SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA MÜ’MİNUN SURESİ 100. VE 104. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
100- “Ki, ihmalkâr davrandığım konularda iyi ameller işleyeyim. ” Asla. Bu söz, boş yere söylenmiş yararsız bir lâftır. Yeniden dirilecekleri güne kadar onların önünde geçit vermez bir engel vardır.
Bu, ölüm sahnesidir. Ölümle karşı karşıya kalınırken duyulan pişmanlığın, tövbe etmenin ifadesidir. Kaçırılan fırsatları değerlendirmek, geride bırakılan mal ve evladı yapıcı ve yararlı yollarda kullanmak için yeniden dünya hayatına dönme özlemidir. Sahne adeta şu anda yaşanıyormuş gibi, seyirciler tarafından izleniyormuş gibi sergileniyor. Bu yüzden cevap da istek sahibine değil seyircilere veriliyor.
“Asla. Bu söz, boş yere söylenmiş yararsız bir lâftır.”
Anlamsız bir sözdür bu. Ötesinde bir amaç yok. Bu yüzden ne sözü ne de söyleyeni dikkate almamak gerekir. Korkudan söylenmiş bir sözdür bu. İçten gelerek, pişmanlık duyularak söylenmiş değildir. Sıkıntı anında söylenmiş bir sözdür: Kalpte bu sözü destekleyen samimi duygular yoktur.
Bununla da ölüm sahnesi sona eriyor. Artık bu sözleri söyleyen kişi ile dünya arasına, bütün engeller yerleştirilmiştir. İş sonuçlanmış, bütün bağlar koparılmıştır. Kapılar kapatılmış, perdeler indirilmiştir.
“Yeniden dirilecekleri güne kadar onların önünde geçit vermez bir engel vardır.” ‘
Şimdi onlar ne dünyalıdırlar ne de ahiretlidirler. İkisinin arasındaki bu ara yerdedirler. Ve bu durumları dirilecekleri güne kadar bu şekilde sürecektir. Sonra surenin akışı o güne dönüyor, o günü tasvir ediyor, gözler önüne seriyor
101- Sura üflendiği zaman, o gün artık aralarında soy bağı kalmaz ve birbirlerine hal-hatır sormazlar.
Bütün bağlar bütün ilgiler kesilmiştir. Dünyadaki geçerli değerleri şimdi geçersizdir. “O gün aralarında soy bağı kalmaz.” Korkudan dona kalmışlar, çıt çıkmıyor. Sessizce duruyorlar, bir tek laf etmiyorlar: “Ve birbirlerine hal-hatır sormazlar.”
Ardından hesapları görme ve tartma olayı çok çabuk ve özetle sunuluyor.
102- Kimlerin tartıları ağır gelirse onlar kurtuluşa ermişlerdir.
103- Kimlerin tartıları hafif kalırsa onlar kendilerini mahvetmişlerdir, çünkü sonsuza dek cehennemde kalacaklardır.
104- Orada ateş yüzlerini yalar, bu yüzden dudakları kasılacağı için dişleri sırıtır.
Öbür dünyada amellerin terazi ile tartılma olayı; Kur’anın tasvirli ifade yöntemi uyarınca sunuluyor; anlamlar elle tutulur gibi somutlaşıyor, sahneler adeta canlıymış gibi sergileniyor.
Ateşin yüzleri yalaması, bu durumda dişlerin sırıtarak ortaya çıkması, şeklinin çirkinleşmesi, renginin bozulması sahnesi, iç karartıcı, sıkıntı verici ve acı bir sahnedir.
Şu tartıları hafif gelenler, her şeylerini kaybetmişlerdir. Bir kere kendilerini kaybetmişlerdir. İnsan kendini de kaybettikten sonra neye sahip olabilir ki? Nesi var artık? Kendisini bile kaybetmiş, kişiliğini kaybetmiştir, bundan önce hiç varolmamış gibi.
Burada bir olayı anlatma üslubu bir yana bırakılıyor, doğrudan hitap üslubuna geçiliyor. Bu sayede -bunca korkunçluğuna rağmen- adeta elle tutulacak olan somut azap, işittikleri azarın, kınamanın, ayıplamanın yanında çok basit kalıyor. Ve biz sanki şu anda seyrediyor gibiyiz, uzayıp giden o karşılıklı konuşmayı gözlerimizle görüyor gibiyiz.