SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 51. VE 52. AYETLER
51- Ey peygamberler, temiz yiyeceklerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Hiç kuşkusuz ben sizin neler yaptığınızı bilirim.
52- Sizin de bir parçasını oluşturduğunuz şu ümmet, tek bir ümmettir, ben de sizin Rabb’inizim. Öyleyse sırf benden korkunuz.
Bu çağrı peygamberlere -selâm üzerlerine olsun- yöneliktir ve gerçeklerden habersiz olanların inkâr ettikleri beşeri özelliklerini ön plana çıkarmaktadır. “Temiz yiyeceklerden yiyiniz.” Yemek, insan olmanın genel özelliklerinden biridir. Ama temiz şeylerden yemek insanı yücelten, arındıran yüceler alemine bağlayan özel bir durumdur.
Bu aynı zamanda yeryüzünü düzeltmelerine ilişkin bir çağrıdır: “İyi ameller işleyiniz.” Çalışmak da insan olmanın doğal sonuçlarından biridir. Fakat iyi ve yararlı işler yapmak, seçkin ve salih kulların ayırıcı özelliğidir. Böylece hayatta tutunacakları bir dal, gözetleyecekleri bir hedefleri olur. Kendilerini yüceler alemine bağlayacak bir amaç uğruna çalışırlar.
Peygamberden insanlığından soyutlanması istenmez. Ondan istenen, bir ferdi olduğu insanlık alemini yüce Allah’ın kendileri için belirlediği ulu ve aydınlık ufka yükseltmesidir. Yüce Allah peygamberleri bu ufka götüren önderler ve üstün örnekler kılmıştır. Bundan sonra yüce Allah ince ve duyarlı terazisiyle onların yaptıklarını değerlendirir. “Hiç kuşkusuz ben sizin neler yaptığınızı bilirim.”
Peygamberlerin getirdiği gerçeğin, peygamberlerin belirginleştikleri tabiatın, onları gönderen yaratıcının ve hep birlikte yöneldikleri hedefin birliği karşısında zamanın uzunlukları, mekanın boyutları ortadan kalkar
“Sizin de bir parçasını oluşturduğunuz şu ümmet, tek bir ümmettir, ben de sizin Rabb’inizim. Öyleyse sırf benden korkunuz.”
Surenin bu üçüncü dersi, peygamberler topluluğundan sonra insanların içine düştükleri durumun tasviri ile başlıyor. Son peygamber de onları bu durumda bulmuştu. Daha önce gelmiş bütün peygamberlerin getirdiği tek gerçek etrafında görüş ve inanç ayrılığına düşmüş, birbirleriyle çekişir durumdaydılar.
Son Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- getirdiği gerçeğin farkında olmayışlarını, içinde bulundukları durumun akıbetini düşünmelerine engel olan sapıklıklarını tasvir ediyor. Öte tarafta mü’minler Allah’a kulluk ediyorlar. İyi ve yararlı işler yapıyorlar. Buna rağmen karşılaşacakları akıbetten korkuyorlar. Rabb’lerine dönecekler diye kalpleri titriyor. Böylece mü’minin şahsında somutlaşan sürekli uyanıklık ve sakınma tablosu ile kâfirin şahsında somutlaşan sapıklık ve gaflet tablosu karşılıklı olarak yeralıyor.
Sonra, surenin akışı içinde onlarla birlikte değişik gezintilere çıkılıyor. Bir keresinde tutumları kınanıyor. Kuşkuları gözler önüne seriliyor bir keresinde. Bir diğer sefer, hem iç alemlerinde, hem de dış alemde yeralan iman kanıtlarına değinilerek vicdanları uyarılmak isteniyor. Bir de kabullendikleri gerçeklere değinilerek bunlar birer belge olarak önlerine çıkarılıyor.
Ders içinde yeralan bu gezintiler onların kaçınılmaz akıbetleri ile başbaşa bırakılmaları ile sona eriyor. Ardından hitap Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- yöneltiliyor ve kendi yolunu izlemesi, onların inat etmelerine öfkelenmemesi, kötülüğü iyilikle savması, onların göz göre göre sapıklığa sürükleyen şeytanlardan Allah’a sığınması isteniyor.