleri açısından kuruyor. Çünkü bu kanıtlar yapıları, görevleri ve amaçları açısından birbirleriyle uyum oluşturmaktadırlar. Hepsi aynı yasaya boyun eğer, görevlerinde hep birbirlerine yardımcı olurlar. Hepsinde yüce Allah’ın onurlandırdığı insanoğlunun payına bir hesap vardır.
Bunun için surenin akışı içinde bu evrensel sahnelerle insan varoluşunun evreleri arasında ilgi kuruluyor.
“Üstünüzde birinden diğerine geçilebilen yedi katman yarattık. Biz yarattıklarımızı başıboş bırakmayız.”
Ayette geçen “Taraik” kelimesi üstüste veya ardarda yeralan katmanlar anlamındadır. Bununla yedi yörünge veya güneş sistemi gibi yedi yıldız sistemi de kastedilmiş olabilir. Ya da yedi gaz kütlesidir kastedilen. Astronomi bilginlerine göre yıldız kümeleri bunlardan meydana gelmektedir. Her halukârda bunlar, insanın üstünde yeralan gök cisimleridirler. Yani bunlar düzen itibariyle uzay boşluğu içinde yerden daha yukardadırlar. Yüce Allah bunları bir plan ve hikmet uyarınca yaratmıştır. Onları bir yasa doğrultusunda dağılmaktan korumuştur. “Biz yarattıklarımızı başıboş bırakmayız.”
“Biz gökten belirli miktarda su yağdırarak onu yerin yüzeyinde durdurduk. Hiç şüphesiz onu geri götürmeye de gücümüz yeter.”
İşte bu noktada sözkonusu yedi katman yeryüzüne bağlanıyor. Çünkü su gökten iniyor ve bu katmanlarla da ilgisi vardır. Suyun gökten inmesine imkân veren, evrenin yapısına hükmèden düzenin bu tarzda belirlenmiş olmasıdır.
Yeraltı sularının yağmurla gelen yerüstü sularından kaynaklandığı, bunların toprağın içine sızdığı ve orada korunduğu teorisi henüz yenidir. Daha yakın bir zamana kadar yeraltı suları ile yerüstü suları arasında bir ilgi olmadığı sanılıyordu. Ama bakın Kur’an-ı Kerim bu gerçeği 1300 sene önce ortaya koymuştur.
“Biz gökten belirli miktarda su yağdırırız.”
Bir hikmet, bir plan uyarınca indirdik. Ne her tarafı kaplayıp altüst edecek kadar çok, ne de kuraklığa ve susuzluğa yolaçacak kadar az, ne de hiçbir şeye yaramayacak şekilde zamansız indirdik.
“Onu yerin yüzeyinde durdurduk.”
Gökten inen suyun yeryüzünde durması, ana rahmine yerleşen sperma hücresinin plazmasına ne kadar da benziyor.
“Korunaklı bir yuvaya yerleştirdik.”
Ana rahmine yerleşen embriyo ile toprak tarafından emilen su, Allah’ın planlaması uyarınca hayatın ortaya çıkmasına kaynaklık oluşturmaktadırlar. Bu da Kur’anın tasvir yöntemi doğrultusunda sahneler arasındaki ahenge güzel bir örnek oluşturmaktadır.
“Hiç şüphesiz onu geri götürmeye de gücümüz yeter.”
Sert tabakalardaki yarıklardan yerin alt katmanlarına kadar inen su, kayaların içindeki oyuklarda korunur. Ya da bunun dışındaki sebeplerden dolayı gökten inen su kaybolur gider. Kuşkusuz suyun o toprakta durmasını sağlayan güç, onun dağılmasını, ortadan kaybolmasını da sağlayabilir. Bu sadece Allah’ın bir lütfudur, insanlara bahşettiği bir nimettir.
Ve hayat su’dan doğar!
“Bu su sayesinde sizin için hurma ve üzüm bağları yarattık. Bu bağlarda size yararlı birçok meyvalar yetişir, onları yiyorsunuz.”
Hurma ve üzüm bağları sudan meydana gelen hayatın bitkiler aleminden seçilen iki örneğidir. -Nitekim insanlar da sperma plazmasından meydana gelmişler ve böylece sudan meydana gelen hayatın insanlık alemindeki örneğini oluşturmuşlardır.- Hurma ve üzüm bağları o zamanlar Kur’ana muhatap olan insanların bildikleri iki örnektir. Bunlar kendileri gibi sudan meydana gelen birçok bitkiye işaret etmektedirler.
Diğer türler adına da zeytin ağacı seçiliyor.
“Yine su sayesinde asıl kaynağı Tur-ı Sına olan ve yiyenlere yağ ve katık sağlayan ağacı da yarattık.” (Burada geçen “Esbağa” kelimesi katık anlamındadır. Katık, boya gibi lokmaya sürüldüğü için bu kelime kullanılmıştır.)
Zeytin ağacı yağı ile, meyvesi ile, odunu ile insanların en çok yararlandığı bir ağaçtır. Arap memleketlerine bu ağacın yetiştiği en yakın yer Kur’an-ı Kerim’de sözü edilen kutsal vadinin yanında yeralan Tur-ı Sına’dır. Özellikle zeytin ağacının yetiştiği bu bölgenin anılması bu yüzdendir. İşte bu ağaç burada toprağa yerleşmiş sudan yetişiyor, onunla yaşıyor.
Bitkiler aleminden hayvanlar alemine geçiyor surenin akışı.
“Büyükbaş hayvanlarda sizin için alınacak dersler vardır. Karınlarındaki sütten size içiriyoruz. Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz ve etlerini yiyorsunuz.”
“Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz.”
Bu yaratıklar, yüce Allah’ın gücü ve planlaması; bu büyük evrende görev ve özellikleri paylaştırması uyarınca insanın yararına sunulmuşlardır. Bunlarda, açık bir kalple, yanılmaz bir duyu ile bakan, bunların ötesindeki hikmet ve planlamayı düşünenler için alınacak ibretler vardır. Onlar küçük ve büyükbaş hayvanların karnından çıkan ve insanların içtiği latif ve kolay yutulan süte bakıp ibret dersleri çıkarmaya çalışırlar. Hayvanın yiyip sindirdiği çeşitli gıdaların süt denilen akıcı, kolay yutulan, latif bir maddeye dönüşümünü görüp ibret alırlar. “Onlardan başka birçok yararlar sağlıyorsunuz.” Önce genel bir ifade kullanılıyor, ardından bu yararlardan ikisi anılıyor. “Ve etlerini yiyorsunuz. Onların sırtlarında ve gemilerde taşınıyorsunuz.” Deve, sığır, koyun ve keçi gibi hayvanların etini yemek insanlara helaldir. Ama onlara eziyet etmek, organlarını kesmek helâl değildir. Çünkü onların etini yemek hayat düzeni için zorunlu olan bir yararı gerçekleştirir. Eziyet etmek, organlarını kesmek ise, kalbin katılığını, fıtratın bozulmuşluğunu ifade etmektedir. Bu davranışların canlılara bir yararı da yoktur çünkü.
Surenin akışı, insanın hayvanlara binmesi ile gemiye binmesini birbirine bağlıyor. Çünkü hayvanlar ve gemi, bütün yaratıkların görevlerini düzenleyen, varlıklarını birbirleriyle ahenkli kılan yüce Allah’ın evrensel düzeninin emrinde hareket etmektedirler. Çünkü suyun ve gemilerin bu özelliklere sahip olması, sonra su ve gemileri saran atmosferin bu mahiyette olması geminin batmadan suyun yüzeyinde kalmasını sağlamaktadır. Bu üç unsurdan birinin yapısı bozulsa ya da ufak bir değişikliğe uğrasa insanlığın eskiden beri bildiği deniz taşımacılığının yapılması imkânsız hale gelirdi ve denizcilik halâ bütünüyle bu unsurlara dayanmaktadır.
Evrende yeralan bunca iman kanıtı, anlayıp kavrayacak şekilde düşünenlerin dikkatine sunulmuştur. Bunlar ayrıca surenin birinci ve ikinci bölümü ile de ilgilidirler, surenin akışı içinde her iki bölümle de uyum oluşturmaktadırlar.
Bu derste insanın iç ve dış alemde yeralan iman kanıtlarının sunulmasından bütün peygamberlerin getirdiği iman gerçeğinin sunulmasına geçiliyor. Hz. Nuh’tan -selâm üzerine olsun- bu yana, peygamberlerin birbirinin ardısıra gelmiş olmasına, birden çok risaletin (mesajın) gönderilmiş olmasına rağmen, insanlık tarihi boyunca hiç değişmeyen bu gerçeği, insanların nasıl karşıladıkları açıklanıyor. Birden peygamberler kafilesini ya da ümmetini seyrediyor gibi oluyoruz. Hepsi de insanlara aynı anlama gelen, aynı hedefe yönelik aynı sözleri söylüyorlar. Bu sözleri birbirine o kadar benziyor ki, Arapça tercümeleri bile aynı oluyor. Oysa her peygamber gönderildiği toplumun dili ile bu gerçeği ifade etmiştir. Yani bu gerçek değişik dillerden sunulmuştur. Hz. Nuh’un -selâm üzerine olsun- söylediği sözü, ondan sonra gelen her peygamber aynı ifadelerle, aynı kelimelerle söylemiştir. İnsanlar da hep aynı cevabı vermişlerdir. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen kullanılan sözcükler bile aynıdır.