SEYYİD KUTUB’UN (RH.A.) BAKIŞ AÇISIYLA FURKAN SURESİ 17. ve 19. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
17- Rabb’in, müşrikler ile onların Allah’ı bir yana bırakarak taptıkları düzmece ilahlarını biraraya topladığı gün, düzmece ilahlara “Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?” der.
18- Düzmece ilahlar derler ki; “Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin! Senin dışında başka korucular ve dayanaklar edinmek bize yakışacak bir tutum değildir. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimetler verdin ki;-sonunda seni,anmayı unutarak yokedilmeyi hakkeden bir topluluk oldular. “
19- Bunun üzerine Allah, müşriklere der ki; “İşte düzmece ilahlarınız, sizin sözlerinizi yalanladılar. Artık ne azabımı başınızdan savabilirsiniz ve ne size yardım edecek birini bulabilirsiniz. Aranızdaki zalimlere büyük bir azap taddıracağız.”
Müşriklerin yüce Allah’ı bir yana bırakarak taptıkları bu düzmece ilahlar putlar olabilir, melekler ya da cinnler olabilir, Allah dışındaki başka ilahlar olabilirler. Hiç kuşkusuz yüce Allah herşeyi biliyor. Fakat yine hepsi biraraya getirildikleri bu büyük alanda sorguya çekiliyorlar. Bu soruşturmada teşhir etme, rezil etme ve azarlama amacı vardır ki, bu bile başlıbaşına korkunç bir azaptır. Düzmece ilahların cevapları yüce Allah’a sığınmak, yapılan iftiranın yakışıksızlığını açıklamak ve “ilahlık” iddiası karşısında ilgisizlik belirtmek olur. Onlar yüce Allah dışında dost ve yandaş olarak sayılmış olmayı bile içlerine sindiremediklerini söyleyecekler ve bütün suçu kendilerini putlaştıran inkarcı cahillerin üzerine yıkacaklardır. Okuyalım:
“Düzmece ilahlar derler ki, `Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin! Senin dışında başka korucular ve dayanaklar edinmek bize yakışacak bir tutum değildir. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimetler verdin ki, sonunda seni anmayı unutarak yokedilmeyi hakeden bir topluluk oldular.”
Bu uzun süreli ve miras yolu ile gelen nimetler, nimetlerin bağışlayıcısını tanımayan, O’na yönelmeyen ve şükretmeyen bu nankörleri azdırmış, nimetlerin sahibini hatırlamaktan alıkoymuştur. Böylece kalpleri çoraklaşmış, kurumuştur. Tıpkı ne bir hayat, ne bir bitki ve ne de meyva içermeyen çorak bir toprak gibi. Aslında bu kimseleri tanımlayan kavram “yok olmak” anlamındadır, fakat bu kavramı ifade etsin diye kullanılan sözcük “çoraklık” ve “boşluk” anlamlarını da çağrıştırıyor. Kalplerin çoraklığı ile hayatın boşluğu, hiçliği yani.
Bu noktada yüce Allah sözü edilen q`cahil tapanlar”a sesleniyor, onları ağır ve aşağılayıcı bir dille azarlıyor.
“Bunun üzerine Allah, müşriklere der ki; `İşte düzmece ilahlarınız, sizin sözlerinizi yalanladılar. Artık ne azabını başınızdan savabilirsiniz ve ne de size yardım edecek birini bulabilirsiniz.”
Yani ne azabı baştan savabilmek var, ne yardım görmek.
Tam da Ahiretteki toplantı sahnesindeyken ayetin son cümleciklerinde ansızın dünyaya dönülüyor ve gerçekleri yalanlayanlara indirilen sürpriz bir şamar gibi şu sert uyarı yöneltiliyor. Okuyoruz:
“Aranızdaki zalimlere büyük bir azap tattıracağız.”
Kur’anın üslubu böyledir. Mesaj almaya elverişli hale gelen kalpleri, hemen o anda yakalayıverir. Burada kalpler az önceki korkunç Kıyamet sahnesinin henüz etkisi altındalarken sıcağı sıcağına sert bir uyarıya muhatap ediliyorlar.
Artık müşrikler iftiraların, yalanlamaların, alayların, Peygamberimizin insan kökenli oluşuna, herkes gibi yiyip içip, çarşıda pazarda dolaşmasına yönelik itirazların sonunu görmüşler. Bu “son”un ne olduğunu Peygamberimiz de görmüş. İşte sözün bu noktasında yüce Allah; Peygamberimize dönerek O’nu teselli ediyor, okşuyor. O’na diğer peygamberlerden farklı olmadığını, hepsinin ayni yollardan geçtiklerini hatırlatıyor. Okuyalım: