sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

KELİMELER VE KAVRAMLAR 32) EMANET

KELİMELER VE KAVRAMLAR 32) EMANET
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

EMANET

Güvenilir olmak, doğruluk, bir kimseye koruması için geçici olarak verilen şey gibi anlamlara gelmektedir.Kur’an-ı Kerim’de emanet kelimesi iki yerde tekil ve dört yerde de çoğul olmak üzere, dini yükümlülükler ve Allah’ın insanalra vermiş olduğu idarecilik, yöneticilik, malın idaresi gibi iş ve sorumluluklar manalarına kullanılmaktadır.İslam literatüründe emanet oldukça geniş kapsamlı bir kavram olup, bir kimseye koruması için geçici olarak verilen malın yanında, ücret, kira, ortaklık hakkı, buluntu gibi maddi haklar ile iman, ibadet gibi dini yükümlülükleri; beden ve ruh sağlığ, servet, makam ve mevki gibi imkan ve kabiliyetleri, sözleşmeleri, mesken ve aile mahremiyetine saygı, nimet ve ikrama teşekkür, selama karşılık verme, sırların saklanması gibi dini, ahlaki, sosyal ilke ve kuralları kapsamaktadır.Kısacası emanet tekliflerin tamamıdır.

Bilindiği gibi emanet, Allah (cc)’ın tekliflerinin tamamı olduğu gibi bu tekliflere istenilen bir şekilde itaat edene de emin denilir. Asılda kişinin eminliği kendisinin söylemesiyle değil kendisine söylenmesiyle belli olur.

Bir kimsenin “emîn” sayılabilmesi için o kimsenin davasında samimi olduğunda güvenilir olması, davayı yüklenmeye güç yetirebilmede güvenilir olması ve her türlü zorluğa o uğurda katlanacağı hususunda güvenilir olması gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de “bir işi yapabilme gücüne sahip” manasında da kullanılmaktadır “emîn” kelimesi.

“(Süleyman (a.s.)) dedi ki: Ey ileri gelenler onlar (Belkıs ve kavmi) bana müslümanlar olarak gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getir(ebil)irsiniz?’ Cinlerden bir ifrit, ‘Sen yerinden kalkmadan önce ben onu sana getiririm ve elbette ben bunun için güçlü ve ’emîn’im’ dedi (en-Neml, 21/38-39).[1]

Kur’an-ı Kerim’de Musa (as)’ın hem güvenilir hem de bir işi yapabilme gücüne sahip olmada emin birisi olması hakkında şöyle buyrulmaktadır;

“O (kadın)lardan biri dedi ki: “Ey babacığım, onu ücretli olarak tut; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri)dir.”(Kasas/26)

Emanetin önemli noktalarından bir tanesi de ehline teslim edilmesidir.Nitekim Kur’an da;

“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir.”(Nisa/58) buyrulmaktadır.

Müfessirler :  Bu âyet-i kerime Osman ibn Talha hakkında nazil oldu. Ka’be’nin sedanet görevi (Ka’be’nin anahtarlarını taşıma vazifesi) ondaydı. Hz. Peygamber (sa), Mekke’nin fethi günü Mekke’ye girdiğinde Osman, Ka’be’yi kilitliyerek Ka’be’nin üstüne çıkmış. Allah’ın Rasûlü (sa) Ka’be’nin anahtarını aramış, “Osman ibn Talha*da” demişler.Osman’dan anahtarı istemiş, o ise vermemekte direnmiş ve: “Şayet Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunu bilseydim anahtarı ona vermemezlik etmezdim.” demişse de Hz. Ali, Osman’ın kolunu bükerek elinden anahtarı almış ve Ka’be’nin kapısını açmış, Allah’ın Rasûlü (sa) de girerek Ka’be’nin içinde iki rek’at namaz kılmışlar. Efendimiz Ka’be’den çıkınca hacılara su verme görevi olan sikâye ile Ka’be anahtarını taşıma görevi olan Sedane’nin kendisinde birleşmesini arzu eden amcası Abbâs Ka’be anahtarının kendisine verilmesini istemiş de Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirmiş. Bunun üzerine Rasûlullâh (sa), Hz. Ali’ye, anahtarı Osman’a geri vermesini ve ondan özür dilemesini emretmiş, Hz. Ali de Efendimizin emrini yerine getirip anahtarı Osman’a verince Osman: “Ey Ali, anahtarı benden zorla aldın ve bana eziyet ettin, sonra geldin rıfk ile geri veriyorsun, ne oldu ki böyle yapıyorsun?” diye sormuş, Hz. Ali: “Ey Osman, Allah senin hakkında âyet indirdi.” deyip bu âyet-i kerimeyi okuyunca Osman: “Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet ederim.” deyip müslüman olmuş. Cibril gelip: “Bu Beyt dünya yüzünde oldukça anahtarı ve Sedanet görevi Osman’ın oğullarında olacaktır.” demiş. Halen bugün de onların elindedir. Mücâhid’den gelen rivayette Hz. Peygamber’in anahtarı Osman’a iade ettirip: “Ey Ebu Talha oğullan bunu Allah’ın emaneti olarak alınız. Bunu sizden ancak bir zâlim alır veya almak ister.” buyurmuşlardır.[2]

Tabiîdir ki ilk nüzulünde Osman ibn Talha bu âyetin hükmüne evleviyyetle dahil ise de daha sonra her bir emanet sahibinin, din ve dünya İşinden kendisine bir şey emanet edilecek kişinin emanete lâyık olması, emanetlerin her zaman ve zeminde ehline verilmesi ile ilgili hüküm, herkesten önce devlet başkanları da dahil olmak üzere Osman ibn Talha’nın durumundaki herkese şâmil olacaktır.[3]

Vedia : Terkedilmiş şey. Bir kimsenin bir veya daha fazla kişinin yanında korumaları için bırakmış olduğu mal veya böyle bir akit manasında kullanılan bir İslâm hukuku terimi. Mecelle vedîayı; “Hıfz için bir kimseye verilen maldır” diye tarif etmiştir (Mecelle, Madde, 763). Terim manası ile sözlük manası arasındaki ilgi, malın sahibi tarafından vedî’ın yanına terkedilmiş olmasıdır (İbn Kudeme, el-Muğnî, VII, 280; Ö. Nasuhi Bilmen, Hukuku İslâmiyye ve Istılahatı Fikhus Kamusu, IV,144; Ali Hafif Ahkâmu’l Muamelâtu’ş-Şer’iyye, 432).

Emanet ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde şunlar buyrulmaktadır;

Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.(Mü’min/8)

 

Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. (Ahzab/72)

 

“Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmek; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da tövbelerini kabul etmek için insana emaneti yüklemiştir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Ahzab/73)

 

“Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.”(Mearic/32)

 

“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(Nisa/58)

 

Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

“Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin.”

“Emanet nasıl kaybolur?” diye sordular.

“İşler ehil olmayanlara teslim edilince” diye cevapladı.[4]

 

Huzeyfetu’bnu’l-Yemân (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki:

“Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur’ân-ı Kerîm indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fitrî temâyüllerin) Kur’ân ve hadiste te’yîdini buldular.” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: “Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır, yâni şöyle ki, ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur.” Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağının üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne davam etti:) “(Emanet bu şekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artık) alış verişe giden insanlarda (itimad, güven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler “falanca kabilede dürüst insanlar varmış” diye parmakla gösterirler. Bazan da, kalbinde zere miktar iman olmayan bir kimsenin “ne civanmerd, ne kibar, ne akıllı kişi” diye övüldüğü olur.” (Huzeyfe devam etti:)

– Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alış veriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım Müslüman idiyse, bana karşı hile yapmasına dindarlığı mâni olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hıristiyan idiyse, onu da, âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alış veriş yapabilirim.”[5]

Peygamberimiz Aleyhisselam, Veda Haccıncia irad buyurduğu hutbesinde:

“Ben size öyle birşey bıraktım ki, ona sımsıkı sarılırsanız, hiçbir zaman dalâlete düşmez, sapmazsınız .O, Allah’ın Kitabıdır[6]ve Resûlullahın sünnetidir” buyurmuştur.[7]

İnsana Yüklenilen Emanet :

Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir. (Ahzab/72)

 

Emanet kelimesindeki karşılıklı eminlik özelliğinden hareketle diyebiliriz ki, ‘Emanet’i’ ancak şuurlu ve akıllı insan taşıyabilir. Akılsız, şuursuz, iradesiz varlıkların bu emaneti yüklenmeleri mümkün değildir.İnsanın yüklendiği bu ‘Emanet’, onun dünya hayatının sırrıdır, oluş sebebidir.Varlık, insanın emaneti taşıyıp taşımadığana göre bir anlam kazanmaktadır.İnsan emanetin gereğini yapıp-yapmamakla denenmektedir.İlim adamları buradaki emaneti İslam’ın insanlara teklifleri, kulluk, ruhi ve bedeni kabiliyetleri marifetullah (Allah’ı tanıma), Allah’ın insanlara gönderdiği hak din ve O’nun yüklediği görevler, akıl, insanın yeryüzündeki halifeliği, emir ve yasaklar, adeleti yerine getirme, doğruluk, Allah’a itaat şeklinde açıklanmışlardır.[8]

Bir kısım alimelere göre ‘Emanet’ten kasıt iradedir, tercih etme imkanıdır.

İhanet :

“Ey iman edenler, Allah’a ve Resûlü’ne ihanet etmeyin, bile bile emanetlerinize de ihanet etmeyin.”(Enfal/27)

Allahü Teâlâ, bu ayette, şeri mükellefiyetlerin eksiksiz olarak yapılmasının gerekli olduğunu belirtiyor.

Ey Allah’ın peygamberlerine ve Kur’ân’a inanan müminler! Farzlarını yapmamakla, ya da koyduğu sınır ve haramlarını tecavüz etmekle Allah’a hıyanet etmeyiniz. Sünnetine sarılmamakla, emrettiklerini yapmamak ve nehyettiklerinden kaçınmamak, arzularına ve babalarınızdan miras aldığınız şeylere uymakla peygambere hıyanet etmeyin. Aranızda birbirinizden aldığınız emanetlere, onlara riayet etmemekle hıyanet etmeyin. Bu, maddî emanetleri içine aldığı gibi, ümmete ait sırları düşmanlara aktarmak ve fertlere ait sırları insanlar arasında yaymak gibi şeyleri de içine alır. Emanet, Allahü Teâlâ’nın kullarına emanet ettiği farz ve had cinsinden amellerdir. Hıyanet ise farzları yapmamak, hükümlerini uygulamamak, sünnetlerine sarılmamak ve başkala­rının haklarına riayet etmemektir.Ve siz hıyanet ettiğinizi biliyorsanız. Bunun sonucunu da biliyorsunuz. İyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebiliyorsunuz. Hıyanetin kötülüklerini biliyorsu­nuz. Hıyanet, unutarak değil, bile bile yaptığınız ihmaller, hatalardır.

Hıyanet: İnsanın küçük büyük günahlarını ve başkalarına zararı dokunan hareketlerini içine alır.

Güvenilirlik müminlerin, hıyanet ise münafıkların sıfatlanndandır. İmam Ahmed, Enes ibni Malik’in şöyle dediğini rivayet eder: “Ahdine riayet etmeyen kimsenin imanı yoktur.” Buharı ve Müslim’in Ebû Hüreyre’den rivayet ettikleri hadis-i şerifte Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Münafıklığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünden cayar, kendisi­ne bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder. Oruç tutup namaz kusa ve ken­disinin müslüman olduğunu zannetse de…”[9]

[1] Şamil İA

[2] Kurtubî,  VI,20.Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/286-288.

[3] Taberî,  V,92.Bedreddin Çetiner, Esbab-ı Nüzul, Çağrı Yayınları: 1/226-227

[4] Buhârî, Rikak: 35, İlm 2; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/372.

[5] Buhârî, Rikak: 35, Fiten: 13; Müslim, İman: 230, (143); Tirmizî, Fiten: 17, (2180); İbnu Mâce, Fiten: 27, (4053); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/370-371

[6] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 251, Mâlik, Muvatta1, c. 2, s. 899, Vâkidf, Megâzî, c.3, s. 1103, Müslim, Sahih, c. 2, s. 890, Taberî, Târih, c. 3, s. 169, Zehebî, M egâzf, s. 589.

[7] İbn İshak, c. 4, s. 251, Mâlik, c. 2, s. 899, Taberî, c. 3, s. 169, Zehebî, s. 589.

[8] H.Ece-İslam’ın Temel Kavramları

[9] Tefsiru’l-Munir – Enfal/27

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.